Cümlemizin haberi olsun?
DSP İstanbul milletvekili Süleyman Yağız, cümlemizin haberi olsun diye, e-mail ile bir not gönderdi. Bakın bakalım, AKP hükümeti, referandum sonrasında Anayasa Mahkemesi üyeliği seçimini nasıl yapıyor? R. T. Erdoğan'ın dilinden düşürmediği "ileri demokrasi" anlayışının TBMM'deki göstergesidir bu vaziyet! Anayasa'nın değiştirilen 146'ncı ve Geçici 18'inci maddeleri uyarınca Anayasa Mahkemesi'ne üyelik için Sayıştay'da seçim yapılmış; Rıdvan Güleç 40, Cavit Özkahraman 35, Hicabi Dursun 28 oy almıştı. TBMM bu üç adaydan birini Anayasa Mahkemesi'nin yeni üyesi olarak belirleyecekti.
***En az oy alana en yoğun rağbet
TBMM'de 6 Ekim 2010 Çarşamba günü yapılan ilk tur seçimlerde Sayıştay'da en az oy alan Hicabi Dursun'a 259, Rıdvan Güleç'e 5, Cavit Özkahraman'a ise 3 oy verildi.Dursun ilk turda alınması gereken 367 oya ulaşılamadığı için, ikinci tur oylama yapıldı; Dursun 263, Güleç ile Cavit Özkahraman ise birer oy aldı.***Siyasi fırsata dönüşen Anayasal boşluk?
Dursun ikinci turda gereken 276 oyu alamadığı için, üçüncü tur seçimlerine geçilmesi gerekiyordu. Üçüncü tura en çok oy alan iki aday girecekti. Ancak en çok oy alan adayın biri belliydi ama, ikincisi belli değildi... Zira iki aday da birer oy almıştı. Böyle bir durum oluştuğunda ne yapılacağına ilişkin ise hiçbir düzenleme yoktu. AKP, Anayasa değişikliğini alelacele yaptığı için, olası böyle bir durumu atlamıştı.***Pakdil ve AKP derse, olur?Ortaya çıkan "kör vaziyet" üzerine oturumu yöneten TBMM Başkanvekili Meral Akşener, çalışmalara 10 dakika ara verdi. Ara, 10 dakikadan uzun sürdü. Aradan sonraki oturumu ise Akşener yerine, TBMM'nin AKP'li Başkanvekili Nevzat Pakdil açtı. Ve Pakdil, ikinci tur oylamayı tekrarlayacağını söyledi.Oysa Pakdil'in buna hakkı bulunmuyordu. Zira, ortada böyle bir düzenleme yoktu. Fakat, muhalefet partilerinin itirazlarına karşın oylamayı tekrarladı. Tekrarlanan ikinci tur seçimde Hicabi Dursun 190, Rıdvan Güleç 31, Cavit Özkahraman 8 oy aldı. Böylece ikinci turda en çok oy alan iki aday belirlenmiş oldu.
***3. tura kapak attın mı, tamam?
Fakat Dursun gereken 276 oyu, tekrarlanan ikinci turda da alamayınca üçüncü tur oylamaya geçildi. Üçüncü tura, birinci sırada en çok oy olan Dursun ile ikinci sırada en çok oyu alan Güleç katıldı. Üçüncü turda nitelikli çoğunluk (367) ya da salt çoğunluk (276) gerekmiyordu. En çok oy almak yeterliydi. Sayıştay'da en az oyu alan Hicabi Dursun da, 256 AKP'linin oyunu almış, dolayısıyla seçilmişti.Buna demokrasinin cilvesi mi, demek lazım, yoksa AKP'nin demokrasi tiyatrosu mu?
***Ben ne dersem o olur, demokrasisi?
Peki, bu neyi gösteriyor? Bir: Sayıştay Genel Kurulu'nda en çok oy alan adaya hükümetin itibar etmediğini? AKP'liler, Sayıştay'da en çok oy alan Güleç yerine hükümetin istediği Dursun'u seçmişti? Dolayısıyla hükümetin dediği olmuştu? Sayıştay'da yapılan seçimin ne anlamı kalmıştı!?Sakın, hiç kimse, bu "demokrasi cilvesi"ni, hukukun siyasallaşması olarak nitelemesin; Silivri de boşalan kodeslere adam aranıyor?İki: Pakdil'in, Akşener'in yerine oturması zaten tartışmalı bir durumdu. Üç: Pakdil'in, ikinci adayın tespiti için ikinci turu tekrarlama hakkı bulunmuyordu. Çünkü buna ilişkin Anayasal ve yasal hiçbir düzenleme yapılmamıştı. Dört: Yeni bir durum ortaya çıkmıştı. TBMM Başkanlık Divanı'nın toplanarak bir karar vermesi gerekiyordu. Ama Nevzat Bey, buna gerek duymamıştı. Belli ki, hükümetten veya bir AKP ileri geleninden gelen telkin, uyarı ve sair neyse, ona uymuştu. (Kimseden bir şey gelmediyse bile nasıl olsa kendisi de bir AKP ileri geleniydi. Kendi telkinine uymuş da olabilirdi.)Söz konusu telkın ve sinyalin, Atlantik ötesinden alınıp-alınmadığına dair henüz bir belirti yok? Referandum konuşmasında olduğu gibi Erdoğan veya Pakdil, Atlantik ötesine şükranlarını sunar iseler, fail-i malum açığa çıkar?!Beş: Bu durum, Meclis'in, AKP'liler tarafından ne kadar keyfi olarak yönlendirilip yönetildiğini bir kez daha ortaya koyuyordu. Ama gariptir ki, Tayyip Bey, bunun adına inadına, "ileri demokrasi" diyordu!
***"Milli irade" olarak, AKP, neyinize yetmiyor!
Akl-ı selim şunu söyler: Böylesi önemli bir oylamada "millî irade"nin tam olarak yansıyabilmesi için, nitelikli çoğunluğun (367) aranması gerekiyordu. Zira o zaman iktidar partisi, muhalefet partileriyle anlaşma, uzlaşma ihtiyacını duyacaktı. Ve sonunda iktidarın dayattığı değil, iktidarıyla-muhalefetiyle millî iradenin bütününün ortak adayı seçilmiş olacaktı. Ama AKP, "millî irade" denilince sadece kendilerine oy verenleri anlıyor. Hatta oy verenlerin "salt oy"ları da yetmiyor, Atlantik ötesinden de rüzgar alması gerekiyor.Hülasa-i kelam, netice-i meram; AKP'nin, bırakınız demokrasiyi ileri götürmesini, mevcudunu bile yiyip-bitirmek üzere olduğu bir süreci yaşıyoruz!Hem de kitabına uydurulmuş vaziyette?
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019