8 Mart Dünya Kadınlar Günü, tüm dünyada kutlanıyor. Coşku ve eğlence içerisinde, kadınların eşitliği, ekonomik özgürlüğü, bağımsızlığı savunuluyor. "Yaşasın kadın hakları" sloganlarıyla, kadına sahip çıkıldığı, maalesef düşünülüyor.
Sizce kadın hakları gerçekten savunuluyor mu?
"Kadın-erkek eşittir" düşüncesiyle, kadına çalışma mecburiyeti sağlamak, onun hakkına, sahip çıkmak mıdır?
Ona sunulan işlerde, erkeklerin bile yapmakta güçlük çektiği, işleri kadınların yapabileceği düşüncesi eşitlik mi? Bence, yadsınamaz bir gerçek ki bu eşitlik olamaz!
Kadının, yaratılış fıtratı gereği, hassas ve merhametli duygusal bir dünyası vardır. Anne olmak özelliğini taşıdığı için, hiçbir kadın ailenin geçiminden önemli ölçüde sorumlu değildir.
Elbette eşine ev ekonomisi yönden destek sağlar, tutumlu ve idareci davranır. Ama bu durum kadını ev ekonomisinden sorumlu yapmaz.
Kadın aile içi yönetimden mesuldür. (Ev işleri, çocuk bakımı ve eğitimi, gibi?)
Bundan dolayı her kadın donanımlı olmalıdır. Kadın ancak, isterse çalışma hayatına girebilir. Özgürlük adı altında küreselleşen dünyada, köleleşen kadınlar sabahtan akşama kadar zor şartlar altında çalışıyor. Ne yazık ki, erkeklerin yaptığı işleri yaparak, bir nevi erkeksi duygularla kıyaslanıyor. Ailesini ihmal eden kadın; umutsuz, mutsuz, stresli bir halet-i ruhiyeye bürünüyor.
Bu sebeple aile olgusu yıpratılıyor. Bunun adına da küreselleşen dünya kültürü ve medeniyeti diyorlar. Küreselleşen dünyanın empoze ettiği bu tutumun kültür ve medeniyetle ilgisi yoktur.
Bu anlayış, özelikle İslam öncesi cahiliye dönemini örnek göstererek, İslam'da kadının eğitiminden ve sosyal hayattan bihaber olduğu algısını yayarak kadınlara, sözüm ona özgürlük adı altında köleliği aşılıyorlar.
Şimdi bir tümevarım yapalım:
İslam'daki en güzel örnek kadın kimdir? Hz. Fâtıma (a.s.)'dır.
Hz. Fâtıma annemizin hayatına baktığımızda Ehl-i Beyt kültür ve medeniyetine şahit oluruz. Sevgili Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) ile savaş meydanlarında mücadele eden bir ve beraber olan, devlet hukuk ve politikasından yakından ilgilenen bir yüce kadın modeli görüyoruz. Sevgili Peygamber Efendimizden sonra dahi Fedek hurmalığı konusunda verdiği hutbede nasıl bir dava kadını olduğunu, kendi ayakları üstünde dik bir duruş sergilediğini ve cesur tavırlarını gözlemleyebiliyoruz.
Daha öncesi tarihe baktığımızda, kadınların hiçbir söz hakkı olmadığı dönemde, Hz. Fâtıma annemizin, annesi Hz. Hatice annemizin hayatına baktığımızda devrin en büyük tüccarlarından olduğunu da görebiliyor. O halde diyebiliriz ki, İslam'da kadının yeri her zaman için en yüce derecede olmuştur.
Ez cümle; bugünlerde sıkça konuşulan kadın hakları konusunu savunanlar, bir kadının aynı zamanda aile içindeki sorumluluklarını da göz önünde bulundurarak, onlara alternatif çalışma saatleri ve ortamları sunmak için projeler hazırlamalıdırlar. Sadece çalışma hayatında değil, ev içi üretime de destek vererek (el işleri, yemek vb.) pazarlar oluşturulmalıdır.
Kadınların erişeceği huzur ailenin de huzuru demektir. Ailenin huzurlu olması ise, mutlu ve parlak geleceklerin yetişmesi demektir.
Toplumsal refaha, aile içi huzura, umut dolu bir nesle erişebilmek için, bir gün değil, her gün kadınlara değer verilmelidir.
Onlara hak olarak sunulan haksızlıkların önüne geçilmeli ve arık rahatlığa erdirilmelidir.
İşte o zaman dünyada, coşkuyla kutlamalar yaparak, gerçekten kadın haklarına sahip çıkmak söz konusu olabilir.
Sizce kadın hakları gerçekten savunuluyor mu?
"Kadın-erkek eşittir" düşüncesiyle, kadına çalışma mecburiyeti sağlamak, onun hakkına, sahip çıkmak mıdır?
Ona sunulan işlerde, erkeklerin bile yapmakta güçlük çektiği, işleri kadınların yapabileceği düşüncesi eşitlik mi? Bence, yadsınamaz bir gerçek ki bu eşitlik olamaz!
Kadının, yaratılış fıtratı gereği, hassas ve merhametli duygusal bir dünyası vardır. Anne olmak özelliğini taşıdığı için, hiçbir kadın ailenin geçiminden önemli ölçüde sorumlu değildir.
Elbette eşine ev ekonomisi yönden destek sağlar, tutumlu ve idareci davranır. Ama bu durum kadını ev ekonomisinden sorumlu yapmaz.
Kadın aile içi yönetimden mesuldür. (Ev işleri, çocuk bakımı ve eğitimi, gibi?)
Bundan dolayı her kadın donanımlı olmalıdır. Kadın ancak, isterse çalışma hayatına girebilir. Özgürlük adı altında küreselleşen dünyada, köleleşen kadınlar sabahtan akşama kadar zor şartlar altında çalışıyor. Ne yazık ki, erkeklerin yaptığı işleri yaparak, bir nevi erkeksi duygularla kıyaslanıyor. Ailesini ihmal eden kadın; umutsuz, mutsuz, stresli bir halet-i ruhiyeye bürünüyor.
Bu sebeple aile olgusu yıpratılıyor. Bunun adına da küreselleşen dünya kültürü ve medeniyeti diyorlar. Küreselleşen dünyanın empoze ettiği bu tutumun kültür ve medeniyetle ilgisi yoktur.
Bu anlayış, özelikle İslam öncesi cahiliye dönemini örnek göstererek, İslam'da kadının eğitiminden ve sosyal hayattan bihaber olduğu algısını yayarak kadınlara, sözüm ona özgürlük adı altında köleliği aşılıyorlar.
Şimdi bir tümevarım yapalım:
İslam'daki en güzel örnek kadın kimdir? Hz. Fâtıma (a.s.)'dır.
Hz. Fâtıma annemizin hayatına baktığımızda Ehl-i Beyt kültür ve medeniyetine şahit oluruz. Sevgili Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) ile savaş meydanlarında mücadele eden bir ve beraber olan, devlet hukuk ve politikasından yakından ilgilenen bir yüce kadın modeli görüyoruz. Sevgili Peygamber Efendimizden sonra dahi Fedek hurmalığı konusunda verdiği hutbede nasıl bir dava kadını olduğunu, kendi ayakları üstünde dik bir duruş sergilediğini ve cesur tavırlarını gözlemleyebiliyoruz.
Daha öncesi tarihe baktığımızda, kadınların hiçbir söz hakkı olmadığı dönemde, Hz. Fâtıma annemizin, annesi Hz. Hatice annemizin hayatına baktığımızda devrin en büyük tüccarlarından olduğunu da görebiliyor. O halde diyebiliriz ki, İslam'da kadının yeri her zaman için en yüce derecede olmuştur.
Ez cümle; bugünlerde sıkça konuşulan kadın hakları konusunu savunanlar, bir kadının aynı zamanda aile içindeki sorumluluklarını da göz önünde bulundurarak, onlara alternatif çalışma saatleri ve ortamları sunmak için projeler hazırlamalıdırlar. Sadece çalışma hayatında değil, ev içi üretime de destek vererek (el işleri, yemek vb.) pazarlar oluşturulmalıdır.
Kadınların erişeceği huzur ailenin de huzuru demektir. Ailenin huzurlu olması ise, mutlu ve parlak geleceklerin yetişmesi demektir.
Toplumsal refaha, aile içi huzura, umut dolu bir nesle erişebilmek için, bir gün değil, her gün kadınlara değer verilmelidir.
Onlara hak olarak sunulan haksızlıkların önüne geçilmeli ve arık rahatlığa erdirilmelidir.
İşte o zaman dünyada, coşkuyla kutlamalar yaparak, gerçekten kadın haklarına sahip çıkmak söz konusu olabilir.
Behiye Alioğlu / diğer yazıları
- Egoist miyiz? / 04.07.2019
- Çok komik / 18.01.2019
- Kilis'ten İzmir'e bir tümevarım / 25.05.2017
- Mekanikleşen kadın / 10.03.2017
- Her çocuk bizimdir / 22.02.2017
- İçindeki mutlu dünyanı keşfet! / 23.11.2016
- Gitmek mi zor kalmak mı? / 25.09.2016
- İlmin amacı / 23.08.2016
- Annenin görevi nedir? / 06.08.2016
- Yaklaşan kamp heyecanı / 28.06.2016
- Çok komik / 18.01.2019
- Kilis'ten İzmir'e bir tümevarım / 25.05.2017
- Mekanikleşen kadın / 10.03.2017
- Her çocuk bizimdir / 22.02.2017
- İçindeki mutlu dünyanı keşfet! / 23.11.2016
- Gitmek mi zor kalmak mı? / 25.09.2016
- İlmin amacı / 23.08.2016
- Annenin görevi nedir? / 06.08.2016
- Yaklaşan kamp heyecanı / 28.06.2016