Son yıllarda yoğunlaşan gündem maddelerinden bir tanesi de "Kıbrıs" meselesi. Gerçi ülkemiz üzerindeki hesaplar Kıbrıs'la sınırlı değil. Dönem dönem bazıları ön plana çıkartılarak bir anlamda 'manevra' yapılmakta.
Aynı zamanda Doğu Anadolu'nun Ermenilere, Güneydoğunun Arz-u Mevud hayallerine, Sur içinin Fener Rum Patrikhanesine ve ülkenin her karışının bir başkasına paylaştırılması devam ediyor.
Arkeolojik kazılarda elde edilen veya elde edilmiş gibi gösterilen taş ve tahta parçalarına göre, 'ülkenin paylaşılma haritası yapılıyor' desek abartı olmaz. 250 bin şehit verdiğimiz Çanakkale'de yıllardan beri süregelen kazı faaliyetleri bu çalışmalarda ortaya çıkartılan malzemeler yarın bakalım hangi ortamda karşımıza çıkartılacak bunu tahmin etmek için, müneccim olmaya hiç gerek yok.
Kıbrıs'ın etrafındaki çember iyice daraltılmış durumda. Aslında bugünlere gelineceği yıllar öncesinden belli idi. İşin daha kötü yanı bu denli vurdumduymaz bir politika takip edildiği takdirde, bu günleri de mumla arayacağımızdır.
Ülkemizin AB'ye girme konusundaki kör inadı devam ettiği müddetçe başımıza gelmedik olay kalmayacak. Ülkemizin getirildiği virajlarda sihirli cümle hemen hazır "İtiraz edersen AB'ye hayatta giremezsin!" Bunun üzerine şimdiye kadar ortaya koyduğumuz tepki denilenleri yapma şeklinde olmuştur.
Kıbrıs'ta siyasi çözüm bulunması gerektiğini ifade eden AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Günter Verhaugen'e göre Kıbrıs sorunu, Türkiye'nin AB'ye alınmasındaki en büyük engeli oluşturuyor.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı Lord Johnston ise, 23 Mayıs'ta, Türkiye'nin Louizidou Davası'nda mahkum edildiği tazminatı ödememesi durumunda AB'nin hayal olduğunu söylüyor. Bu arada bugüne kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye aleyhine açılan 5 bin davanın 2250'sinin Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nden geldiğini hatırlatmakta fayda görüyorum. Bu davaların bırakın siyasi yönünü, maddi karşılığı bile 25-30 milyar doları bulmaktadır.
Batının bu denli bizi köşeye sıkıştırdığı ortamda ülkemizdeki bir takım mihraklar da batının diliyle konuşmaya devam ediyorlar. TÜSİAD ve Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Koç, 21 Mayıs'ta Türkiye'siz bir Kıbrıs, bir başka ifadeyle Kıbrıs'sız bir Türkiye isteğini açıkça ifade etti. Kıbrıs'ı ekonomik verim mantığıyla ele alanlara göre aslında daha verilecek birçok vatan toprağımız olabilir. Bu mantık yanlış; yanlış olduğu kadar da tehlikelidir!
Toprak bütünlüğümüzün manzarasından bir kesit bunlar.
Peki çözüm ne olacak?
Öncelikle toprak parçalarını vatan yapan nüktenin, "uğrunda ölen şehitler" olduğu bilincinin akıllara ve gönüllere nakşedilmesidir.
Kanla alınan vatan topraklarının bir karışının bile her ne pahasına olursa olsun verilemeyeceğine dair kesin imanı elde etmektir.
"Millî bütünlüğümüzün dini bütünlüğümüz"le mümkün olduğunu bilmektir.
7'den 70'e tek bilek tek yürek "bu vatan bizimdir, bizim kalacak" demektir.
ahkepekci@ixir.net
Aynı zamanda Doğu Anadolu'nun Ermenilere, Güneydoğunun Arz-u Mevud hayallerine, Sur içinin Fener Rum Patrikhanesine ve ülkenin her karışının bir başkasına paylaştırılması devam ediyor.
Arkeolojik kazılarda elde edilen veya elde edilmiş gibi gösterilen taş ve tahta parçalarına göre, 'ülkenin paylaşılma haritası yapılıyor' desek abartı olmaz. 250 bin şehit verdiğimiz Çanakkale'de yıllardan beri süregelen kazı faaliyetleri bu çalışmalarda ortaya çıkartılan malzemeler yarın bakalım hangi ortamda karşımıza çıkartılacak bunu tahmin etmek için, müneccim olmaya hiç gerek yok.
Kıbrıs'ın etrafındaki çember iyice daraltılmış durumda. Aslında bugünlere gelineceği yıllar öncesinden belli idi. İşin daha kötü yanı bu denli vurdumduymaz bir politika takip edildiği takdirde, bu günleri de mumla arayacağımızdır.
Ülkemizin AB'ye girme konusundaki kör inadı devam ettiği müddetçe başımıza gelmedik olay kalmayacak. Ülkemizin getirildiği virajlarda sihirli cümle hemen hazır "İtiraz edersen AB'ye hayatta giremezsin!" Bunun üzerine şimdiye kadar ortaya koyduğumuz tepki denilenleri yapma şeklinde olmuştur.
Kıbrıs'ta siyasi çözüm bulunması gerektiğini ifade eden AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Günter Verhaugen'e göre Kıbrıs sorunu, Türkiye'nin AB'ye alınmasındaki en büyük engeli oluşturuyor.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı Lord Johnston ise, 23 Mayıs'ta, Türkiye'nin Louizidou Davası'nda mahkum edildiği tazminatı ödememesi durumunda AB'nin hayal olduğunu söylüyor. Bu arada bugüne kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye aleyhine açılan 5 bin davanın 2250'sinin Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nden geldiğini hatırlatmakta fayda görüyorum. Bu davaların bırakın siyasi yönünü, maddi karşılığı bile 25-30 milyar doları bulmaktadır.
Batının bu denli bizi köşeye sıkıştırdığı ortamda ülkemizdeki bir takım mihraklar da batının diliyle konuşmaya devam ediyorlar. TÜSİAD ve Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Koç, 21 Mayıs'ta Türkiye'siz bir Kıbrıs, bir başka ifadeyle Kıbrıs'sız bir Türkiye isteğini açıkça ifade etti. Kıbrıs'ı ekonomik verim mantığıyla ele alanlara göre aslında daha verilecek birçok vatan toprağımız olabilir. Bu mantık yanlış; yanlış olduğu kadar da tehlikelidir!
Toprak bütünlüğümüzün manzarasından bir kesit bunlar.
Peki çözüm ne olacak?
Öncelikle toprak parçalarını vatan yapan nüktenin, "uğrunda ölen şehitler" olduğu bilincinin akıllara ve gönüllere nakşedilmesidir.
Kanla alınan vatan topraklarının bir karışının bile her ne pahasına olursa olsun verilemeyeceğine dair kesin imanı elde etmektir.
"Millî bütünlüğümüzün dini bütünlüğümüz"le mümkün olduğunu bilmektir.
7'den 70'e tek bilek tek yürek "bu vatan bizimdir, bizim kalacak" demektir.
ahkepekci@ixir.net
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ahmet H. Kepekçi / diğer yazıları
- Adalet mi dediniz hakkaniyet mi? / 05.04.2025
- Yunan bayramı, Türk dersi / 29.03.2025
- Asıl rakip ne İmamoğlu ne Yavaş: Hükümetin en büyük sınavı geçim krizi / 24.03.2025
- Bozduğun kantar seni de tartacak / 23.03.2025
- Adaletin zarfı ve mazrufu: İmamoğlu olayı üzerine bir toplumsal okuma / 22.03.2025
- ABD açıktan İran’ı hedef olarak gösterdi / 20.03.2025
- Dünya ateş çemberinde: Türkiye’nin stratejisi ne olmalı? / 10.03.2025
- Wilson’dan İmralı’ya: Türkiye’yi bölme planı mı devrede? / 04.03.2025
- Oruç, ilahi bir emir ve bilimsel bir şifadır / 03.03.2025
- Yeraltı zenginliklerimiz için millî mücadele zamanıdır / 23.02.2025
- Yunan bayramı, Türk dersi / 29.03.2025
- Asıl rakip ne İmamoğlu ne Yavaş: Hükümetin en büyük sınavı geçim krizi / 24.03.2025
- Bozduğun kantar seni de tartacak / 23.03.2025
- Adaletin zarfı ve mazrufu: İmamoğlu olayı üzerine bir toplumsal okuma / 22.03.2025
- ABD açıktan İran’ı hedef olarak gösterdi / 20.03.2025
- Dünya ateş çemberinde: Türkiye’nin stratejisi ne olmalı? / 10.03.2025
- Wilson’dan İmralı’ya: Türkiye’yi bölme planı mı devrede? / 04.03.2025
- Oruç, ilahi bir emir ve bilimsel bir şifadır / 03.03.2025
- Yeraltı zenginliklerimiz için millî mücadele zamanıdır / 23.02.2025