Sanatçı Erkin Koray'ın sözlerini 1974 yılından beri hepimiz dinleriz. "Arkası gelmez dertlerimin bıktım İllallah/Biri biterken öbürü de başlar vermesin Allah/Böyle gelmiş böyle gidecek korkarım Vallah/Yok mu çaresi dostlar Fesuphanallah."
Bu mübarek topraklar çok acı gördü. Gözyaşı hiç eksik olmadı. Tehlike ve tehditler karşısında çok sınandı. Ama değerleriyle bütünleştikçe, doğruları dinledikçe her badireyi geçti. Çünkü biz dünya ve ahiret kardeştik, tutunmalıydık, sarılmalıydık bu ülkeye. Ehl-i Beyt mayasıyla gönüller tezyin olmuştu, şühedanın kanı, Horasan erenlerinin nefesiyle birdik, beraberdik. Türk Bayrağının gölgesine hepimiz ısınırdık. Gazi Paşa'nın, "Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır" sözüne inanmıştık. Ancak bu coğrafyada gözü olanların oynadıkları oyunları zaman geldi, fark etmedik, umursamadık. Uyaran bilge insanları dinlemedik.
Her gün tv, sosyal medyada şahit olduğumuz vakıalardan izlediklerimize, duyduklarımıza, yaşadıklarımıza üzülüyoruz. Bitmeyecek mi bu ardı ardınca gelen dertler diye birbirimize soruyoruz. Çare ararken Mevlâna'nın şu sözünü unutuyoruz: "Neyi arıyorsan osun sen!"
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, 2017 Eylülünde Trabzon'da Atatürk sempozyumunda bir gerçeğin altını çizmişti: "Atatürk ruhunu kaybedersek vatanı kaybederiz. Atatürk etrafında tek bilek, tek yürek olmaktan başka çaremiz yok."
Bugün milletçe ihtiyacımız olan bakış açısını, yaşadıklarımız karşısında göstermemiz gereken sağlam duruşu, içinden çıkılmaz zannedilen meselelerde çözümü hep O'nda gördük. Gazete yazılarında, eserlerinde, yaptığı konuşmalarında hiçbir meseleyi çözümsüz bırakmadı. Çareyi asla dışarılarda aramadı. Çünkü O'nun beslendiği kaynak sarsılmaz inancı, Ehl-i Beyt, Atatürk, koskoca bir Müslüman-Türk medeniyetiydi. Yeis olmazdı O'nda, "Endişe etmeyin!" demesi de bundandı.
1995 yılında kendisine ABD'den büyükelçilik kanalıyla Türkiye'nin geleceği ile ilgili yapılan o teklif için yanındaki arkadaşlarına şunu söylemişti: "Bu adamlar bize bunu verirken namusumuzu, vatanımızı, devletimizi, dinimizi, servetimizi isteyecekler. Ben bunların hiçbirini veremem. Ben bu dünyaya bir defa geldim, ahiret için çalışıyorum. Benim satılacak imanım, verilecek vatanım yok!"
Ve biz bu imana sahip bir insana gereken değeri vermedik. O, bu imanı hep korudu, ya biz?
Niyâzî Mısrî ne güzel anlatmış:
"Dermân arardım derdime derdim bana derman imiş
Burhân sorardım aslıma aslım bana burhân imiş
Sağı solu gözler idim dost yüzünü görsem deyû
Ben taşrada arar idim ol cân içinde cân imiş."
Ne zaman fark edeceğiz bu gerçek dostu Allah aşkına? Yabancılardan medet ummayı ne zaman terk edeceğiz? Yalnızlaştık, yabancılaştık. Eriyoruz toplum olarak. Cebimiz boş, gönlümüz yorgun, bedenimiz hasta. Dağılan aile yapımız, sahipsiz gençliğimiz, sevilmeye, sayılmaya özlem duyan insanımız ortada. İnsanı yaşatmanın yolu, "insan gönüldür, gönül" anlayışına sahip olmaktan geçer.
Bizi ayağa kaldıracak, yaşama sevinci katacak, insan olmanın değerini bildirecek, ötekileştirmeyecek, kaybettiğimiz huzuru geri getirecek bir Lokman Hekim gerek. Bulanlar arayanlardır. Sağı solu gözlemene gerek yok, çözüm içimizde, bilirsek, görürsek, işitirsek. Makûs talihimiz değişebilir. Türk Milleti, O'na sahip çıktığı gün aslında kendisine sahip çıkmış olacak.
Farkında olmasını Hak Teâlâ'dan dilerim.
- Bu aşka canımı adayacağım / 06.05.2020
- Hüseynî siyaset / 25.04.2020
- ‘Endişe etmeyin!’ / 20.04.2020
- Yaptırmazlar! / 28.03.2020
- Arkası gelmez dertlerimin / 25.02.2020
- Deryalar içinde susuz gezmek / 22.02.2020
- Yarım sözcük / 09.01.2020
- Bu ülke nasıl düze çıkar? / 01.05.2018
- Başım gözüm üstüne?II / 21.02.2018