Savaşların askeri, ekonomik ve kültürel alanlarda yapıldığı bilinen bir gerçektir. Tabiî olarak işgaller de, bu üç alanda gerçekleşmektedir. Tarihin şahitliği ile söylersek, bu işgaller içerisinde en tehlikelisi kültürel işgaldir. Çünkü diğer işgallerden, öyle veya böyle kurtulmak mümkündür. Fakat kültürel işgalden kurtuluş sözkonusu değildir. Kurtulmak isteyen kişiler ve milletler, ilk önce esir olduğuna inanacak ki, kurtuluş yolu arasınlar. Halbuki kültürel işgale uğrayanlar, esir olduklarına inanmazlar ki, böyle bir mücadeleye kalksınlar.
Bu tesbitler ışığında ülkemize bakarsak, bugün ülkemizde askeri alanda bir saldırının ve işgalin gündemde olmadığını, fakat ekonomik ve kültürel işgal hareketlerinin hızla sürdürüldüğünü görürüz. Askeri işgalleri önlemekle görevli olan Türk ordusu, bugüne kadar bu görevini hakkıyla yerine getirmiştir ve getirmektedir. Maalesef aynı şeyi, diğer işgaller için söylemiyoruz. Örneğin, kültürel işgallere karşı görevli olanlar, görevlerini yapmak şöyledursun, işgalcilerle beraber olmakta ve milletimizin kültürüne savaş açmaktadırlar.
Kültürün en önemil unsuru dindir. İngiliz eleştirmen T.S. Eliot'un kültür tanımı bu gerçeği çok güzel anlatır. T.S. Eliot şöyle der: "Kültür, aslında herhangi bir milletin dinini vücut bulmuş şeklidir." Öyleyse, kültür işgalinden korunmamızın tek yolu, dini bütünlüğümüzü korumaktır. Prof. Dr. Haydar Baş'ın deyimiyle, "dini bütünlüğümüz, milli bütünlüğümüzdür". Dini ve milli bütünlüğümüz arasında fark görenler, büyük bir yanılgı içerisindedirler. Bunlar etle tırnak gibidir, birbirinden ayrılmazlar.
Her insan, özellikle her kültür adamı, yaşadığı toplumun bir parçası olmak zorundadır. Böyle olmayan kişi, kültür savaşında yenik düşmüş, başka bir deyişle hastalanmış kişidir. Merhum Erol Güngör, Türk Kültürü ve Milliyetçilik adlı eserinde şöyle der: "İçinde yaşanılan toplumun kültürüne intibak edememek veya o toplumun kültürü içinde bir parça olamamak, sosyologların "anomi" dedikleri sosyal hastalığa delalet eder" (s. 33). Bu hastalığa yakalananların çoğalması, kültür işgalinin en büyük göstergesidir.
Türkiye'de kültür işgaline uğrayan insanların sayısı, her geçen gün artmaktadır. Hatta bu artış, çok tehlikeli boyutlara varmıştır. Onun içindir ki, içimizden bazıları, atalarımızın kanı ve canı pahasına koruduğu egemenliği, üstün gördüklerine devretmek istiyorlar. Tedavi edilmesi gereken bu kişilerin, ülke yönetiminden uzak tutulması, şarttır. Çünkü bunlar, en büyük ihaneti, hizmet olsun diye, çok rahatlıkla yapabilirler. "Böyle birşey olmaz" demeyiniz, bal gibi olur. Bu bir ruh halidir. Bu ruh hali, özellikle kölelerde açık bir şekilde görülür. Uzun yıllar köle olarak yaşamış, köleliğe alışmış insanlar, azatlığı kabul etmezler. Çünkü bağımsız yaşama melekesini yitirmişlerdir. Tarihte bunun örnekleri çoktur.
İletişimin, ulaşımın ve araçlarının yaygınlaşması, günümüzde kültür savaşlarını, askeri savaşların önüne geçirmiştir. Afganistan'ı bombalayan ABD'ye Fransız yazar Michel Houellebecq'in şu teklifi, kültür savaşının önemini kavramamız bakımından çok ilginçtir. Houllebecq diyor ki: "Müslümanlara karşı savaş, onları öldürerek değil, ahlâklarını, kültürlerini bozarak kazanılır. ABD, Afganistan'ı bomba yerine mini etek, ipek çorap ve bir çift küpe ile bombalamalı. Bizim yaptığımız gibi, zor kullanarak Müslümanları bombalamak akıllı birşey değil. Kültürlerini bozmak daha etkilidir". İşte, Türkiye'de bu yapılıyor. Yani hergün, her saat, her dakika bombalanıyoruz. Bu bombalar sonucunda, bazılarının kültürel anlamda ölmesi normaldir. Normal olmayan, bu ölülere görev verilmesidir.
Kültür işgaline uğramış kişilerin, kendi milletine vereceği zarar, düşmanın vereceği zarardan kat kat fazla olur. Onun için, milletiyle bütünleşmiş kişilerin yönetime getirilmesi, hayati önem arz eder. Bunun tersi, başsız gövdeye benzer.
Bu tesbitler ışığında ülkemize bakarsak, bugün ülkemizde askeri alanda bir saldırının ve işgalin gündemde olmadığını, fakat ekonomik ve kültürel işgal hareketlerinin hızla sürdürüldüğünü görürüz. Askeri işgalleri önlemekle görevli olan Türk ordusu, bugüne kadar bu görevini hakkıyla yerine getirmiştir ve getirmektedir. Maalesef aynı şeyi, diğer işgaller için söylemiyoruz. Örneğin, kültürel işgallere karşı görevli olanlar, görevlerini yapmak şöyledursun, işgalcilerle beraber olmakta ve milletimizin kültürüne savaş açmaktadırlar.
Kültürün en önemil unsuru dindir. İngiliz eleştirmen T.S. Eliot'un kültür tanımı bu gerçeği çok güzel anlatır. T.S. Eliot şöyle der: "Kültür, aslında herhangi bir milletin dinini vücut bulmuş şeklidir." Öyleyse, kültür işgalinden korunmamızın tek yolu, dini bütünlüğümüzü korumaktır. Prof. Dr. Haydar Baş'ın deyimiyle, "dini bütünlüğümüz, milli bütünlüğümüzdür". Dini ve milli bütünlüğümüz arasında fark görenler, büyük bir yanılgı içerisindedirler. Bunlar etle tırnak gibidir, birbirinden ayrılmazlar.
Her insan, özellikle her kültür adamı, yaşadığı toplumun bir parçası olmak zorundadır. Böyle olmayan kişi, kültür savaşında yenik düşmüş, başka bir deyişle hastalanmış kişidir. Merhum Erol Güngör, Türk Kültürü ve Milliyetçilik adlı eserinde şöyle der: "İçinde yaşanılan toplumun kültürüne intibak edememek veya o toplumun kültürü içinde bir parça olamamak, sosyologların "anomi" dedikleri sosyal hastalığa delalet eder" (s. 33). Bu hastalığa yakalananların çoğalması, kültür işgalinin en büyük göstergesidir.
Türkiye'de kültür işgaline uğrayan insanların sayısı, her geçen gün artmaktadır. Hatta bu artış, çok tehlikeli boyutlara varmıştır. Onun içindir ki, içimizden bazıları, atalarımızın kanı ve canı pahasına koruduğu egemenliği, üstün gördüklerine devretmek istiyorlar. Tedavi edilmesi gereken bu kişilerin, ülke yönetiminden uzak tutulması, şarttır. Çünkü bunlar, en büyük ihaneti, hizmet olsun diye, çok rahatlıkla yapabilirler. "Böyle birşey olmaz" demeyiniz, bal gibi olur. Bu bir ruh halidir. Bu ruh hali, özellikle kölelerde açık bir şekilde görülür. Uzun yıllar köle olarak yaşamış, köleliğe alışmış insanlar, azatlığı kabul etmezler. Çünkü bağımsız yaşama melekesini yitirmişlerdir. Tarihte bunun örnekleri çoktur.
İletişimin, ulaşımın ve araçlarının yaygınlaşması, günümüzde kültür savaşlarını, askeri savaşların önüne geçirmiştir. Afganistan'ı bombalayan ABD'ye Fransız yazar Michel Houellebecq'in şu teklifi, kültür savaşının önemini kavramamız bakımından çok ilginçtir. Houllebecq diyor ki: "Müslümanlara karşı savaş, onları öldürerek değil, ahlâklarını, kültürlerini bozarak kazanılır. ABD, Afganistan'ı bomba yerine mini etek, ipek çorap ve bir çift küpe ile bombalamalı. Bizim yaptığımız gibi, zor kullanarak Müslümanları bombalamak akıllı birşey değil. Kültürlerini bozmak daha etkilidir". İşte, Türkiye'de bu yapılıyor. Yani hergün, her saat, her dakika bombalanıyoruz. Bu bombalar sonucunda, bazılarının kültürel anlamda ölmesi normaldir. Normal olmayan, bu ölülere görev verilmesidir.
Kültür işgaline uğramış kişilerin, kendi milletine vereceği zarar, düşmanın vereceği zarardan kat kat fazla olur. Onun için, milletiyle bütünleşmiş kişilerin yönetime getirilmesi, hayati önem arz eder. Bunun tersi, başsız gövdeye benzer.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018