Zaman zaman "bölme, parçalama" desek de ardından da "paylaşma" hesapları yapılsa da ve bütün bunlar, insan hakları ve demokrasi adına yapıldığı iddia edilse bile neticenin bir "yutma" operasyonu olduğu açıktır.
Rusya'nın Çeçenistan, İsrail'in Filistin ve Amerika'nın Irak operasyonları başka türlü anlamak mümkün değildir. AB'nin Kıbrıs ve Türkiye'ye yaptığı dayatmalar da yine "yutma mantığının" bir neticesi.
Şimdi en sıcak olanını ele alalım. Muhtemel Irak operasyonu... Esasen savaş öyle veya böyle bitmiş. Yani, kefenler biçilmiş. Taksimi yapıldığı zannedilen miras, esasen koca devin midesine gitmiş bile... Yapılan şey, yarınki mirasları şimdiden yutulur hale getirmek.
Genel hatlarıyla dün Afganistan, bugün Irak'a yapılanların, yarın İran ve Türkiye'ye yapılacağı hemen herkes tarafından seslendirilmeye başlandı bile. Şöyle de diyebiliriz: Bugün Irak'ı yutması için Amerika'ya yardım edenler için, moda tabiriyle Amerika'nın midesine giden yol haritası da çizilmiş oluyor.
Aylardır herkes bu yol haritasını tartışıyor. Bence bu yol haritasını çizenler adına en açık yorumu Sami Kohen yaptı. Sami Kohen, dünkü Milliyet'teki "Yorum" köşesinde, bu yol haritasının üç temel noktasını ortaya koydu.
Yazısının 3. bölümünde Amerikanın bir şans olduğunu, Amerikan yardımının Türkiye'nin vereceği hizmete göre olacağını ve Türkiye'nin tavrının Amerika ile ilişkilerini çok yakından ilgilendireceğini şöyle ifade ediyor:
"Şu sıralarda Türkiye, bu zararını telafi etmek için, ABD ile pazarlığa oturmuş durumda. Bu da, 'zararın neresinden dönülse kârdır' deyimini anımsatıyor. Eğer ABD 'stratejik partner' olmasaydı (örneğin bu savaşı, hele pek dost olmayan bir başka ülke çıkarıyor olsaydı) Türkiye bu ağır yükü tek başına çekmek zorunda kalabilirdi.
ABD'nin, Türkiye'nin ekonomik kayıplarının ne kadarını karşılamağa hazır olduğunu göreceğiz. Gerçek şudur ki, Washington'un bu konudaki ölçüsü, Türkiye'nin kendisine savaşta vereceği destek ile de ilintili olacaktır.
İşin siyasal yönüne gelince, Türkiye bu alanda da hassas coğrafi konumundan kaynaklanan bir ikilemle karşı karşıyadır. Bir yandan savaşa katılmama konusunda kamuoyundaki güçlü eğilim ve bu savaşın içinde olmanın bazı bölge ülkeleri ile ilişkiler üzerindeki olumsuz etkileri... Diğer yandan da ABD ile olan özel ilişkiler ve ABD'den sağlanan geniş desteğin kaybedilmemesi kaygısı..."
Sonuç ne olursa olsun, adres hep ABD'yi gösteriyor. Kefen onun için biçiliyor. Yol haritaları hep onun için çiziliyor. Ve bütün şartlar da sadece ve sadece onun için hazırlanıyor.
'Niye böyle oluyor?' diyenlere, "küreselleşme"yi hatırlatmak yeter zannederim.
Rusya'nın Çeçenistan, İsrail'in Filistin ve Amerika'nın Irak operasyonları başka türlü anlamak mümkün değildir. AB'nin Kıbrıs ve Türkiye'ye yaptığı dayatmalar da yine "yutma mantığının" bir neticesi.
Şimdi en sıcak olanını ele alalım. Muhtemel Irak operasyonu... Esasen savaş öyle veya böyle bitmiş. Yani, kefenler biçilmiş. Taksimi yapıldığı zannedilen miras, esasen koca devin midesine gitmiş bile... Yapılan şey, yarınki mirasları şimdiden yutulur hale getirmek.
Genel hatlarıyla dün Afganistan, bugün Irak'a yapılanların, yarın İran ve Türkiye'ye yapılacağı hemen herkes tarafından seslendirilmeye başlandı bile. Şöyle de diyebiliriz: Bugün Irak'ı yutması için Amerika'ya yardım edenler için, moda tabiriyle Amerika'nın midesine giden yol haritası da çizilmiş oluyor.
Aylardır herkes bu yol haritasını tartışıyor. Bence bu yol haritasını çizenler adına en açık yorumu Sami Kohen yaptı. Sami Kohen, dünkü Milliyet'teki "Yorum" köşesinde, bu yol haritasının üç temel noktasını ortaya koydu.
Yazısının 3. bölümünde Amerikanın bir şans olduğunu, Amerikan yardımının Türkiye'nin vereceği hizmete göre olacağını ve Türkiye'nin tavrının Amerika ile ilişkilerini çok yakından ilgilendireceğini şöyle ifade ediyor:
"Şu sıralarda Türkiye, bu zararını telafi etmek için, ABD ile pazarlığa oturmuş durumda. Bu da, 'zararın neresinden dönülse kârdır' deyimini anımsatıyor. Eğer ABD 'stratejik partner' olmasaydı (örneğin bu savaşı, hele pek dost olmayan bir başka ülke çıkarıyor olsaydı) Türkiye bu ağır yükü tek başına çekmek zorunda kalabilirdi.
ABD'nin, Türkiye'nin ekonomik kayıplarının ne kadarını karşılamağa hazır olduğunu göreceğiz. Gerçek şudur ki, Washington'un bu konudaki ölçüsü, Türkiye'nin kendisine savaşta vereceği destek ile de ilintili olacaktır.
İşin siyasal yönüne gelince, Türkiye bu alanda da hassas coğrafi konumundan kaynaklanan bir ikilemle karşı karşıyadır. Bir yandan savaşa katılmama konusunda kamuoyundaki güçlü eğilim ve bu savaşın içinde olmanın bazı bölge ülkeleri ile ilişkiler üzerindeki olumsuz etkileri... Diğer yandan da ABD ile olan özel ilişkiler ve ABD'den sağlanan geniş desteğin kaybedilmemesi kaygısı..."
Sonuç ne olursa olsun, adres hep ABD'yi gösteriyor. Kefen onun için biçiliyor. Yol haritaları hep onun için çiziliyor. Ve bütün şartlar da sadece ve sadece onun için hazırlanıyor.
'Niye böyle oluyor?' diyenlere, "küreselleşme"yi hatırlatmak yeter zannederim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010