Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında iki yıldır Suriye’de yaşanılan dış kaynaklı isyan ve bu isyanlara karşı Suriye Devletinin dik duruşuna bir teşhis veya bir isim koymak gerekirse; “Ey Beşşar Esad! Neden Beşşar Erdoğan” olmadın ismi yeterli olur kanımca.
Evet, Beşşar Esad eğer Beşşar Erdoğan olsaydı bugün Suriye diye bir gündemimiz olmayacaktı. İyi ya! Ne güzel işte! Bu kadar insan ölmezdi vs. diyenler olabilir. Evet, bugün Suriye diye bir gündemimiz olmazdı ama yarın Suriye diye bir devlette kalmazdı.
Erdoğan’ın ekranlardaki daimi gazetecilerinin soramadığı soruyu, biz iki yıldır soruyoruz; “Ey Erdoğan! Ailecek görüştüğün, beraber bakanlar toplantısı yaptığın, sınırları kaldırdığın vs. bir ülke ve lideri ile bir anda nasıl düşman oldu?”
Bu soru birinci muhatabı tarafından cevaplanmadığı gibi partisi ve yardımcıları tarafından da bırak cevaplamayı, gündeme bile alınmadı. Yine dediğim gibi medyada da dünün “Ali Kemal” zihniyetinin, bugünkü temsilcileri tarafından bırak sorulmayı, soranlara karşı bir cephe oluşturuldu…
Suriye güllük gülistanlık bir devlet miydi? Bu soruya ben “evet” diyemem. Esad’da “evet” demiyor. Hatta Esad, 2004’lerde Erdoğan’a, ülkesindeki eksiklikleri anlatıp, yapmak istedikleri reformlarda görüş ve destek istediklerini bizzat ifade etmişti.
Sonra Beşşar Esad iktidara gelince ortaya koyduğu imaj ile babası Hafız Esad’ın bıraktığı kötü imajı beyinlerden silmişti. Açın yandaş gazete arşivlerini, o günlerde Beşşar Esad’ı nasıl göklere çıkardıklarını görürsünüz.
Ne oldu? Ne oldu da bir anda Esad, halkını katleden bir cani (!) konumuna getirildi? Halkının % 80 desteğini alan bir lider koltuk korkusuna mı düştü? Servetinin yüzlerce kat arttıramama endişesi mi yaşadı? Gemicik sahibi olamamanın endişesi mi sardı? Ne oldu bu Beşşar Esad ki bir anda “zalim” oldu?
Bu sorunun cevabını da yine Esad verdi; “Eğer Erdoğan’ın “evet” dediği şeylere bende “evet” deseydim bu sorunların hiçbirini yaşamazdım.”
Hadi Esad laf avcılığı yapıyor, diyelim ve sürece kısaca bakalım. Artık, nerden beslendiklerini çok iyi bildiğimiz terörist guruplar, Suriye halkının canına, malına, namusuna kastettiler. Devletin lideri ve ordusu susacak mıydı? Birileri “teröristler haklı, çek, git” deyince çekilip gidecek miydi? Sen olsan gider miydin?
Bu süreçte Erdoğan hükümeti, Türkiye Cumhuriyeti’ni, Suriye Devleti’nin, halkının ve liderinin karşısına koydu. Ama Esad hiçbir şekilde Türk halkını ve Cumhuriyetini hedef almadı.
AKP İktidarı ve medya, Suriye için sinekten zehir çıkarmaya kalktılar. Öyle ki, Suriye’de insan katleden, namus kirleten, birçoğunu farklı ülkelerden geldiği kesinleşen ve Hıristiyan bir kişinin emri altındaki teröristler, Türkiye’de bakıldı, büyütüldü, tedavi edildi, para ve silah verildi.
Esad, yapmayın, etmeyin, biz kardeşiz, biz dostuz, sizler de otuz yıldır aynı terörle mücadele ediyorsunuz gibi serzenişlerine, Erdoğan hükümeti ve yandaş medya hiç duymadı, duyurmadı.
Uçağımız düşürüldü (ki hala o uçağın o bölgede ne işinin olduğu, nasıl ve neden düşürüldüğü tartışılmakta), Esad, güvenliğimizi tehdit ediyordu artı Türk uçağı olduğunu bilmiyorduk, dedi.
Suriye tarafından kimin attığı belli olmayan bir top mermisi ile beş vatandaşımız hayatını kaybetti. Esad sorumluluğu üzerine alarak “Türk Milletinden” özür diledi, kardeşlik mesajını yineledi.
Kısacası Esad; Bizler Müslümanız, kardeşiz, emperyalist haçlılar bizi birbirimize düşürmek istiyor. Bu oyuna gelmeyelim” dedi.
Bizim hükümet ve sözcüsü medya ne yaptı; Esad katil, kendi halkını katlediyor. Kimyasal silahları var. Başka ülkelerdeki katliam görüntüleri Esad’a mal edildi. Eşi kaçtı! Esad sığınma istedi vs. söylem ve haberleri yapıldı, milletin önüne konuldu.
Ama Esad, halkının desteği ile dimdik ayakta. Çıktı televizyonların karşısına ve “halkının daha iyi şartlarda bir yaşam sürmesi için tüm reformlara “evet” dedi. Ama terörle ve teröristle müzakereye “hayır” dedi.
Her ne hikmetse demokrasiden, özgürlük ve insan haklarından bahsedenler bu çağrıya “defol git, gözüm görmesin” mantığıyla cevap verdiler.
Sonuç olarak Beşşar Esad, Beşşar Erdoğan oluncaya kadar ne yaparsa yapsın birilerini memnun edemeyecektir.
Evet, Beşşar Esad eğer Beşşar Erdoğan olsaydı bugün Suriye diye bir gündemimiz olmayacaktı. İyi ya! Ne güzel işte! Bu kadar insan ölmezdi vs. diyenler olabilir. Evet, bugün Suriye diye bir gündemimiz olmazdı ama yarın Suriye diye bir devlette kalmazdı.
Erdoğan’ın ekranlardaki daimi gazetecilerinin soramadığı soruyu, biz iki yıldır soruyoruz; “Ey Erdoğan! Ailecek görüştüğün, beraber bakanlar toplantısı yaptığın, sınırları kaldırdığın vs. bir ülke ve lideri ile bir anda nasıl düşman oldu?”
Bu soru birinci muhatabı tarafından cevaplanmadığı gibi partisi ve yardımcıları tarafından da bırak cevaplamayı, gündeme bile alınmadı. Yine dediğim gibi medyada da dünün “Ali Kemal” zihniyetinin, bugünkü temsilcileri tarafından bırak sorulmayı, soranlara karşı bir cephe oluşturuldu…
Suriye güllük gülistanlık bir devlet miydi? Bu soruya ben “evet” diyemem. Esad’da “evet” demiyor. Hatta Esad, 2004’lerde Erdoğan’a, ülkesindeki eksiklikleri anlatıp, yapmak istedikleri reformlarda görüş ve destek istediklerini bizzat ifade etmişti.
Sonra Beşşar Esad iktidara gelince ortaya koyduğu imaj ile babası Hafız Esad’ın bıraktığı kötü imajı beyinlerden silmişti. Açın yandaş gazete arşivlerini, o günlerde Beşşar Esad’ı nasıl göklere çıkardıklarını görürsünüz.
Ne oldu? Ne oldu da bir anda Esad, halkını katleden bir cani (!) konumuna getirildi? Halkının % 80 desteğini alan bir lider koltuk korkusuna mı düştü? Servetinin yüzlerce kat arttıramama endişesi mi yaşadı? Gemicik sahibi olamamanın endişesi mi sardı? Ne oldu bu Beşşar Esad ki bir anda “zalim” oldu?
Bu sorunun cevabını da yine Esad verdi; “Eğer Erdoğan’ın “evet” dediği şeylere bende “evet” deseydim bu sorunların hiçbirini yaşamazdım.”
Hadi Esad laf avcılığı yapıyor, diyelim ve sürece kısaca bakalım. Artık, nerden beslendiklerini çok iyi bildiğimiz terörist guruplar, Suriye halkının canına, malına, namusuna kastettiler. Devletin lideri ve ordusu susacak mıydı? Birileri “teröristler haklı, çek, git” deyince çekilip gidecek miydi? Sen olsan gider miydin?
Bu süreçte Erdoğan hükümeti, Türkiye Cumhuriyeti’ni, Suriye Devleti’nin, halkının ve liderinin karşısına koydu. Ama Esad hiçbir şekilde Türk halkını ve Cumhuriyetini hedef almadı.
AKP İktidarı ve medya, Suriye için sinekten zehir çıkarmaya kalktılar. Öyle ki, Suriye’de insan katleden, namus kirleten, birçoğunu farklı ülkelerden geldiği kesinleşen ve Hıristiyan bir kişinin emri altındaki teröristler, Türkiye’de bakıldı, büyütüldü, tedavi edildi, para ve silah verildi.
Esad, yapmayın, etmeyin, biz kardeşiz, biz dostuz, sizler de otuz yıldır aynı terörle mücadele ediyorsunuz gibi serzenişlerine, Erdoğan hükümeti ve yandaş medya hiç duymadı, duyurmadı.
Uçağımız düşürüldü (ki hala o uçağın o bölgede ne işinin olduğu, nasıl ve neden düşürüldüğü tartışılmakta), Esad, güvenliğimizi tehdit ediyordu artı Türk uçağı olduğunu bilmiyorduk, dedi.
Suriye tarafından kimin attığı belli olmayan bir top mermisi ile beş vatandaşımız hayatını kaybetti. Esad sorumluluğu üzerine alarak “Türk Milletinden” özür diledi, kardeşlik mesajını yineledi.
Kısacası Esad; Bizler Müslümanız, kardeşiz, emperyalist haçlılar bizi birbirimize düşürmek istiyor. Bu oyuna gelmeyelim” dedi.
Bizim hükümet ve sözcüsü medya ne yaptı; Esad katil, kendi halkını katlediyor. Kimyasal silahları var. Başka ülkelerdeki katliam görüntüleri Esad’a mal edildi. Eşi kaçtı! Esad sığınma istedi vs. söylem ve haberleri yapıldı, milletin önüne konuldu.
Ama Esad, halkının desteği ile dimdik ayakta. Çıktı televizyonların karşısına ve “halkının daha iyi şartlarda bir yaşam sürmesi için tüm reformlara “evet” dedi. Ama terörle ve teröristle müzakereye “hayır” dedi.
Her ne hikmetse demokrasiden, özgürlük ve insan haklarından bahsedenler bu çağrıya “defol git, gözüm görmesin” mantığıyla cevap verdiler.
Sonuç olarak Beşşar Esad, Beşşar Erdoğan oluncaya kadar ne yaparsa yapsın birilerini memnun edemeyecektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025