Anadolu topraklarının Müslüman Türk kimliğine kavuşmasındaki en önemli isimlerden biri Hacı Bektaş-ı Veli'dir. Hacı Bektaş-ı Veli, Ehl-i Beyt'ten aldığı nefesi sevenlerinin gönlüne üflemiş, yetiştirdiği halifelerini Anadolu'nun çeşitli bölgelerine göndermiş, yöre halkının kalplerinde Ehl-i Beyt aşkının filizlenmesini sağlamıştır. Keldani'si, Yezdani'si, Süryani'si, Ermeni'si, Rum'u, Türkmen'i, Hacı Bektaş'a olan muhabbetlerinden dolayı, "Biz Müslüman olduk, biz Türk olduk" demişlerdir.Bu nedenle Türklük ifadesi bir ırkın tanımı değildir. Ehl-i Beyt anlayışı ile yoğrulmuş bir kültürün, bir medeniyetin adı olmuştur.Osmanlı'da, Yavuz Selim döneminden itibaren sırt çevrilen Ehl-i Beyt anlayışı, II. Mahmut döneminde, İngilizlerin kontrolündeki Halidi Nakşi akımın etkisiyle, adeta Ehl-i Beyt ve Ehl-i Beyt yandaşları düşmanlığına dönüşmüştür. Bektaşi tekkeleri ve Bektaşi olan yeniçeri ocağı kapatılmış, binlerce yeniçeri, Bektaşi şeyh ve dervişleri katledilmiştir. Hıristiyan Batı, özellikle İngilizler Haçlı Seferleri ile cepheden savaşla başaramadığını, bu sefer 'içimizden görünenler' ile yapmak istemiş, yüzyılların hıncını almaya çalışmıştır.1. Dünya Savaşı'ndan sonra, artık vaktinin geldiğini düşünen Batı yine eski yöntemine dönmüş ve Anadolu topraklarını fiilen işgale başlamıştır. Ancak hesaba katmadığı bir isim ortaya çıkmıştır: Mustafa Kemal.Gazi, bölük pörçük olmuş, inancını ve umudunu yitirmiş, direnci kalmamış, çökmüş bir milleti tekrar ayağa kaldırmak için çalışmalara başlayınca, yine 'içimizden görünenler' sahne almıştır.Kurucular kurulunda İskilipli olarak bilinen Atıf Hoca, üyeleri arasında Said Nursi gibi isimlerin yer aldığı, önceleri ismi 'Cemiyet-i Müderrisin' olan 'Teali İslam Cemiyeti', 26 Eylül 1919 tarihli beyannamesinde, "İngilizleri kızdırdınız, üzerimize Yunanlıları musallat ettiler. Harbde mağlup olduktan sonra uslu oturmak ve mağlubiyetin netâyicine katlanarak telâfisini sabr-ü sükûn ve akl-ü tedbir dâiresinde izâle etmekten başka çare var mıdır?" diyerek milli mücadeleye köstek olmaya çalışmıştır.Damat Ferit hükümetinde yer alan Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi, 11 Nisan 1920'de yayınladığı fetvası ile Kuvayı Milliye'yi, Kuvayı Bağıye, yani eşkıya kuvveti olarak tanımlamış ve kurtuluş mücadelesine karşı çıkmıştır.30 Aralık 1918'de kurulan Teali Kürt Cemiyeti, Peyam-ı Sabah gazetesinde 31 Mart 1920 tarihinde yayınladığı bildiride, Kuvayı Milliye'nin bolşevik fikirlere sahip yurtsuz serseriler olduğunu iddia etmiştir. Bu derneğin başkanı aynı zamanda Osmanlı Şuray-ı Devlet (Danıştay) başkanı olan Seyyid Abdulkadir, Nakşi Halid-i Bağdadi'nin önde gelen halifelerinden Seyyid Taha'nın torunu, Şeyh Ubeydullah'ın oğludur. Üyeleri arasında Cüneyt Zapsu'nun dedesi Abdurrahim Zapsu ve Sait Nursi'nin de adı geçmektedir.20 Mayıs 1919'da kurulan, üyeleri arasında Damat Ferit, Sait Molla gibi isimleri barındıran İngiliz Muhipleri Cemiyeti, kışkırttığı Konya Bozkır ayaklanmaları, Konya Delibaş Mehmet İsyanı, Marmara ve Ege'de baş gösteren isyanlarla milli mücadeleyi baltalamaya çalışmıştır.Kurtuluşun, padişahın emrine sıkı sıkıya bağlı kalmakla mümkün olacağını savunan Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası; TBMM'ye karşı çıkan bazı isyanları destekleyen Hürriyet ve İtilaf Fırkası; Amerikan mandasını savunan Wilson İlkeleri Cemiyeti, hep 'içimizden görünenler' tarafından kurulmuş ve milli mücadele ile Atatürk aleyhine faaliyetlerde bulunmuştur.'İçimizden görünenler'in, bunlar gibi daha nice zararlı faaliyetleri mevcuttur.Ne var ki, Batı tarafından 'Müslüman dünyanın militan lideri' olarak tanımlanan ve 5 Ağustos 1920'de Pozantı Kongresi'nde yaptığı konuşmada 'Peygamber'in esaret tanımayan dindar ümmetinin cihat ordularının öncüsü olmanın şerefiyle iftihar ettiğini' dile getiren Mustafa Kemal'in Ehl-i Beyt ile yoğrulmuş siyaseti ve feraseti, bölünmeye yüz tutmuş bu milleti, tıpkı Hacı Bektaşi gibi tekrar bir bilek bir yürek haline getirmiş, Anadolu'yu işgalden arındırarak tekrar vatan yapmıştır.Geçmişte bu milleti defalarca bir kaşık suda boğmaya çalışan Batı'nın, bugün ülkemiz üzerindeki hesaplarının artık bittiğini, ülkemizi bölemeyeceklerini, bunun için 'içimizden görünenleri hala kullanmayacaklarını düşünmek en büyük safdillik olur. Yüzyılların hıncı, 3 katrilyon dolarlık yer altı kaynakları, İsrail'in arz-ı mev'ud inancı, üç kuruşa dinini satanlar var olduğu müddetçe, ne Batı'nın bu topraklardaki hesabı, ne içimizden görünen hainler biter, ne de bugün Güneydoğu'da bir ilçenin dahi asayişini sağlayamayan bu iktidar, yarın ülkenin bölünmesinin önüne geçebilir.O halde 'içimizden görünenler' ile değil, 'içimizden olanlar' ile bir ve beraber olalım. Bu millet kendi içinden, başta Rusya olmak üzere pek çok ülkenin yöneldiği Prof. Dr. Haydar Baş'ı çıkarmıştır. Prof. Dr. Haydar Baş'ın görüşlerinden yararlanmak herkesten önce bu milletin hakkıdır.
Gökhan Avcı / diğer yazıları
- Hem suçlu hem güçlü / 05.04.2015
- İktidardaki muhalefet / 03.04.2015
- 'Demokratik krallık' / 11.03.2015
- Nereden nereye / 07.03.2015
- Eğrisi mi, doğrusu mu? / 02.03.2015
- Hata fırsatı vermeyelim / 21.02.2015
- Batı'dan ithal mal / 20.02.2015
- Hayaller ve gerçekler / 11.02.2015
- O gömlek pek eğreti durdu / 10.02.2015
- İçimizden görünenlerle değil, içimizden olanlarla bir olalım / 06.02.2015
- İktidardaki muhalefet / 03.04.2015
- 'Demokratik krallık' / 11.03.2015
- Nereden nereye / 07.03.2015
- Eğrisi mi, doğrusu mu? / 02.03.2015
- Hata fırsatı vermeyelim / 21.02.2015
- Batı'dan ithal mal / 20.02.2015
- Hayaller ve gerçekler / 11.02.2015
- O gömlek pek eğreti durdu / 10.02.2015
- İçimizden görünenlerle değil, içimizden olanlarla bir olalım / 06.02.2015