Erzurum'un yetiştirdiği başarılı tiyatrocu ve sanat adamı Murat Balkuş'tan alıntıladığım bir hikâye...
Konusunda değil sunumda bir iki ufak tadilat yaptım. Umarım Sevgili Başkuş bağışlar...
"Dışarıdaki bağrışmalar, makama kadar geliyordu.
Özel kalem müdürü, olanları öğrenmek için çıktığında iri-yarı yaşlı adamla sakat bir çocuğun yaka-paça dışarı atılmaya çalışıldığını gördü.
Yaşlı adam direniyor, çocuksa çaresizce adamın bacağına sarılmış, onunla beraber ileri-geri savruluyordu.
Yaşlı Adam; "Yav! Sizde heç merhemet yok mi?"
Güvenlikçi; "Ya amca bunun merhametle ne alakası var? Senin dediğin şey olacak iş mi?"
Yaşlı Adam; "Bir kereden ne olur? Bir beş dakka..."
Güvenlikçi; "Amca çık git, başka işin yok mu?"
Yaşlı Adam; "Guvalasaz da dövsez de şurdan şuraya getmem!"
Özel Kalem Müdürü, Güvenlikçiyi çağırdı; "Ne oluyor burada? Hem de Başkan içerdeyken."
Güvenlikçi; "Efendim! Adam deli midir nedir? İlla oğlum biraz Başkanın koltuğunda otursun diye ısrar ediyor!"
Özel Kalem; "Ne?!"
Özel Kalem Müdürü de şaşırır ama "Bağırtmayın adamı. Şu odaya alın, ben geliyorum."
Yaşlı adamı ve sakat çocuğunu bir odaya alırlar. Çay ikram ederek Müdürü beklemeye başlarlar. Adam memnun oğluna döner; "Devlet Baba bele işte oğul! Döger de sever de... Ama sen Devletinden umudun kesmiyeceksen. Çünki o bir tene. O giderse herkes gendine devlet olur. Tokadın biri bitmeden öbürünü yersen. Hem de nerden yediğin de bilemezsen" diye öğüde başlar.
Başkan partinin ileri gelenleriyle beraberdir. "İnanın arkadaşlar şu koltuğa oturduğumdan beri geçmiş dönemin yanlışlıkları, hataları, hatta? Neyse dilim varmıyor söylemeye. Partimiz zarar görmesin. Kol kırılıp yen içinde kalsın..."
İl başkanı söze girer; "Haklısınız Başkanım ama ne yapalım? Artık bir ucundan siz, bir ucundan biz düzelteceğiz. Emredin kâfi. Yeter ki partimiz zarar görmesin."
Başkan sesini biraz daha toklaştırıp nutuk atarcasına; "Gördüğüm bir yanlış da şudur. Geçen dönem maalesef görevi olan olmayan herkes Belediyenin işlerine karışmış ve kaos olmuş. Eski Başkanın basiretsizliği, tecrübesizliği buna sebebiyet vermiş. Mesela; Parti Başkanı olarak ne alakanız olabilir Belediye işleriyle değil mi? Ben artık bütün şehrin başkanıyım. Herkes işine bakmalı. İşiyle uğraşmalı!"
Bu söz üzerine Parti Başkanı ve yanındakilerin suratları asılır. Ortam gerilir. Başkan durumu anlar zile basar. Özel Kalem girer; "Oğlum çayları tezele. Bak Başkanıma çerez-merez getir."
Parti Başkanı; "Biz artık müsaade isteyelim" diye kalkacak olur.
Başkan; "Hele durun yav! Bırakmam Vallah beraber yemeğe gidecez."
Özel Kaleme dönerek; "Hazırlıklar tamam değil mi?"
Özel Kalem; "Her şey hazır Başkanım."
Başkan; "O bağırtı şamata neydi?" diye konuyu değiştirerek Özel Kaleme sorar; "Başkanım; bir köylü sakat çocuğuyla gelmiş. İlla çocuğunun sizin makam koltuğuna beş dakika da olsa oturmasını istiyor. Sanırım deli. Kaleme aldım susturdum, yollarım birazdan."
Başkan; "Allah Allah! Benim koltuğa oturup da ne yapacakmış çocuk?"
Özel Kalem; "Dedim ya Başkanım, adam deli galiba."
Başkan; "Kardeşim! Bu memleketin delisi de bizim velisi de... Rabbim deli veli dinlemez hepsinin hakkını sorar bizden. Getir bakalım derdi neymiş?"
Az sonra yaşlı adamla sakat oğlu çekinerek içeri girerler.
Başkan; "Buyurun oturun" der, Adam çekinerek oturur oğlunu da yanına oturtur.
Başkan; "Buyur hemşerim söyle" diye adama söz verir.
Adam; "Başkanım; oğlum felç geçirdi sağ tarafı tam tutmuyor. Ben de sizin koltuğun şifasını duydum. Dedim Başkanım müsade eder, oğlan beş dakka otursun şifa bulsun!"
Başkan kahkahalarla güler; "Yav! Kim dedi bunu? Böyle saçmalık mı olur?"
Adam; "Etmeyin Başkanım! Siz seçimlerde ne haldaydız simdi ne haldasız. Bak şükür şifa bulmuşsuz. Vallaha bizim muhtar anlattı; 'Başkanı bir görün adam nasıl düzelmiş yüzüne kan gelmiş. Eeeee koltuk işte. Adama şifa olmuş' deyince ben de son çare, buraya geldim. Şu çocuk da beş dakka otursun şifa bulsun."
Başkan; "Yav seçimden önce neysem ben gene oyum kim uyduruyor bunları?"
Adam yalvarıp yakarmaya devam eder; "Başkanım; muhtar koltuk başkanı düzeltmiş dedikten sonra, Hanım oğlanı alıp bir Ziyarete getti gece orada yattılar. Rüyasına o gece Ziyaret girip demiş ki; Senin oğlanın şifası Başkanın koltuğundadır. Ocağına düştük başkanım!" diyerek ayaklarına kapanır. Bu sırada babasına yapışmış duran Çocuk ta Başkanın ayaklarının dibine düşer...
Başkan; "Tövbe Estağfurullah! Kalk hemşerim kalk. Bu benim değil Devletin malı" dese de adam, yalvarmayı sürdürür.
Başkan çaresiz; "Dur hele Deli Pehlivan kalk otur. Oğlum buraya birilerini gönder. Bak Hemşerim; bu çocuk bu koltuğa beş dakka değil, bir ömür otursun. Şimdi emir verecem. Bir arabaya atıp sizi de koltuğu da köye bıraksınlar. Ama bu koltukta bir keramet olaydı benden önce oturanı etkiler, bu memleket de böyle olmazdı. Ama mademki siz inanmışsınız, alın bu koltuk da, bu keramet de sizin olsun."
Aradan iki yıl geçer. Başkan köyleri gezmektedir. Bir dağ köyüne gelirler. Köyün girişinde bir tabela: "Koltuğa oturmak için gelenler; sabah sekiz akşam beş arası kabul edilecektir."
Tabelaya bir anlam veremeyen Başkan ve heyet, köy meydanında davul zurnayla karşılanır. Kalabalık içinden Yaşlı bir Adam eline eğilir; "Ver öpecem o mübarek elini. Tanıdın mı Başkanım?" diye sorar.
Başkan, kendinden emin; "Oooo deli pehlivan!" diye adamı cevaplar ve arkasındaki heyete döner; "Şu koltuğu kaptırdığım ihtiyar. Eeee gördün mü? Koltukta bir keramet yokmuş değil mi?" diye küçümser edalarla adama bakar.
"Daha nasıl olsun Başkanım?" diyen Adam anlatmaya başlar; "Allah senden razı olsun. Koltuğu aldık geldik köye. Oğlan bir kuruldu, kaldırmak ne mümkün! Yatar orda, kalkar orada... Koltuk tekerli ya bu ufak ufak diğer odalara gide-gele, kapıya çıkmaya da başladı. Oğlanın tutmayan dizi tutmaya, ayağı basmaya başladı. Derken derken yürümeye sonra da koşmaya başladı. Aha şu atın sırtında sizi karşılayan çocuk. Gel oğlum öp Başkanın mübarek elini."
Başkan ve heyet şaşkın! Adam anlatmaya devam eder; "Başkanım koltuğu duyan çevre köyler, ilçeler akın akın köye gelmeye başladı. Muhtarımız akıllı adam köy derneğine bağış yapsın öyle otursunlar dedi. Şu gördüğün okul da, gördüğün köprü de, bu koltuk sayesindedir. Sen bize bir koltuk verdin, koltuk bize bir servet verdi."
Şaşkınlığını atan Başkan, heyete döndü; "Gördünüz mü koltuğu? Akıl sır ermez buna! İşe yaradığı da olduğu olur, yanlışa yol açtığı da. Şifa dağıttığı da olur, başa iş açtığı da."
Günümüzde koltuklarına dört elli sarılanlar, pek de haksız değillermiş değil mi?
YÖNETİCİ KOLTUKLA GÜÇ VERİR, KOLTUKTAN GÜÇ ALMAZ Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Konusunda değil sunumda bir iki ufak tadilat yaptım. Umarım Sevgili Başkuş bağışlar...
"Dışarıdaki bağrışmalar, makama kadar geliyordu.
Özel kalem müdürü, olanları öğrenmek için çıktığında iri-yarı yaşlı adamla sakat bir çocuğun yaka-paça dışarı atılmaya çalışıldığını gördü.
Yaşlı adam direniyor, çocuksa çaresizce adamın bacağına sarılmış, onunla beraber ileri-geri savruluyordu.
Yaşlı Adam; "Yav! Sizde heç merhemet yok mi?"
Güvenlikçi; "Ya amca bunun merhametle ne alakası var? Senin dediğin şey olacak iş mi?"
Yaşlı Adam; "Bir kereden ne olur? Bir beş dakka..."
Güvenlikçi; "Amca çık git, başka işin yok mu?"
Yaşlı Adam; "Guvalasaz da dövsez de şurdan şuraya getmem!"
Özel Kalem Müdürü, Güvenlikçiyi çağırdı; "Ne oluyor burada? Hem de Başkan içerdeyken."
Güvenlikçi; "Efendim! Adam deli midir nedir? İlla oğlum biraz Başkanın koltuğunda otursun diye ısrar ediyor!"
Özel Kalem; "Ne?!"
Özel Kalem Müdürü de şaşırır ama "Bağırtmayın adamı. Şu odaya alın, ben geliyorum."
Yaşlı adamı ve sakat çocuğunu bir odaya alırlar. Çay ikram ederek Müdürü beklemeye başlarlar. Adam memnun oğluna döner; "Devlet Baba bele işte oğul! Döger de sever de... Ama sen Devletinden umudun kesmiyeceksen. Çünki o bir tene. O giderse herkes gendine devlet olur. Tokadın biri bitmeden öbürünü yersen. Hem de nerden yediğin de bilemezsen" diye öğüde başlar.
Başkan partinin ileri gelenleriyle beraberdir. "İnanın arkadaşlar şu koltuğa oturduğumdan beri geçmiş dönemin yanlışlıkları, hataları, hatta? Neyse dilim varmıyor söylemeye. Partimiz zarar görmesin. Kol kırılıp yen içinde kalsın..."
İl başkanı söze girer; "Haklısınız Başkanım ama ne yapalım? Artık bir ucundan siz, bir ucundan biz düzelteceğiz. Emredin kâfi. Yeter ki partimiz zarar görmesin."
Başkan sesini biraz daha toklaştırıp nutuk atarcasına; "Gördüğüm bir yanlış da şudur. Geçen dönem maalesef görevi olan olmayan herkes Belediyenin işlerine karışmış ve kaos olmuş. Eski Başkanın basiretsizliği, tecrübesizliği buna sebebiyet vermiş. Mesela; Parti Başkanı olarak ne alakanız olabilir Belediye işleriyle değil mi? Ben artık bütün şehrin başkanıyım. Herkes işine bakmalı. İşiyle uğraşmalı!"
Bu söz üzerine Parti Başkanı ve yanındakilerin suratları asılır. Ortam gerilir. Başkan durumu anlar zile basar. Özel Kalem girer; "Oğlum çayları tezele. Bak Başkanıma çerez-merez getir."
Parti Başkanı; "Biz artık müsaade isteyelim" diye kalkacak olur.
Başkan; "Hele durun yav! Bırakmam Vallah beraber yemeğe gidecez."
Özel Kaleme dönerek; "Hazırlıklar tamam değil mi?"
Özel Kalem; "Her şey hazır Başkanım."
Başkan; "O bağırtı şamata neydi?" diye konuyu değiştirerek Özel Kaleme sorar; "Başkanım; bir köylü sakat çocuğuyla gelmiş. İlla çocuğunun sizin makam koltuğuna beş dakika da olsa oturmasını istiyor. Sanırım deli. Kaleme aldım susturdum, yollarım birazdan."
Başkan; "Allah Allah! Benim koltuğa oturup da ne yapacakmış çocuk?"
Özel Kalem; "Dedim ya Başkanım, adam deli galiba."
Başkan; "Kardeşim! Bu memleketin delisi de bizim velisi de... Rabbim deli veli dinlemez hepsinin hakkını sorar bizden. Getir bakalım derdi neymiş?"
Az sonra yaşlı adamla sakat oğlu çekinerek içeri girerler.
Başkan; "Buyurun oturun" der, Adam çekinerek oturur oğlunu da yanına oturtur.
Başkan; "Buyur hemşerim söyle" diye adama söz verir.
Adam; "Başkanım; oğlum felç geçirdi sağ tarafı tam tutmuyor. Ben de sizin koltuğun şifasını duydum. Dedim Başkanım müsade eder, oğlan beş dakka otursun şifa bulsun!"
Başkan kahkahalarla güler; "Yav! Kim dedi bunu? Böyle saçmalık mı olur?"
Adam; "Etmeyin Başkanım! Siz seçimlerde ne haldaydız simdi ne haldasız. Bak şükür şifa bulmuşsuz. Vallaha bizim muhtar anlattı; 'Başkanı bir görün adam nasıl düzelmiş yüzüne kan gelmiş. Eeeee koltuk işte. Adama şifa olmuş' deyince ben de son çare, buraya geldim. Şu çocuk da beş dakka otursun şifa bulsun."
Başkan; "Yav seçimden önce neysem ben gene oyum kim uyduruyor bunları?"
Adam yalvarıp yakarmaya devam eder; "Başkanım; muhtar koltuk başkanı düzeltmiş dedikten sonra, Hanım oğlanı alıp bir Ziyarete getti gece orada yattılar. Rüyasına o gece Ziyaret girip demiş ki; Senin oğlanın şifası Başkanın koltuğundadır. Ocağına düştük başkanım!" diyerek ayaklarına kapanır. Bu sırada babasına yapışmış duran Çocuk ta Başkanın ayaklarının dibine düşer...
Başkan; "Tövbe Estağfurullah! Kalk hemşerim kalk. Bu benim değil Devletin malı" dese de adam, yalvarmayı sürdürür.
Başkan çaresiz; "Dur hele Deli Pehlivan kalk otur. Oğlum buraya birilerini gönder. Bak Hemşerim; bu çocuk bu koltuğa beş dakka değil, bir ömür otursun. Şimdi emir verecem. Bir arabaya atıp sizi de koltuğu da köye bıraksınlar. Ama bu koltukta bir keramet olaydı benden önce oturanı etkiler, bu memleket de böyle olmazdı. Ama mademki siz inanmışsınız, alın bu koltuk da, bu keramet de sizin olsun."
Aradan iki yıl geçer. Başkan köyleri gezmektedir. Bir dağ köyüne gelirler. Köyün girişinde bir tabela: "Koltuğa oturmak için gelenler; sabah sekiz akşam beş arası kabul edilecektir."
Tabelaya bir anlam veremeyen Başkan ve heyet, köy meydanında davul zurnayla karşılanır. Kalabalık içinden Yaşlı bir Adam eline eğilir; "Ver öpecem o mübarek elini. Tanıdın mı Başkanım?" diye sorar.
Başkan, kendinden emin; "Oooo deli pehlivan!" diye adamı cevaplar ve arkasındaki heyete döner; "Şu koltuğu kaptırdığım ihtiyar. Eeee gördün mü? Koltukta bir keramet yokmuş değil mi?" diye küçümser edalarla adama bakar.
"Daha nasıl olsun Başkanım?" diyen Adam anlatmaya başlar; "Allah senden razı olsun. Koltuğu aldık geldik köye. Oğlan bir kuruldu, kaldırmak ne mümkün! Yatar orda, kalkar orada... Koltuk tekerli ya bu ufak ufak diğer odalara gide-gele, kapıya çıkmaya da başladı. Oğlanın tutmayan dizi tutmaya, ayağı basmaya başladı. Derken derken yürümeye sonra da koşmaya başladı. Aha şu atın sırtında sizi karşılayan çocuk. Gel oğlum öp Başkanın mübarek elini."
Başkan ve heyet şaşkın! Adam anlatmaya devam eder; "Başkanım koltuğu duyan çevre köyler, ilçeler akın akın köye gelmeye başladı. Muhtarımız akıllı adam köy derneğine bağış yapsın öyle otursunlar dedi. Şu gördüğün okul da, gördüğün köprü de, bu koltuk sayesindedir. Sen bize bir koltuk verdin, koltuk bize bir servet verdi."
Şaşkınlığını atan Başkan, heyete döndü; "Gördünüz mü koltuğu? Akıl sır ermez buna! İşe yaradığı da olduğu olur, yanlışa yol açtığı da. Şifa dağıttığı da olur, başa iş açtığı da."
Günümüzde koltuklarına dört elli sarılanlar, pek de haksız değillermiş değil mi?
YÖNETİCİ KOLTUKLA GÜÇ VERİR, KOLTUKTAN GÜÇ ALMAZ Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017