Denktaş dış politikadaki son çıkışıyla ipleri iyice eline aldıktan sonra içeride de tek adamlığını pekiştirdi.
Son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde diğer aday Eroğlu'na "Türkiye" marifetiyle, hem de Türkiye'nin adadaki asker-sivil temsilcilerinin konuya doğrudan müdahil ettirilmesi yoluyla el çektirilmesi sonucu Denktaş yarıda kalmış bir seçimin galibi olarak aynı yeni Türk Cumhuriyetlerinde olduğu gibi "tek ve ezelî" başkan konumuna getirilmişti.
Eroğlu, Türkiye'nin bile boyunu aşan komplo teorilerine, yeni dünya düzeninin herkesi "küreselleştiren" yeni efendilerine elbette fazla karşı koyamazdı. Şimdi bir anlamda rölantide ve sessiz sedasız sıranın kendisine gelmesini beklemektedir.
Kuzey Kıbrıs'ta artık Denktaş'ın karşısında kimse kalmamıştır. Bir zamanların, adı genel başkan Zorlu Töre ile özdeşleşmiş "ülkücü" partisi MAP (Milliyetçi Adalet Partisi) bile son kurultayı ile "küreselleştirilmiştir". Zorlu Töre bir saray darbesi ile gönderilmiş, yerine İsmail Köse, Tunca Toskay türü "ülkücü"lerin Kıbrıs modeli olan, değiştirdiği partilerin sayısını kendisinin bile unuttuğu Kenan Akın diye bir "Türkiyeli" getirilmiştir.
Kenan Akın Denktaş'ın Eroğlu'nun UBP'sinden kopararak Serdar'ın partisine giren milletvekillerindendir. Bir süre sonra oradan da ayrılarak bağımsız kalmış, sonra MAP'a özel misyonla "gönderilmiştir".
Kimsenin aklına MAP'ın giderek 74 sonrası göçmenlerinin siyasi vitrini haline geliyor olmasının ülkücülüğe-milliyetçiliğe zarar verebilecek bir tablo ortaya çıkarabileceği gelmemektedir. Ülkücülük-milliyetçilik 74 göçmenlerinin tekeline girerse; çoğunluğu oluşturan 1871 göçmenlerinin tepkisel duygularının önüne nasıl geçilecektir?
Ama daha da vahimi vardır... MAP'ın, Türkiye'nin adadaki asker-sivil bürokrat temsilcilerinin "fevkalâde himayesine mazhar" olduğunun anlaşılması toplumda ve sosyal yapıda mevcut siyasi bölünmeyi iyice derinleştirebilir.
Herkesin bir misyonunun bulunduğu bu dünyada Denktaş'ın 2002 misyonu da gürültüsüz-sızıltısız Kuzey Kıbrıs'ı AB'ye taşımaktır.
Zaten tek yetkili olarak tanınan Klerides'in uslu uslu masaya oturmasının, son elli yılda üç kere zor görüşmüş olduğu Denktaş'la haftada hem de üç kere masaya oturmayı kabul etmesinin arkasında ne olabilir?
Siz Klerides'in yerinde olsanız; 2004'te Türkiye'nin de altını imzalamış olduğu Helsinki kriterlerine göre zaten AB'ye girecek olduğunuz halde neden Denktaş'la görüşesiniz?
Demek ki Denktaş itiraz edemeyeceğiniz tekliflerle geldi önünüze....
Basına karartma uygulanması kararlaştırıldığı halde yine ve her zamanki gibi Rum basınından öğrendiğimize göre "Toprak" meselesi masaya konulmuştur bile.
Rumlar Türklerin elindeki % 36 ada toprağının % 25'e indirilmesini, çok çok % 28'de anlaşılabileceğini yazmaktadırlar. Denktaş'la Eroğlu'nun araları daha 1992'de Denktaş "% 29 plus"a inmeyi kabul ettiğinde açılmıştı.
Denktaş iç politikada artık o kadar rahattır ki kayıplar konusunu görüşebilmekte, bayrağın değişebileceğinden, Rumlarla beraber yaşayabileceklerinden söz etmektedir.
AB ve ABD'nin uzun zamandır ince ince bir oya gibi ördükleri dantel servise sunulur hâle de gelmiştir artık. Toplumda önce mevcut durumdan hoşnutsuzlar tesbit edilmiş. Sonra bunlar kaynağı belli paralarla STÖ'ler halinde organize edilmiş, "özenle seçilmiş kişiler" Brüksel ve Amerika'da seminerlerle eğitilmiş, döndükten sonra da kuzeyde AB'nin nasıl bir ballı börek olduğu yoğun şekilde anlatılır hâle gelmiştir. "İkna" için de yine kaynağı belli paralar kullanılmaktadır.
Ha bu arada son bir sene zarfında büyük umutlarla kurulan UHH (Ulusal Halk Hareketi) 'nin bütün bu ahval ve şeraitte ne yaptığını merak mı ediyorsunuz?
Başlangıçta ben de merak ediyordum.
Ama artık milliyetçileri basınç altında tutmaya yarayan bir düdüklü tencere olduğunu düşünüyorum.
Zaman zaman tencerenin düdüğünü çıkarıp basıncı azaltıyor, sonra gene takıyorlar.
Son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde diğer aday Eroğlu'na "Türkiye" marifetiyle, hem de Türkiye'nin adadaki asker-sivil temsilcilerinin konuya doğrudan müdahil ettirilmesi yoluyla el çektirilmesi sonucu Denktaş yarıda kalmış bir seçimin galibi olarak aynı yeni Türk Cumhuriyetlerinde olduğu gibi "tek ve ezelî" başkan konumuna getirilmişti.
Eroğlu, Türkiye'nin bile boyunu aşan komplo teorilerine, yeni dünya düzeninin herkesi "küreselleştiren" yeni efendilerine elbette fazla karşı koyamazdı. Şimdi bir anlamda rölantide ve sessiz sedasız sıranın kendisine gelmesini beklemektedir.
Kuzey Kıbrıs'ta artık Denktaş'ın karşısında kimse kalmamıştır. Bir zamanların, adı genel başkan Zorlu Töre ile özdeşleşmiş "ülkücü" partisi MAP (Milliyetçi Adalet Partisi) bile son kurultayı ile "küreselleştirilmiştir". Zorlu Töre bir saray darbesi ile gönderilmiş, yerine İsmail Köse, Tunca Toskay türü "ülkücü"lerin Kıbrıs modeli olan, değiştirdiği partilerin sayısını kendisinin bile unuttuğu Kenan Akın diye bir "Türkiyeli" getirilmiştir.
Kenan Akın Denktaş'ın Eroğlu'nun UBP'sinden kopararak Serdar'ın partisine giren milletvekillerindendir. Bir süre sonra oradan da ayrılarak bağımsız kalmış, sonra MAP'a özel misyonla "gönderilmiştir".
Kimsenin aklına MAP'ın giderek 74 sonrası göçmenlerinin siyasi vitrini haline geliyor olmasının ülkücülüğe-milliyetçiliğe zarar verebilecek bir tablo ortaya çıkarabileceği gelmemektedir. Ülkücülük-milliyetçilik 74 göçmenlerinin tekeline girerse; çoğunluğu oluşturan 1871 göçmenlerinin tepkisel duygularının önüne nasıl geçilecektir?
Ama daha da vahimi vardır... MAP'ın, Türkiye'nin adadaki asker-sivil bürokrat temsilcilerinin "fevkalâde himayesine mazhar" olduğunun anlaşılması toplumda ve sosyal yapıda mevcut siyasi bölünmeyi iyice derinleştirebilir.
Herkesin bir misyonunun bulunduğu bu dünyada Denktaş'ın 2002 misyonu da gürültüsüz-sızıltısız Kuzey Kıbrıs'ı AB'ye taşımaktır.
Zaten tek yetkili olarak tanınan Klerides'in uslu uslu masaya oturmasının, son elli yılda üç kere zor görüşmüş olduğu Denktaş'la haftada hem de üç kere masaya oturmayı kabul etmesinin arkasında ne olabilir?
Siz Klerides'in yerinde olsanız; 2004'te Türkiye'nin de altını imzalamış olduğu Helsinki kriterlerine göre zaten AB'ye girecek olduğunuz halde neden Denktaş'la görüşesiniz?
Demek ki Denktaş itiraz edemeyeceğiniz tekliflerle geldi önünüze....
Basına karartma uygulanması kararlaştırıldığı halde yine ve her zamanki gibi Rum basınından öğrendiğimize göre "Toprak" meselesi masaya konulmuştur bile.
Rumlar Türklerin elindeki % 36 ada toprağının % 25'e indirilmesini, çok çok % 28'de anlaşılabileceğini yazmaktadırlar. Denktaş'la Eroğlu'nun araları daha 1992'de Denktaş "% 29 plus"a inmeyi kabul ettiğinde açılmıştı.
Denktaş iç politikada artık o kadar rahattır ki kayıplar konusunu görüşebilmekte, bayrağın değişebileceğinden, Rumlarla beraber yaşayabileceklerinden söz etmektedir.
AB ve ABD'nin uzun zamandır ince ince bir oya gibi ördükleri dantel servise sunulur hâle de gelmiştir artık. Toplumda önce mevcut durumdan hoşnutsuzlar tesbit edilmiş. Sonra bunlar kaynağı belli paralarla STÖ'ler halinde organize edilmiş, "özenle seçilmiş kişiler" Brüksel ve Amerika'da seminerlerle eğitilmiş, döndükten sonra da kuzeyde AB'nin nasıl bir ballı börek olduğu yoğun şekilde anlatılır hâle gelmiştir. "İkna" için de yine kaynağı belli paralar kullanılmaktadır.
Ha bu arada son bir sene zarfında büyük umutlarla kurulan UHH (Ulusal Halk Hareketi) 'nin bütün bu ahval ve şeraitte ne yaptığını merak mı ediyorsunuz?
Başlangıçta ben de merak ediyordum.
Ama artık milliyetçileri basınç altında tutmaya yarayan bir düdüklü tencere olduğunu düşünüyorum.
Zaman zaman tencerenin düdüğünü çıkarıp basıncı azaltıyor, sonra gene takıyorlar.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002