Eğitim şart, çünkü eğitim, insanoğlunu diğer canlılardan ayıran en temel özellik olan insanlığı ve vicdanı işleyerek bireyi olgunlaştırıp edepli, saygılı, erdemli bir adam eder.
Adamlığın turnusollerinin başında da saygı geliyor.
Eğitimsiz insan nefsinin kontrolüne girer kendini ona teslim eder. Nefsinin kontrolüne giren insan da hayvanlardan aşağı bir seviyeye sürüklenir. En başta saygısız, vicdansız olur.
İnsan aldığı eğitimler sayesinde zihnine, fikir dünyasına, davranışlarına, hal ve hareketlerine bazı kıstaslar, ölçüler yerleşir.
Bu kıstaslar, dini, milli, insani ölçüler olabilir.
Ama bunların toplamı saygıdır, edeptir yani güzel ahlaktır.
Neye saygı? Bu sorunun cevabını Hz. Yunus Emre vermiş: "Yaratılanı severim yaratandan ötürü." Allah'ın yarattığı bütün varlıklara insan saygılı olacak ve onlara karşı merhametli aynı zamanda vicdanlı olacak. İnsana, ormana, ağaca, denize, ırmağa, toprağa, havaya, tüm canlılara, eşyalara, zamana, tarihe, vs. her şeye saygılı olacak. Eğitimlerimizi saygılı insanı yetiştirme merkezli, amaçlı yaparsak, dünyamızda yaşadığımız pek çok sorunun bittiğini göreceğiz. Sokakta saygı, pazarda saygı, toplu taşımada saygı, okulda, fabrikada, hastanede, ailede saygı; çevremize saygı, vatana saygı, devlete saygı, bayrağa saygı, millete saygı, büyüğe saygı, küçüğe saygı. İşte o vakit kalpler birleşir. İşte o vakit tek bilek tek yürek oluruz.
Mesele saygılı, mesele merhametli, mesele vicdanlı, adaletli insan yetiştirmek olmalı. Eğitimin özü de aslında bu değerleri insana kazandırmaktır.
Ama vicdan konusu üzerinde daha çok durmak gerekiyor. Çünkü dünya vicdansız insanların elinde kan ağlıyor.
Birey, eylemlerini kazandığı bu değerler doğrultusunda ve vicdanı aracılığıyla fiillerini değerlendirirken, vicdanı kişiye huzur (vicdan huzuru) yahut huzursuzluk (vicdan azabı) olarak geri dönüş vermektedir.
İnsanoğlu tarih boyunca mutluluğa dair düşünmüş ve mutlu olmanın yollarını aramıştır.
Mutluluk için insanoğluna birçok teklif yapılmıştır.
Bunların bazıları ilahi kaynaklı olmuş. Bazıları da ilahi kaynakları kabul etmemiş kendi indi anlayışlarına göre ahlak ilkeleri ortaya koymuş.
Öyle de olsa, böyle de olsa insanlık bir ahlak anlayışı etrafında toplanıp mutluluğu aramıştır. Düşünürler/filozoflar da mutluluk formüllerini yine ahlaklı olmakla ifade etmektedirler.
Aslında, ahlak insanoğluna neyin iyi neyin kötü olduğunu anlatan bir sistemdir.
İyinin de, kötünün de insan için olduğu bilinen bir gerçektir.
Burada insana düşen iyiyi ve kötüyü birbirinden ayırmaktır.
İşte bütün mesele de burada düğümleniyor. İyi ve kötüyü birbirinden ayırt etmek. Bu ayırt etmede ölçü ne olacak? Neyi ölçü almalıyız? Bütün mücadelelerin temelinde bu tercihlerin etkisini görüyoruz.
Bu dünya iyi ve kötünün bir mücadele sahnesidir.
İnsan vicdanı sayesinde hem kendi iç dünyasıyla hem de dış dünyayla dengeli ve uyumlu bir iletişime geçmektedir.
Zira vicdan her ne kadar kişinin içsel bir melekesi olsa da yapıp etmeleri kendi kadar çevresini de etkilemektedir. Hatta vicdanın kendisi de çevresinden etkilenmektedir.
Bu durum insanoğlu için aslında zorlu bir sınavdır ve bu sınavın üstesinden ancak dini müeyyideler ve toplumsal ahlaki normları bilip uygulamak ile gelebilmektedir.
Öte yandan insanoğlunun bu zorlu sınavında yanında, kimi zaman içses, kimi zaman Yaradan'ın sesi olarak tanımlanan bir dost hüviyetinde olan vicdanı vardır.
Kişi, vicdan adlı dostun uyarılarını dinleyip kulak kabarttığı takdirde zorlu sınavı mutluluk notuyla sonlandırabilecektir. Olgunlaşmayı içerden başlatıp dışarıya doğru seyrüsefer edenler işin hikmetini kavrayanlardır. Dışarıdan oldum pozları verenler cerrah elbisesi giymiş olabilir ama ilk ameliyatta sahtekârlığı, ehliyetsizliği, diplomasızlığı ortaya çıkar.
Vicdana yaratıcısının kuralları dışında dostluk yapmak isteyen iradeler vicdanları karartmış veya vicdanları seraplarla aldatmış insanlığı perişan etmişlerdir.
Mutluluk, değer odaklı bir hayatı samimi yaşamakla mümkündür.
Mutluluk ilahi ve irfani bir kaynaktan beslenmekle ve yaşamakla gerçekleşebilir.
İlahi, tevhidi değerlerle gönüllerini mayalandıran insanlar vicdanlıdır ve mutludur. Aydındır. Onların olduğu yerde kaos olmaz, karanlık, cehalet, kabalık, adaletsizlik olmaz, saygısızlık olmaz. Onlar toplumu aydınlatan güneş gibidirler. O insanların hayatında ölçü Allah'ın rızasıdır. Yüzleri aydınlık, işlerinde yanlış olmaz.
Çünkü ballar balını bulmuşturlar.
Gerisi yani diğerleri kuzu postuna bürünmüş canavarlardır.
Canavarların dünyasında vicdan, sevgi olmaz, merhamet, adalet velhasıl insanlık olmaz.
Dünyanın ahvaline bakınca dünya rayından çıkmış, adeta binmiş bir alamete gidiyor kıyamete gibi.
Zira vicdana uygunluk dengedir, ölçüdür, ahenktir. Dünyadaki bu kadar dengesizlik aslında dünyanın vicdan yoksunu insanların elinde olmasıdır.
Vicdan dikkate alınmadığı takdirde güvensizlik, mutsuzluk, sevgisizlik, saygısızlık, kaos, savaş, bölünme ve zulüm vardır; ama şimdi, ama gelecekte…
Nasıl bir vicdan olmalı dediğimiz de, hakkın tecellileriyle bezenmiş, hakkın kurallarına teslim olmuş, yaratılanı yaratandan ötürü seven kıymet veren, merhamet eden, adaletli davranan bir vicdan olmalı diyebiliriz.
İstiklal şairimiz insanın faziletli olmasının ölçüsünü şöyle veriyor:
"Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır;
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır."
Ve son nokta İmam Caferi Sadık hazretlerinden olsun; "Kork, O mahkemeden ki hâkimin kendisi şahittir."
- Mustafa Kemal Atatürk bir Osmanlı paşasıydı / 01.04.2025
- Bayram, şeker ve ruhsuzluk / 29.03.2025
- Akıl mı aşk mı? İnsanı insan yapan nedir? / 25.03.2025
- Akıl ve inanç: Haritasız yolculuk olur mu? / 22.03.2025
- Ehlibeyt ve Ramazan: Oruç, sadece bir açlık mıdır? / 21.03.2025
- Boğaz kanla dolu, ama geçilmez! / 18.03.2025
- Unutulan hakikat, kaybolan insanlık / 16.03.2025
- İnsanın, insan-ı kâmil olduğu ay: Ramazan / 14.03.2025
- İstiklal’in sesi: Bir milletin ruhuna kazınan marş / 12.03.2025