Çok değil, bundan 10-15 sene önce, PKK dendiğinde eli kanlı terör örgütü geliyordu akla. Abdullah Öcalan, "bebek katili", "terör örgütü elebaşı" olarak anılıyordu. Güneydoğu'da yaşananlar "terör" sorunuydu. Silahlar patladıkça, analar ağladıkça toplum, sorunun kaynağını ve eylemlerini lanetliyordu. "Kana susamışlar"dan nefret ediyordu.Ağustos 2005'te, Diyarbakır'da yaptığı konuşmada dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, bölgede yaşanan vahşetin adını değiştirdi: "Kürt sorunu". İlk defa bir başbakan terör sorunu demiyordu.Alıştırma yapılıyordu. Sinir uçları yavaş yavaş alındığı için hassasiyetini yitirmeye başlamış millet pek tepki göstermedi. Sonra "Kürt sorunu" aşağı, "Kürt sorunu" yukarı?Ardından sorunu çözmek için diyalog gerekli dediler.Meselenin adına "Kürt sorunu" dendi ama muhatap "terör örgütü" oldu. Gizli Oslo süreci başladı.12 Eylül 2010'da referandumundan önce muhalefet liderleri gizli Oslo sürecini ifşa edince, milletin tepkisinden çekinen iktidar kanadından ağır tepkiler geldi:19 Ağustos 2010'da AKP'den yazılı bir açıklama yapıldı ve "AK Parti'nin ve AK Parti hükümetinin illegal bir örgütle masaya oturması, müzakere yapması söz konusu değildir ve olamaz" denildi.21 Ağustos 2010'da Kayseri mitinginde Erdoğan, "Bizim dört kez bunlarla bir araya oturduğumuzu söyleme şerefsizliğini yapanlar, bu alçakça iftirada bulunanlar, bunun hesabını her yerde vereceklerdir. Biz bugüne kadar terör örgütü ile masaya oturmadık, bundan sonra da oturmayız. Bizim felsefemizde, anlayışımızda böyle bir şey olamaz" dedi.Bülent Arınç da, "Biz teröristlerle, örgütle pazarlık yapacak namussuz ve ahlaksızlardan değiliz" tepkisi verdi.Ancak iddialar ayyuka çıkınca, Kayseri mitinginden üç gün sonra Erdoğan bir TV programında bu sefer, "Hükümet değil ama devlet görüşür" dedi ve ilave etti: "Böyle bir şeyi kimse bize yıkamaz. Böyle bir şeyi ne ben, ne arkadaşlarım, ne benim bilgim dahilinde siyasi iradeden hiçbir kimse bugüne kadar yapmamıştır, yapamaz".Terör örgütü konusunda halkta hala bir hassasiyet vardı. Bu nedenle millet kurbağa yerine konuluyordu. Altımızdaki su yavaş yavaş ısıtılıyordu.26 Eylül 2012'de Erdoğan yine bir TV programında, terör örgütü ile görüşmesi için "devlet"i görevlendiren ismi açıklayarak, kazanın altındaki ateşi biraz daha harlıyordu: "Görüşmeleri MİT Müsteşarım Emre Bey zamanında ben başlattım".İmralı ziyaretleri, çözüm süreci söylemleri ile bugün gelinen nokta ise ortada.Sorunun bizzat kaynağı, bu sefer çözümün adresi olarak gösteriliyor."Bebek katili", barış havarisi, hak ve özgürlük mücadelesi veren demokrasi aşığı oldu. "Terör örgütü" ile artık müttefikiz. Onları kendi ellerimizle eğitip-donatıp oraya buraya salacağız."PKK, Kürt halkının temsilcisi değildir, çözüm süreci ülkeyi bölünmeye sürükler" diyenler mi?..Onlar, "anaların ağlamasını isteyen savaş çığırtkanları" (!), onlar "kana susamışlar" (!). Üstelik iç güvenlik yasa tasarısı kanunlaşırsa, sadece lanetlenmekle de kalmayacaklar?Başta da demiştik. Nereden nereye?
Gökhan Avcı / diğer yazıları
- Hem suçlu hem güçlü / 05.04.2015
- İktidardaki muhalefet / 03.04.2015
- 'Demokratik krallık' / 11.03.2015
- Nereden nereye / 07.03.2015
- Eğrisi mi, doğrusu mu? / 02.03.2015
- Hata fırsatı vermeyelim / 21.02.2015
- Batı'dan ithal mal / 20.02.2015
- Hayaller ve gerçekler / 11.02.2015
- O gömlek pek eğreti durdu / 10.02.2015
- İçimizden görünenlerle değil, içimizden olanlarla bir olalım / 06.02.2015
- İktidardaki muhalefet / 03.04.2015
- 'Demokratik krallık' / 11.03.2015
- Nereden nereye / 07.03.2015
- Eğrisi mi, doğrusu mu? / 02.03.2015
- Hata fırsatı vermeyelim / 21.02.2015
- Batı'dan ithal mal / 20.02.2015
- Hayaller ve gerçekler / 11.02.2015
- O gömlek pek eğreti durdu / 10.02.2015
- İçimizden görünenlerle değil, içimizden olanlarla bir olalım / 06.02.2015