Geçmişten günümüze hak ile batılın savaşı sürmektedir. Peygamber efendimizin, Hz. Ali'nin, Hz. Hasan'ın, Hz. Hüseyin'in, diğer Ehl-i Beyt imamlarının, mezhep imamlarının, Hacı Bektaş-ı Veli'nin, Atatürk'ün karşısında hep müşrik ve münafıklar olmuştur. Hak, hep tek oldu ve batıl ile mücadele verdi. Ayrıca bu konu ile ilgili verilmesi gereken bir diğer bilgi de bu çatışmanın kıyamet gününe kadar devam edeceğidir. Bu dün böyleydi, bugün böyle, yarın da böyle olacak.
Net!
'Peki, bugün hak ile olan kim? Batılın safında olan kim?' konusuna gelmeden önce bir hatırlatmanın yapılması gerekir ki o da şudur: Hak ile batıl arasındaki 'ince çizgi'nin iyi görülüp, anlaşılamaması durumunda insan batıl içinde olmasına rağmen kendini haktan yana sanabilir. Burada hataya düşen kişinin yapması gereken şey, kendisine yapılan uyarıları dikkate alarak yaptığı yanlıştan dönmektir. Eğer o kişi; uyarı yapanı dinlemeden, iç muhasebesini yapmadan, kulaklarını tıkayarak kendi kafasının dikine yanlış yapmaya devam ederse sonunda batılda olduğunu fark edemeyecek kadar kör olur.
Ancak şuan gündemi meşgul eden Fetullah Gülen'in başına gelen bu değildir. O bir misyonerdir! Yani kasıtlı olarak batılın safında durmuştur. Kendisi ve yanındaki insanları sürüklediği yolda pusula edindiği kişinin 'Said-i Nursi' olduğu tekrar hatırlanacak olursa bunun gayet doğal olduğu görülür. Çünkü o da bir İngiliz ajanı olup, İslam'ın içine fitne sokmak ve milleti dağıtmaktan başka bir amacı yoktur. Öyle ki sözlükte batıl kelimesinin karşısına konulsa hiç sırıtmaz.
Gülen, 1998'te Prof. Dr. Haydar Baş'ın kendisine yazdığı ve içeriğinde Gülen'in yaptığı yanlışları teker teker ortaya koyan, ayrıca kendisini hakka davet eden mektubu aldıktan çok kısa bir süre sonra kiliseye papaz eli öpmeye gitmiş, yani açıkça batılın safında olduğunu bir kez daha göstermiştir. 'Dinler arası diyalog' masalını yıllarca ılımlı İslam adı altında bu millete yedirmiş ve başarılı olmuştur. Bu başarıyı elde etmesinin en büyük sebeplerinden biri de, 20 yıldır Prof. Dr. Haydar Baş tarafından uyarılan siyasilerin ve milletin bu uyarıları ciddiye almamasıdır. Kamuoyu zamanında, gerçeklere gözlerini yummuş olsa da eninde sonunda Prof. Dr. Haydar Baş'ın dediğine gelmiştir. Bugün siyasetin konuştuğu sözlerin patenti Sayın Baş tarafından yirmi sene önce alınmıştır.
Bu da net!
Tüm bunların yanı sıra AB'nin ekonomik olarak dağılacağı, Ortadoğu ülkelerinde ardı ardına iç savaşlar çıkacağı gibi birçok önemli konuda evvelden yaptığı kritik tespitlerin birebir isabetli oluşu da hesaba katılarak oluşan bir denklem düşünecek olursak, varacağımız noktada, karşımıza 'Prof. Dr. Haydar Baş'ın, tüm siyaset tarafından dikkate alınması ve milletin onu can kulağı ile dinlemesi gerektiği' verisi çıkıyor. Yani çıkıp da 'Yapacak bir şey yok, önümüzdeki maçlara bakacağız' imasında bulunmak ve Prof. Dr. Haydar Baş'ın şuan yaptığı uyarıları dikkate almamak 'ahmaklık'tan öte bir şey olur. Burada siyasetin izlemesi gereken strateji 'meyve veren ağacı taşlamak' değil değerini bilmek olmalıdır.
Ayrıca ülkemizde, batılın safında gizlice barınan tek grup FETÖ de değildir. Gülen hareketine paralel fikirlere sahip birçok topluluk vardır. Mesela bundan beş yıl evvel Fetullah Gülen'i rüyalarında gören, hocaefendi şöyle hocaefendi böyle diye anlata anlata bitiremeyen, 'yanmaz kefen satıcıları' da unutulmamalıdır. Onların yaptıkları hataları saymanın, başka bir yazının konusu olacak kadar uzun olduğunu belirterek kısaca, hepsinin ortak paydasının hak safına karşı batılın yanında savaşmak olduğunu belirtmek gerekir.
Geldiğimiz bu noktada bu savaştan kimin zaferle çıkacağını belirterek toparlamak istersek, iki ayete bakmamız yeterli olacaktır:
"Hakkı batıl ile örtmeyin ve hakkı gizlemeyin. (Kaldı ki) siz (gerçeği) biliyorsunuz." (Bakara Suresi, 42)
"(Ey Muhammed!) De ki: "Hak geldi, batıl yok oldu. Elbette batıl yok olmaya mahkumdur." (İsra Suresi, 81)
Ayetlerde açıkça görüldüğü üzere hak yolu, onunla beraber olanın galip geleceği yol olup karşısında bulunanın mutlak mağlubiyeti kesindir. Allah Kuran-ı Kerim'de "hakkı gizlemeyin" diye emretmiştir. Geldiğimiz bu noktada siyasetin ve milletin atacağı en doğru adım, Allah'ın buyruğuna uyarak hakkın safında yerini almaktır.
Net!
'Peki, bugün hak ile olan kim? Batılın safında olan kim?' konusuna gelmeden önce bir hatırlatmanın yapılması gerekir ki o da şudur: Hak ile batıl arasındaki 'ince çizgi'nin iyi görülüp, anlaşılamaması durumunda insan batıl içinde olmasına rağmen kendini haktan yana sanabilir. Burada hataya düşen kişinin yapması gereken şey, kendisine yapılan uyarıları dikkate alarak yaptığı yanlıştan dönmektir. Eğer o kişi; uyarı yapanı dinlemeden, iç muhasebesini yapmadan, kulaklarını tıkayarak kendi kafasının dikine yanlış yapmaya devam ederse sonunda batılda olduğunu fark edemeyecek kadar kör olur.
Ancak şuan gündemi meşgul eden Fetullah Gülen'in başına gelen bu değildir. O bir misyonerdir! Yani kasıtlı olarak batılın safında durmuştur. Kendisi ve yanındaki insanları sürüklediği yolda pusula edindiği kişinin 'Said-i Nursi' olduğu tekrar hatırlanacak olursa bunun gayet doğal olduğu görülür. Çünkü o da bir İngiliz ajanı olup, İslam'ın içine fitne sokmak ve milleti dağıtmaktan başka bir amacı yoktur. Öyle ki sözlükte batıl kelimesinin karşısına konulsa hiç sırıtmaz.
Gülen, 1998'te Prof. Dr. Haydar Baş'ın kendisine yazdığı ve içeriğinde Gülen'in yaptığı yanlışları teker teker ortaya koyan, ayrıca kendisini hakka davet eden mektubu aldıktan çok kısa bir süre sonra kiliseye papaz eli öpmeye gitmiş, yani açıkça batılın safında olduğunu bir kez daha göstermiştir. 'Dinler arası diyalog' masalını yıllarca ılımlı İslam adı altında bu millete yedirmiş ve başarılı olmuştur. Bu başarıyı elde etmesinin en büyük sebeplerinden biri de, 20 yıldır Prof. Dr. Haydar Baş tarafından uyarılan siyasilerin ve milletin bu uyarıları ciddiye almamasıdır. Kamuoyu zamanında, gerçeklere gözlerini yummuş olsa da eninde sonunda Prof. Dr. Haydar Baş'ın dediğine gelmiştir. Bugün siyasetin konuştuğu sözlerin patenti Sayın Baş tarafından yirmi sene önce alınmıştır.
Bu da net!
Tüm bunların yanı sıra AB'nin ekonomik olarak dağılacağı, Ortadoğu ülkelerinde ardı ardına iç savaşlar çıkacağı gibi birçok önemli konuda evvelden yaptığı kritik tespitlerin birebir isabetli oluşu da hesaba katılarak oluşan bir denklem düşünecek olursak, varacağımız noktada, karşımıza 'Prof. Dr. Haydar Baş'ın, tüm siyaset tarafından dikkate alınması ve milletin onu can kulağı ile dinlemesi gerektiği' verisi çıkıyor. Yani çıkıp da 'Yapacak bir şey yok, önümüzdeki maçlara bakacağız' imasında bulunmak ve Prof. Dr. Haydar Baş'ın şuan yaptığı uyarıları dikkate almamak 'ahmaklık'tan öte bir şey olur. Burada siyasetin izlemesi gereken strateji 'meyve veren ağacı taşlamak' değil değerini bilmek olmalıdır.
Ayrıca ülkemizde, batılın safında gizlice barınan tek grup FETÖ de değildir. Gülen hareketine paralel fikirlere sahip birçok topluluk vardır. Mesela bundan beş yıl evvel Fetullah Gülen'i rüyalarında gören, hocaefendi şöyle hocaefendi böyle diye anlata anlata bitiremeyen, 'yanmaz kefen satıcıları' da unutulmamalıdır. Onların yaptıkları hataları saymanın, başka bir yazının konusu olacak kadar uzun olduğunu belirterek kısaca, hepsinin ortak paydasının hak safına karşı batılın yanında savaşmak olduğunu belirtmek gerekir.
Geldiğimiz bu noktada bu savaştan kimin zaferle çıkacağını belirterek toparlamak istersek, iki ayete bakmamız yeterli olacaktır:
"Hakkı batıl ile örtmeyin ve hakkı gizlemeyin. (Kaldı ki) siz (gerçeği) biliyorsunuz." (Bakara Suresi, 42)
"(Ey Muhammed!) De ki: "Hak geldi, batıl yok oldu. Elbette batıl yok olmaya mahkumdur." (İsra Suresi, 81)
Ayetlerde açıkça görüldüğü üzere hak yolu, onunla beraber olanın galip geleceği yol olup karşısında bulunanın mutlak mağlubiyeti kesindir. Allah Kuran-ı Kerim'de "hakkı gizlemeyin" diye emretmiştir. Geldiğimiz bu noktada siyasetin ve milletin atacağı en doğru adım, Allah'ın buyruğuna uyarak hakkın safında yerini almaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Haydar Bektaş / diğer yazıları
- Süleymani’nin ardından / 10.01.2020
- Sorunların çözümü / 28.12.2019
- Atatürk ilkeleri ve MEM / 15.10.2019
- Hukukçu enflasyonu / 02.07.2019
- Güzel günler / 20.04.2019
- Çileli günler / 18.04.2019
- Bir salonda Türkiye / 02.03.2019
- Bir müzik dehası / 27.01.2019
- İfade özgürlüğü üzerine / 24.11.2018
- Can sıkıcı bir yazı / 21.10.2018
- Sorunların çözümü / 28.12.2019
- Atatürk ilkeleri ve MEM / 15.10.2019
- Hukukçu enflasyonu / 02.07.2019
- Güzel günler / 20.04.2019
- Çileli günler / 18.04.2019
- Bir salonda Türkiye / 02.03.2019
- Bir müzik dehası / 27.01.2019
- İfade özgürlüğü üzerine / 24.11.2018
- Can sıkıcı bir yazı / 21.10.2018