İlk insan Hz. Ademle birlikte insanoğlu kendine uygun yaşam alanı bulmak için göç etmiştir. Bu göçler, bazen zaruretten bazen ihtiyaçtan bazen de daha güzel mekânlarda yaşamak arzusu sebebiyle gerçekleşmiştir.
Değişen dünya şartları; hayat şartlarını, yönetim biçimlerini, düşünce yapılarını da etkilemiş olduğundan, göç kavramı ve eylemi de çağın gerekleriyle ve gerçekleriyle ele alınmak zorundadır.
Siz bugünkü dünya şartlarında, ilk insan Hz. Âdemin evlatlarının göçü ile bugünün göçünü; Hz. Muhammed dönemindeki göç ile bugünün göçünü birbirine karıştırdığınız zaman; kıyamet kopar, yer yerinden oynar.
Dün aşiret ve kabile hayatının hâkim olduğu bir dönemi, bugünün ulus devlet anlayışıyla birbirine karıştırırsanız, ulus devlet bilinci zarar görür; ne devlet ne millet kavramı diye bir şey kalmaz.
Dünya milletleri, devlet anlayışını oluştururken, kendi milli ve dini değerlerinin birikiminden oluşan bir kültür harmanı oluşturur. Değerleriyle birlikte millet, olur devlet olur. Başka kültürlerin etkisi, o milletin ve devletin bekasını tehdit eder. Bu bilgilerden sonra konumuzla alakalı bölüme geçelim.
Değerli dostlar, AKP iktidarıyla birlikte hiç olmadığı kadar dini terimler ve kavramlar kullanılmaya başlandı. Milletimizin dindarlığı kullanılarak duygu ve düşünceler ifsat edildi, yepyeni bir algı yönetimiyle devletin bekası tehditlerle karşı karşıya kaldı.
Bu algı yönetimiyle; dünya milletlerinden bize komşu olsun olmasın, sözüm ona inancı bize yakın olanlara kapılar sonuna kadar açıldı. Başı sıkışanın ülkemize göçmesi ile de milli ve dini bütünlüğümüz tehdit altına girdi.
Bu göç hareketine de dini bir kılıf uydurularak İslam tarihinde hicret diye adlandırılan Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye göçü istismar edildi.
Kaçak yollardan ülkemize gelenlere halkın tepkisi olmasın diye Muhacir, halkımıza da Ensar adı verildi. Sözüm ona göçlere dini bir kılıf uydurularak halkımızın inançları istismar edilerek dağımız, taşımız, şehirlerimiz, sığınmacılarla dolmaya, taşmaya devam ediyor.
Peki, bu göçlerle bize gelenler gerçekten Muhacir mi? Bunu gerek sosyolojik gerek dini gerek milli açıdan değerlendirmek gerekir.
Öncelikle Peygamber dönemi Muhacir, Ensar, kavramlarına bakalım. Peygamberimiz döneminde İslam'ın yeni yayılması esnasında Muhammed'e inanan hiç kimseye hayat hakkı tanınmadı. Her şeye rağmen Ona inananlar asla o toprakları terk etmedi. Ancak Peygamberimize Allah tarafından bir emirle İslam'ın daha rahat yayılması için hicret gerekliliği haber verildi.
Bu haberden sonra Muhammed'in ümmetini kabul edebilecek memleketler ve milletler arandı. 1. ve 2. Akabe biatleri neticesinde peygamberi ve ona inananları kabul edebileceklerini ileten Medine halkı; Mekkelileri davet etti. Peygamberimiz de kendine gerçekten inanan kimseleri seçerek ve görevlendirerek Medine'ye yolladı.
Hicretin gayesi seyahat ya da kaçış değil cihattı…
Peygambere gönül veren bu kutlu insanların Allah tarafından kendilerine verilen görevleri vardı. Onların, çevre ülke halklarına davet diye bir görevleri de vardı. Bu sebeple onlar Kur'an'da övgüyle bahsedilmiş kutlu kimselerdir.
Şu tarihi gerçeği de belirtelim: Peygamberimiz Medine'ye göçtükten sonra göçmek isteyip Muhacir adını almak isteyenleri Peygamberimiz reddetmiştir.
Yani Muhacirlik özel bir zamana ve özel adamlara verilen bir unvandır. Kirletmeyin!
Kur'an'da bahsedilen Muhacir ve Ensar kardeşliğinin misyonu ile bu zamanın göç kavramı asla birlikte değerlendirilemez.
Dün Peygamberle göç edenler, bütün hayatını Allah'ın davasına adamış insanlardı.
Bugün göç edenler; sahillerde, tatil beldelerinde, eğlence mekânlarında gününü gün edenler, dava diye bir derdi olmayanlardır.
Dün Medine'ye göç edenler, yarın Mekke'ye geri dönüp topraklarına sahip çıkma hayalindeydi.
Bugün göçenler, kalmak ve buraların nimetlerine kolay konmak derdindedir.
Dün göç edildiğinde kabile hayatları vardı, bugün ulus devlet vardır.
Bugünün göçünü, dünün göçüyle aynı kefeye kolayların, düşence dağarcığında da ulus devlet bilincinin oluşması zor belki de imkânsızdır.
Bu tespitlerde asla ötekileştirmek ya da kutuplaştırmak niyetimiz yoktur. Ama aldatılarak Muhacir, Ensar gibi kavramlarla da aptal yurduna konmak istemiyoruz.
Son söz; topraklarımıza ne amaçla olursa olsun göçenler, Muhacir değil, biz de Ensar değiliz. Bunu herkes bilmeli ki ona göre tedbirini almalıdır. Göçlerle devletimizin ve milletimizin bekası ile oynanıyor haberiniz olsun.
- Cumhuriyet’e ve Atatürk’e sahip çıkacağız / 31.10.2024
- ‘Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme tanı’ / 30.10.2024
- ‘Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır’ / 29.10.2024
- Vazifemizin başındayız, sen rahat uyu Aziz Atatürk! / 28.10.2024
- Sapla samanı karıştırmayalım / 26.10.2024
- Prof. Dr. Haydar Baş’a özür ve teşekkür borçlusunuz / 25.10.2024
- FETÖ elebaşının ölümünden sonra duyduklarımız / 24.10.2024
- Kimin malını kime veriyorsunuz? / 23.10.2024
- Ülkeyi siz bu hale getirdiniz / 22.10.2024