Bu yazımda depreme ne kadar hazırlıklıyız, başlığından ya da 18 yıllık iktidarın hemen hemen her yıl değiştirdiği imar yasasından, kentsel dönüşüm adı altında yapılan rantsal dönüşümden, peş peşe çıkarılan imar aflarından ve bu afların sürelerinin birkaç kez uzatılmasından vs. bahsetmeyeceğim.
Depremin sosyal yönünden, siyasetten uzak olması gereken kurumların nasıl siyasete battığından, nasıl kötü yönetildiğinden ve halkın kurumlara güveninin nasıl yerle bir edildiğinden bahsedeceğim.
Depremin ardından halkımız bir kez daha kenetlendi. Yaşlısı, genci, sporcusu, taraftarı, askeri, polisi, asgari ücretlisi, zengini vs. kardeşlerimiz elinden geleni yaptı, yapıyor da.
İşte bu noktada bir gerçek ortaya çıktı. Kızılay ve AFAD, milletimizden yardım talebinde bulundu.
Yanılmıyorsam bugüne kadar 54 milyon TL'lik bir yardım toplandı.
Özel bir televizyon kanalı da yardım kampanyası düzenledi. 4 veya 5 saatte 73 milyon TL toplandı. Yani vatandaş devletin kurumlarına değil özele güvendi.
Son deprem, Kızılay'ın bilinmeyen yüzünü ortaya çıkardı. Yanlış anlaşılmasın Kızılay çalışanlarına saygılarımı sunuyorum. Ama yönetimleri hep konuşuyor ve konuştukça batıyor.
Kızılay Başkanı gündemi değiştirdi. Oradaki insanımızın acılarını, sıkıntılarını, eksiklikleri vs. konuşmuyoruz.
Ya ne konuşuyoruz?
Kızılay'ı daha doğrusu 14 bin ile 32 bin TL arasında maaş alan Kızılay Başkanını ve yönetim kadrosunu konuşuyoruz.
Yönetimde görev yapan 18 direktörün maaşının son dört yılda yüzde 461 arttı iddialarını konuşuyoruz.
AKP sözcüsü Ömer Çelik'in, "boş iddialar" dediği ama belgesi ortaya çıkan Başkentgaz-Kızılay-Ensar Vakfı üçgenini ve bu üçgendeki 8 milyon doları konuşuyoruz.
Kızılay başkanının bu üçgen ile ilgili literatürümüze kazandırdığı (!) yeni kavramı konuşuyoruz.
Ne dedi Kızılay başkanı? "Vergi kaçırmak başkadır, vergiden kaçınmak başkadır."
Kızılay Başkanı'nın, Fetullah Gülen'e geçmiş olsun, taziyelerini konuşuyoruz.
Bu gözbebeği kurumumuza, Kurumsal Risk ve Uyum Direktörü olarak atanan yabancı uyruklu Hamzah Khaled Hasan Chorghay'ı konuşuyoruz.
Yetkililere böylesine güzide bir kurumumuzu neden dile düşürdünüz, diye sormak istiyorum.
Başka ne konuşuyor Türkiye?
Elleriyle toprağı kazdı denilen Suriyeli gencin, "ellerinde neden yara yok" sorusunun cevabını konuşuyor.
Organizasyondan yoksun dağıtılan yardımlar, mültecilerin bu yardımları istismar ettiği, hatta sırf yardım alabilmek için başka şehirlerden mülteciler geldiği konuşuluyor.
Elazığ'da depremi fırsata çevirip bire iki kira attıran ev sahipleri konuşuluyor.
Deprem vergileri konuşuluyor. Hükümetin bu vergilerin akıbeti için bin bir dereden getirdikleri sulara bakıyoruz.
En son Sayın Erdoğan, "Hangi amaçla toplanmışsa o amaç için kullanılmıştır" restini konuşuyoruz.
Meclis'in, 'depremi incelemeye gerek yok' kararı konuşuluyor.
Haliyle sadece konuşuyoruz.
Arada deprem planları hazır, hazırlıyoruz vs. açıklamaları geliyor.
Ama detay yok!
Oysa depremler peş peşe yaşanıyor. Hükümet bakıyor, muhalefet laf yapıyor.
Bugünkü siyasilerin planı, projesi ve kaynağı yok.
Kaynağı net ve hazır, Türkiye'yi her alanda yapılandıracak ve kalkındıracak tek lider Prof. Dr. Haydar Baş'tır, Milli Ekonomi Modeli'dir, Sosyal Devlet-Milli Devlet projeleridir.
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025
- ‘Cebrail dua etti, bende amin dedim’ / 30.03.2025
- Boykot, tehdit ve umut / 29.03.2025