Ankara'dakiler, küresel aktörlerin rüzgarlarıyla Türkiye'nin sürüklenişini "tek kelimelik, tek cümlelik cevaplarla geçiştirmeyi" yöntem olarak belirlemişler. Başbakan, sadece "8.5 milyar dolarlık kredi mutabakatındaki Irak'a ilişkin askeri-politik şartlardan Genelkurmay'ın nasıl haberi olmaz" şeklindeki soruya, "iletişimşizlik" cevabını vermekle yetinse; ne yapalım, bu işe oyuna getirilenler baksın, demekle yetinirdik.
Ama öyle değil?
Bir millet oyuna getiriliyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan, Roma'daki AB konferansı sonrasında yaptığı basın toplantısında, kendisine Kıbrıs meselesi sorulduğunda "O işin AB ile alâkası yok" diye cevap veriyor... Tek cümlelik cevap.
Alâkası yok, demek kolay? İletişimsizlik demek gibi bir şey.
Gerçek şu; "Kıbrıs meselesi AB işinin tam merkezinde."
Daha üç-dört gün önce CIANEN'e konuk olan AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Günter Verheugen, "Türkiye'nin AB'ye tam üyelik müzakerelerine ilişkin karar alınması beklenilen" Aralık 2004 zirvesinde "Rum yönetiminin veto hakkına sahip olacağı"nı hatırlatarak, "Rum tarafının bu gücünü uygulamaya geçirmesinin muhtemel olduğu"nu söylüyor. "Kıbrıs Rum hükümetinin veto hakkı olacak. Kıbrıs Rum hükümetinin, Türkiye'nin müzakerelerini engelleme hakkı olacak. Türkiye'nin Kıbrıs'taki varlığı, Ada'nın bir parçasının, yani AB üyelerinden birinin bir aday ülke tarafından işgali anlamına gelecek" diyor.
Başbakan'ımız da diyor ki, AB işinin Kıbrıs'la alâkası yok.
Kim, kimi, niçin kandırmaya çalışıyor?
Birkaç gün içinde foyası ortaya çıkan Amerikan mutabakatındaki Irak şartları gibi, birkaç ay içinde Kıbrıs meselesindeki Ali Cengiz oyunları da ortaya çıkacak.
Hükümet, böylece AB gücüyle belki biraz daha ömür kazanacak; ancak, atı alan Rum'ı Kıbrıs'ı geçmiş olacak.
ABD çuvalından sonra, başına AB çuvalı geçirilen yine milletimiz olacak? Hükümet, bu yanlış hesap ve yöntemlerden vazgeçmeli değil mi?
AB işinin Kıbrıs'la alakası Avrupa Parlamentosu, 10 Şubat 200 tarihli raporunda "Türkiye Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarının yüzde 37'sini yasadışı bir biçimde işgal etmektedir" (Europan Parliament Secretariat Working Party Task-Force "Enlargement", Turkey and Relations?, Briefing, 7; PE 167. 404/rev. 3, Luxemburg?) niye diyor?
AB işinin Kıbrıs'la alakası yoksa, Avrupa Parlamentosu 15 Kasım 2000'de "Türk Hükümetine, Kuzey Kıbrıs'taki işgal güçlerini geri çekme çağrısında bulunur" (Europan Parliament,? COM, 1999, 513, C5, 036/2000, 2000-2014 COS) niye diyor?
Buna benzer daha nice karar, çağrı ve raporlar sözkonusu.
Başbakan, politik-askeri şartlarla ma'lul faizli kredi paketinin Genelkurmay'dan habersizce imzalanmaları hususunda "iletişimsizlik" dediği gibi, Kıbrıs'a ilişkin bütün bu gerçekler için "bilmiyorduk" diyebilir?
Ama böyle cehalet olmaz. Buna bilmemezlik denemez.
Ankara'dakilerin AB, ABD ve IMF'ye verdikleri tavizi, milletimizden gizlemeye hâcetleri olmamalı. Çünkü onların iktidarını "hukuk kararları"na rağmen koruyan güçler var. O bakımdan her alanda açık oynayabilirler.
Kıbrıs işine gelince, Ankara'dakilerin şunu açıkça söylemelerinde beis yok; biz, AB yolunda Yunan ve Rum engeline takılmamak için Kıbrıs işini hallettik. Bu işi kotarmak için de önce Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ı hallettik, yakında koltuğundan çekilir, hiçbir engel kalmaz.
AB işini yüzdük yüzdük, işin kuyruğuna geldik, iş tam da bu tavında iken veto hakkı bulunan Yunanistan ve Rum kesimine takılacak halimiz yok, verdik gitti, diyebilirler.
Yoksa Ankara'dakiler, Kıbrıs meselesinin AB ile ilgisi yok derken, "Kıbrıs Rum ve Yunanistan'a eşantiyonumuzdur, AB'ye değil?" mi demek istiyorlar?
Faizli kredi karşılığında buğdayımızı, tütünümüzü, şekerpancarımızı, bağımızı bahçemizi? global güçlere sattıktan ve askerimizi de Amerika'ya kiraya verdikten sonra, Kıbrıs'ın bu politik yüreklerle bizde kalması abes olurdu, eşantiyon olması değil.
Bu demektir ki, Kıbrıs meselesi halledilmiştir? Kıbrıs eşantiyon olmuştur.
Ankara, açıkça bunu söylesin; lâfı eveleyip gevelemenin vakti değil çünkü.
Ama öyle değil?
Bir millet oyuna getiriliyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan, Roma'daki AB konferansı sonrasında yaptığı basın toplantısında, kendisine Kıbrıs meselesi sorulduğunda "O işin AB ile alâkası yok" diye cevap veriyor... Tek cümlelik cevap.
Alâkası yok, demek kolay? İletişimsizlik demek gibi bir şey.
Gerçek şu; "Kıbrıs meselesi AB işinin tam merkezinde."
Daha üç-dört gün önce CIANEN'e konuk olan AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Günter Verheugen, "Türkiye'nin AB'ye tam üyelik müzakerelerine ilişkin karar alınması beklenilen" Aralık 2004 zirvesinde "Rum yönetiminin veto hakkına sahip olacağı"nı hatırlatarak, "Rum tarafının bu gücünü uygulamaya geçirmesinin muhtemel olduğu"nu söylüyor. "Kıbrıs Rum hükümetinin veto hakkı olacak. Kıbrıs Rum hükümetinin, Türkiye'nin müzakerelerini engelleme hakkı olacak. Türkiye'nin Kıbrıs'taki varlığı, Ada'nın bir parçasının, yani AB üyelerinden birinin bir aday ülke tarafından işgali anlamına gelecek" diyor.
Başbakan'ımız da diyor ki, AB işinin Kıbrıs'la alâkası yok.
Kim, kimi, niçin kandırmaya çalışıyor?
Birkaç gün içinde foyası ortaya çıkan Amerikan mutabakatındaki Irak şartları gibi, birkaç ay içinde Kıbrıs meselesindeki Ali Cengiz oyunları da ortaya çıkacak.
Hükümet, böylece AB gücüyle belki biraz daha ömür kazanacak; ancak, atı alan Rum'ı Kıbrıs'ı geçmiş olacak.
ABD çuvalından sonra, başına AB çuvalı geçirilen yine milletimiz olacak? Hükümet, bu yanlış hesap ve yöntemlerden vazgeçmeli değil mi?
AB işinin Kıbrıs'la alakası Avrupa Parlamentosu, 10 Şubat 200 tarihli raporunda "Türkiye Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarının yüzde 37'sini yasadışı bir biçimde işgal etmektedir" (Europan Parliament Secretariat Working Party Task-Force "Enlargement", Turkey and Relations?, Briefing, 7; PE 167. 404/rev. 3, Luxemburg?) niye diyor?
AB işinin Kıbrıs'la alakası yoksa, Avrupa Parlamentosu 15 Kasım 2000'de "Türk Hükümetine, Kuzey Kıbrıs'taki işgal güçlerini geri çekme çağrısında bulunur" (Europan Parliament,? COM, 1999, 513, C5, 036/2000, 2000-2014 COS) niye diyor?
Buna benzer daha nice karar, çağrı ve raporlar sözkonusu.
Başbakan, politik-askeri şartlarla ma'lul faizli kredi paketinin Genelkurmay'dan habersizce imzalanmaları hususunda "iletişimsizlik" dediği gibi, Kıbrıs'a ilişkin bütün bu gerçekler için "bilmiyorduk" diyebilir?
Ama böyle cehalet olmaz. Buna bilmemezlik denemez.
Ankara'dakilerin AB, ABD ve IMF'ye verdikleri tavizi, milletimizden gizlemeye hâcetleri olmamalı. Çünkü onların iktidarını "hukuk kararları"na rağmen koruyan güçler var. O bakımdan her alanda açık oynayabilirler.
Kıbrıs işine gelince, Ankara'dakilerin şunu açıkça söylemelerinde beis yok; biz, AB yolunda Yunan ve Rum engeline takılmamak için Kıbrıs işini hallettik. Bu işi kotarmak için de önce Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ı hallettik, yakında koltuğundan çekilir, hiçbir engel kalmaz.
AB işini yüzdük yüzdük, işin kuyruğuna geldik, iş tam da bu tavında iken veto hakkı bulunan Yunanistan ve Rum kesimine takılacak halimiz yok, verdik gitti, diyebilirler.
Yoksa Ankara'dakiler, Kıbrıs meselesinin AB ile ilgisi yok derken, "Kıbrıs Rum ve Yunanistan'a eşantiyonumuzdur, AB'ye değil?" mi demek istiyorlar?
Faizli kredi karşılığında buğdayımızı, tütünümüzü, şekerpancarımızı, bağımızı bahçemizi? global güçlere sattıktan ve askerimizi de Amerika'ya kiraya verdikten sonra, Kıbrıs'ın bu politik yüreklerle bizde kalması abes olurdu, eşantiyon olması değil.
Bu demektir ki, Kıbrıs meselesi halledilmiştir? Kıbrıs eşantiyon olmuştur.
Ankara, açıkça bunu söylesin; lâfı eveleyip gevelemenin vakti değil çünkü.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019