Medine'de yaşayan Sufyan-ı Suri, Hz. İmam Cafer es-Sâdık'ın (a.s) yanına gelmişti. İmamın, beyaz ve çok zarif bir elbise giymiş olduğunu görünce, itiraz amacıyla:
- Bu elbise sana yakışmıyor. Sen kendini dünya ziynetleriyle kirletmemelisin. Senden zahit ve takvalı olman ve kendini dünyadan uzak tutman beklenir, dedi.
Hz. İmam Sâdık(a.s) ona şöyle cevap verdi:
- Sana bir şey diyeceğim iyi dinle. Çünkü söyleyeceklerim, hem dünyan için hem de ahiretin için faydalı olacaktır. Eğer gerçekten yanıldıysan ve İslam'ın bu konudaki görüşünü bilmiyorsan, söyleyeceklerim senin için çok faydalı olacak. Ama eğer amacın dine bid'at sokmak ve hakikatleri değiştirmekse söyleyeceklerimin sana faydası olmayacaktır. Allah Resulü'nün ve sahabelerinin o günkü fakir ve sade yaşamlarını göz önünde bulundurup, kıyamete kadar bütün Müslümanların görevinin fakir yaşamak olduğunu düşünebilirsin. Allah Resulü, fakirliğin, sıkıntı ve zorlukların hâkim olduğu bir zamanda ve bölgede yaşıyordu. O zaman halkın geneli yaşamın en gerekli olan ihtiyaçlarından dahi mahrumdular. Allah Resulü'nün ve sahabelerinin yaşam durumu, o günkü şartlarla alakalıdır. Ama yaşam için gerekli olan ihtiyaçların karşılanabildiği ve Allah'ın nimetlerinden faydalana bilindiği bir zamanda, nimetlerden faydalanmaya en layık olanlar iyiler ve Salihlerdir, fâsık ve kâfirler değil.
Bende ne gibi bir kusur gördün? And olsun Allah'a, ilahi nimetlerden faydalandığımı gördüğün gibi, ergenlik çağıma eriştiğimden beri sürekli, malımda birinin hakkı olmamasına ve onu gereken yerlere ulaştırmaya dikkat ettim.
Sufyan, İmam'a cevap veremedi ve başı aşağı bir şekilde dışarı çıktı. Durumu arkadaşlarına anlattığında onlar da hep beraber İmam'la münazara etmeye karar verdiler.
Topluluk İmam'ın yanına gelip:
- Arkadaşımız delillerini sunamamış. Şimdi biz açık delillerle seni mağlup etmeğe geldik, dediler.
İmam Sâdık(a.s):
- Delillerinizi açıklayın, dedi.
Topluluk:
- Bizim delillerimiz Kuran'dandır, deyince İmam (as) şöyle buyurdu:
- Kur'an'dan daha iyi bir delil olur mu? Açıklayın sizi dinliyorum.
- Biz, doğru yaşam biçimini seçtiğimize dair Kur'an'dan iki ayet sunacağız ve bu bize yeter. Allah-u Teâlâ Kur'an-ı Kerim'in bir ayetinde sahabeyi şöyle övmüştür: "Ve şunlar ki, onlardan önce yurdu hazırlayıp imana sahip oldular. Kendilerine hicret edenlere sevgi beslerler. Onlara verilenlerden nefislerinde bir kaygı duymazlar. Kendilerinin ihtiyacı olsa bile onları kendilerine tercih ederler. Her kim de nefsinin hırsından korunursa işte onlardır o kurtuluş bulanlar." (Haşr Suresi, 9). Ve diğer bir ayette şöyle buyurmuştur: "Yoksula yetime, esire seve seve yemek yedirirler." (İnsan Suresi, 8).
Söz buraya gelince meclisin bir köşesinde oturup onları dinleyen bir adam:
- Şimdiye kadar sizin kendi söylediklerinize bile inanmadığınızı anladım. Siz bu sözlerle, insanları mallarından soğutup o malları size getirmelerini sağlayıp, sonrada onların yerine kendinizin faydalanmanızı hedefliyorsunuz. Çünkü şimdiye kadar hiç lezzetli yemeklerden uzak durduğunuz görülmedi, dedi.
İmam Cafer es-Sâdık (a.s):
-Bu sözleri bırakın, bunların faydası yok, dedi ve topluluğa dönerek şöyle buyurdu:
- Önce söyleyin bakalım, Kur'an'dan deliller getirdiğinize göre acaba muhkem ve müteşabih ayetleri, nasıh ve mensuh ayetleri birbirinden ayırt edebiliyor musunuz? Çünkü bu ümmetten kim yolunu kaybettiyse, Kur'an'dan haberi olmadığı halde, ondan delil sunmaya çalıştığı için olmuştur.
(devam edecek?)
- Bu elbise sana yakışmıyor. Sen kendini dünya ziynetleriyle kirletmemelisin. Senden zahit ve takvalı olman ve kendini dünyadan uzak tutman beklenir, dedi.
Hz. İmam Sâdık(a.s) ona şöyle cevap verdi:
- Sana bir şey diyeceğim iyi dinle. Çünkü söyleyeceklerim, hem dünyan için hem de ahiretin için faydalı olacaktır. Eğer gerçekten yanıldıysan ve İslam'ın bu konudaki görüşünü bilmiyorsan, söyleyeceklerim senin için çok faydalı olacak. Ama eğer amacın dine bid'at sokmak ve hakikatleri değiştirmekse söyleyeceklerimin sana faydası olmayacaktır. Allah Resulü'nün ve sahabelerinin o günkü fakir ve sade yaşamlarını göz önünde bulundurup, kıyamete kadar bütün Müslümanların görevinin fakir yaşamak olduğunu düşünebilirsin. Allah Resulü, fakirliğin, sıkıntı ve zorlukların hâkim olduğu bir zamanda ve bölgede yaşıyordu. O zaman halkın geneli yaşamın en gerekli olan ihtiyaçlarından dahi mahrumdular. Allah Resulü'nün ve sahabelerinin yaşam durumu, o günkü şartlarla alakalıdır. Ama yaşam için gerekli olan ihtiyaçların karşılanabildiği ve Allah'ın nimetlerinden faydalana bilindiği bir zamanda, nimetlerden faydalanmaya en layık olanlar iyiler ve Salihlerdir, fâsık ve kâfirler değil.
Bende ne gibi bir kusur gördün? And olsun Allah'a, ilahi nimetlerden faydalandığımı gördüğün gibi, ergenlik çağıma eriştiğimden beri sürekli, malımda birinin hakkı olmamasına ve onu gereken yerlere ulaştırmaya dikkat ettim.
Sufyan, İmam'a cevap veremedi ve başı aşağı bir şekilde dışarı çıktı. Durumu arkadaşlarına anlattığında onlar da hep beraber İmam'la münazara etmeye karar verdiler.
Topluluk İmam'ın yanına gelip:
- Arkadaşımız delillerini sunamamış. Şimdi biz açık delillerle seni mağlup etmeğe geldik, dediler.
İmam Sâdık(a.s):
- Delillerinizi açıklayın, dedi.
Topluluk:
- Bizim delillerimiz Kuran'dandır, deyince İmam (as) şöyle buyurdu:
- Kur'an'dan daha iyi bir delil olur mu? Açıklayın sizi dinliyorum.
- Biz, doğru yaşam biçimini seçtiğimize dair Kur'an'dan iki ayet sunacağız ve bu bize yeter. Allah-u Teâlâ Kur'an-ı Kerim'in bir ayetinde sahabeyi şöyle övmüştür: "Ve şunlar ki, onlardan önce yurdu hazırlayıp imana sahip oldular. Kendilerine hicret edenlere sevgi beslerler. Onlara verilenlerden nefislerinde bir kaygı duymazlar. Kendilerinin ihtiyacı olsa bile onları kendilerine tercih ederler. Her kim de nefsinin hırsından korunursa işte onlardır o kurtuluş bulanlar." (Haşr Suresi, 9). Ve diğer bir ayette şöyle buyurmuştur: "Yoksula yetime, esire seve seve yemek yedirirler." (İnsan Suresi, 8).
Söz buraya gelince meclisin bir köşesinde oturup onları dinleyen bir adam:
- Şimdiye kadar sizin kendi söylediklerinize bile inanmadığınızı anladım. Siz bu sözlerle, insanları mallarından soğutup o malları size getirmelerini sağlayıp, sonrada onların yerine kendinizin faydalanmanızı hedefliyorsunuz. Çünkü şimdiye kadar hiç lezzetli yemeklerden uzak durduğunuz görülmedi, dedi.
İmam Cafer es-Sâdık (a.s):
-Bu sözleri bırakın, bunların faydası yok, dedi ve topluluğa dönerek şöyle buyurdu:
- Önce söyleyin bakalım, Kur'an'dan deliller getirdiğinize göre acaba muhkem ve müteşabih ayetleri, nasıh ve mensuh ayetleri birbirinden ayırt edebiliyor musunuz? Çünkü bu ümmetten kim yolunu kaybettiyse, Kur'an'dan haberi olmadığı halde, ondan delil sunmaya çalıştığı için olmuştur.
(devam edecek?)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yavuz Ekim / diğer yazıları
- Hayra anahtar, şerre kilit / 11.02.2021
- Bu aşka canımı adayacağım / 06.05.2020
- Hüseynî siyaset / 25.04.2020
- ‘Endişe etmeyin!’ / 20.04.2020
- Yaptırmazlar! / 28.03.2020
- Arkası gelmez dertlerimin / 25.02.2020
- Deryalar içinde susuz gezmek / 22.02.2020
- Yarım sözcük / 09.01.2020
- Bu ülke nasıl düze çıkar? / 01.05.2018
- Başım gözüm üstüne?II / 21.02.2018
- Bu aşka canımı adayacağım / 06.05.2020
- Hüseynî siyaset / 25.04.2020
- ‘Endişe etmeyin!’ / 20.04.2020
- Yaptırmazlar! / 28.03.2020
- Arkası gelmez dertlerimin / 25.02.2020
- Deryalar içinde susuz gezmek / 22.02.2020
- Yarım sözcük / 09.01.2020
- Bu ülke nasıl düze çıkar? / 01.05.2018
- Başım gözüm üstüne?II / 21.02.2018