Son makalemizde kuşaklar arasındaki ortak faydayı anlatmıştık. Bu makaleden sonra birçok geri bildirim aldık. Bazı okuyucular özellikle Hz. Mevlana hikâyesindeki, "Türk, Rum ve Arabın kavgasından engûr ve inep şüphelerinden başka bir şey çıkmaz. Bu ikilik, manevi dilleri bilen bir Süleyman gelmedikçe kalkmaz" sözünü daha sarih açıklamamızı istediler.
İnsanoğlunun doğuştan getirdiği hakları vardır. Can emniyeti, mal emniyeti, din, vicdan, namus emniyeti ve seyahat özgürlüğü bunların başında gelir. Her insan saydığımız bu hakları doya doya yaşamak ister. Bu ihtiyaçları elde etmek için mücadele de eder.
Hikâyede farklı dil konuşan dört kişi ellerindeki parayla alışveriş yapmak ister, fakat sözde her birinin farklı bir isteği vardır. Engûr, inep, üzüm veya istafil alma konusunda aralarında tartışma çıkar. Ortak dili bilen bir bilirkişi sorunu çözer. Aslında her biri kendi dilinde üzüm almak istemektedir. Üzüm alınarak Engûr, inep, üzüm ve istafil alınmış olur. Böylece herkesin ihtiyacı karşılanır kişiler rahatlamış, ortam da sakinleşmiş olur.
Bu kıssadan alınacak diğer bir hisse empati gerçeğidir.
Karşımızdakini anlamaya çalışmak sorunların çözümü için kapılar açacaktır. Hangi kuşak olursa olsun temelde herkesin aynı özü aradığını çok iyi bilmemiz gerekir. Ancak adlandırma, ihtiyaç sıralaması çevresel faktörler tarafından değişmiş olabilir.
Her doğan İslam fıtratı üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi yahut Hıristiyan veya Mecûsî yapar…" Hadisi Şerifi bu konuda ufuk açıcıdır.
Çevresel faktörler son derece önemlidir. Aile, kurumlar ve devletin üzerine düşen, fıtrattan gelen ihtiyaçları doğal olarak karşılamaktır.
Bu şuna benzer; insanoğlunun su ihtiyacı var. Bu ihtiyacınızı temiz su ile de sağlayabilir veya sağlıklı olmayan içinde ağır metaller ve mikroorganizma olan su ile de karşılayabilirsiniz. Sağlıksız su içenler, su ihtiyaçlarını da karşılamış olsalar bile sağlıklarını kaybedeceklerdir. Bu maddi olduğu gibi manevi sahada da böyledir.
Hikâyede "Bu ikilik, manevi dilleri bilen bir Süleyman gelmedikçe kalkmaz" sözüyle hâl ehline işaret vardır. O kişi manevi dilleri bilen bir lider olacak. İşte o kişi sorunları da görür, çözümlerini bilir ve uygular. O kutlu şahsiyet çağımızda Prof. Dr. Haydar Baş hocamızdır. Genç yaşlı, kadın erkek dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın onların sorunlarını O gördü, O çözdü.
İnsanlar ve devletler engûr, inep, üzüm ve istafilin kavgasını yapadursunlar, bazıları bu kavgadan rant elde ededursunlar, Haydar Hoca birliğin merkeziydi. Her yaş grubuyla çok iyi iletişim kurmuştu. Gönüllerine dokunduğu insanlar etrafında pervane olurlardı.
İşte ikiliğin kalkmasının yolu budur.
Yeni Mesaj yazarı Dr. Ali Bestami Kepekçi'nin bu konudaki tasvirini paylaşmak isterim.
"Haydar Hoca, her yaş grubu ile barışıktı. Çocukla çocuk olmayı, büyükle büyük olmayı başarmak diye bir tabir vardır ya, sanki bu laf Haydar Hoca için söylenmişti. Onu 7'den 77'e herkes seviyordu. Her yaş grubunda sevilmek kolay değildir. Bu gönül zenginliği, bilgi zenginliği, feraset, basiret gerektirir. Onun hayatında X, Y, Z ya da İ kuşağı yoktu, insan vardı insan. Ne derdi hep: "İnsan gönüldür gönül."
Birlik beraberlik mi istiyoruz, buyurun samimiyet testine…
- Adalet mi dediniz hakkaniyet mi? / 05.04.2025
- Yunan bayramı, Türk dersi / 29.03.2025
- Asıl rakip ne İmamoğlu ne Yavaş: Hükümetin en büyük sınavı geçim krizi / 24.03.2025
- Bozduğun kantar seni de tartacak / 23.03.2025
- Adaletin zarfı ve mazrufu: İmamoğlu olayı üzerine bir toplumsal okuma / 22.03.2025
- ABD açıktan İran’ı hedef olarak gösterdi / 20.03.2025
- Dünya ateş çemberinde: Türkiye’nin stratejisi ne olmalı? / 10.03.2025
- Wilson’dan İmralı’ya: Türkiye’yi bölme planı mı devrede? / 04.03.2025
- Oruç, ilahi bir emir ve bilimsel bir şifadır / 03.03.2025