Kuşkusuz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Devleti Türkiye Cumhuriyeti gibi güçlü bir Devlet tarafından tanınmış 29 yıllık gerçek bir olgu ve yalın bir realitedir. Halk tabanlıdır. Çünkü Kıbrıs Türk Halkı kendi geleceğini belirleme (self-determination) hakkını kullanarak bağımsız devletini 15 Kasım 1983 tarihinde “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” adıyla kurmuştur. Gelecek yıl da KKTC’nin kuruluşunun 30. Yıldönümü kutlanacaktır. Devlet’in ismi Ada’daki gerçekler dikkate alınarak bilinçli bir şekilde saptanmıştır. Bu durum geriye dönülemeyecek kadar yalın bir gerçektir. “Kuzey Kıbrıs”, Ada’daki coğrafî iki kesimli bir toprak parçasını yansıtmaktadır. “Kıbrıs’ın Kuzeyi”, “Irak’ın Kuzeyi”, “Vietnam’ın Kuzeyi” güneyle bütünleşik “üniter” bir yapıyı dikte ettirirken, “Kuzey Kıbrıs” lafzı bölünmüşlüğü, ayrımsallığı, modüler bir yapıyı ve her şeyden önemlisi jeo-kültürel ve jeo-politik bir yapıyı dikte ettirmektedir. Eski deyimle kendi içerisinde bütünleşik bir “cüz-ü tam”’dır. Bu olgunun jeokültürel ayağı, hudutları belirlenmiş kuzey bölgesindeki iç barış, bütünlük, huzur ve istikrarın sağlanmasına yöneliktir. Bu, sağlanmıştır. Jeopolitik ayağı ise, bu bölgenin ortak bir kimlik etrafında toplanıp bir sinerji doğurabileceğinin kanıtlanmış halidir. Günümüze kadar yapılan uygulamalar bunu ispatlamıştır. Gerçekten de bu iki ayak 29 yıldır sınanmış, üzerinde yaşayan kültürel varlıkla birlikte tüm karşıcı test ve sınavlardan başarıyla geçmesini bilmiştir. “Kuzey Kıbrıs” kendi içerisinde modüler, bölünmüşlüklüğü değil, bitişkenliği, bütünleşikliği temsil etmektedir. Daha doğru bir deyişle, olası toprak ayarlamalarında Türk tarafının yönetimi altında olacak toprağın çok parçalı yapıda olmayacağının dünyaya haykırılmasını sağlamıştır, hiç kimsenin kuşkusu olmasın sağlayacaktır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’nin meydan okumalarına karşı Kuzey Kıbrıs ismi bilinçli olarak seçilmiştir. Çünkü Kıbrıslı Rumlar, KKTC hudutları içerisindeki Karpas bölgesinin tamamının ya da bir kısmının kendi idareleri altında olmasını istemektedir. Bu bir bölünmüşlük, parçalı bir yapı için GKRY’nin meydan okumasıdır. AKEL Rum Komünist Partisi Lideri Hristofyas’ın Girneli olduğu düşünüldüğünde, olayın nereye kadar gidebileceğinin vechesi daha iyi anlaşılabilecektir.
Gelelim, KKTC tümcesindeki “Türk” sıfatının açıklanmasına. “Türk” sıfatı Kıbrıs’ta iki halk yaşadığını belirtmek için son derece duyarlı bir biçimde seçilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti toprakları dışında Avrasya’da yaşayan bütün Türk toplumlarına örnek alınsın diye “Türk” sözcüğü seçilmiş ve “Turkic” karşılığı ve “Türkle ilgili” anlamındaki “Türkî” sözcüğünden özellikle kaçınılmıştır. Çünkü “Türkî” sözcüğü, doğrudan değil, dolaylı bir aidiyetlik ve Türk’e ait bir ürün anlamındadır. “Türkî” yerine, Büyük Türk Ozanı, Mehmet Emin Yurdakul’un “Ben bir Türküm, dinim, cinsim uludur” dizesinde olduğu gibi, “dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan, Türkçenin değişik lehçelerini konuşan soy ve bu soydan gelenleri tanımlamak” için doğrudan “Türk” sözcüğü özellikle istenilmiş ve arkasında durulmuştur.
Aslında başkaca bir açıklamağa gerek bulunmamakla birlikte, “Cumhuriyet” lafzı da devlet’in şeklini ortaya koymaktadır. Cumhuriyet, demokrasiyi benimsemiş bir toplumda yatay ve dikey etkileşim içerisinde bir yönetişimi ve örgütlenme yapısını ortaya koymak için özellikle seçilmiştir. Egemenlik hakları, bir üst egemen güç vasıtasıyla anayasal olarak denetlenebilen, fakat dış ilişkiler dışında egemenlik yetkisini kendi sınırları dahilinde kullanabilen özerk cumhuriyet şeklinden özellikle kaçınılmıştır. Cumhuriyetçilik devlet yönetiminde, düzeninde ve bütün örgütlerde ulus iradesinin egemen olmasıdır ki, KKTC ismi yaklaşık 30 yıldır ki duruşuyla bütün bu yalın gerçek ve olguları ispatlamıştır.
Gelelim, KKTC tümcesindeki “Türk” sıfatının açıklanmasına. “Türk” sıfatı Kıbrıs’ta iki halk yaşadığını belirtmek için son derece duyarlı bir biçimde seçilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti toprakları dışında Avrasya’da yaşayan bütün Türk toplumlarına örnek alınsın diye “Türk” sözcüğü seçilmiş ve “Turkic” karşılığı ve “Türkle ilgili” anlamındaki “Türkî” sözcüğünden özellikle kaçınılmıştır. Çünkü “Türkî” sözcüğü, doğrudan değil, dolaylı bir aidiyetlik ve Türk’e ait bir ürün anlamındadır. “Türkî” yerine, Büyük Türk Ozanı, Mehmet Emin Yurdakul’un “Ben bir Türküm, dinim, cinsim uludur” dizesinde olduğu gibi, “dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan, Türkçenin değişik lehçelerini konuşan soy ve bu soydan gelenleri tanımlamak” için doğrudan “Türk” sözcüğü özellikle istenilmiş ve arkasında durulmuştur.
Aslında başkaca bir açıklamağa gerek bulunmamakla birlikte, “Cumhuriyet” lafzı da devlet’in şeklini ortaya koymaktadır. Cumhuriyet, demokrasiyi benimsemiş bir toplumda yatay ve dikey etkileşim içerisinde bir yönetişimi ve örgütlenme yapısını ortaya koymak için özellikle seçilmiştir. Egemenlik hakları, bir üst egemen güç vasıtasıyla anayasal olarak denetlenebilen, fakat dış ilişkiler dışında egemenlik yetkisini kendi sınırları dahilinde kullanabilen özerk cumhuriyet şeklinden özellikle kaçınılmıştır. Cumhuriyetçilik devlet yönetiminde, düzeninde ve bütün örgütlerde ulus iradesinin egemen olmasıdır ki, KKTC ismi yaklaşık 30 yıldır ki duruşuyla bütün bu yalın gerçek ve olguları ispatlamıştır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
YeniMesaj / diğer yazıları
- Gaflette ısrar / 24.01.2015
- 'Namaz kılan kimse felaha ermiştir' / 10.11.2014
- Saftan Başbakan olur mu? / 06.03.2014
- Ulusal devlet üzerine / 03.03.2014
- Anne sütü / 08.02.2014
- Minik cerrahlar / 20.01.2014
- Doğal yaşam / 13.01.2014
- Basit ve sade / 12.05.2013
- Faiz sarmalı / 24.03.2013
- Topraklarımız elimizden alınıyor / 20.03.2013
- 'Namaz kılan kimse felaha ermiştir' / 10.11.2014
- Saftan Başbakan olur mu? / 06.03.2014
- Ulusal devlet üzerine / 03.03.2014
- Anne sütü / 08.02.2014
- Minik cerrahlar / 20.01.2014
- Doğal yaşam / 13.01.2014
- Basit ve sade / 12.05.2013
- Faiz sarmalı / 24.03.2013
- Topraklarımız elimizden alınıyor / 20.03.2013