Toplumun aşura konusunda anladıklarının yanı sıra, anlamadıklarını hiç düşündük mü? Hangi kesimden olursa olsun, aşura ile ilgili soru yöneltildiğinde, kendisine öğretilenler doğrultusunda doğru veya doğruya yakın cevaplar almak mümkündür. Ancak sorulmayan soruların, alınmayan cevapların, asıl ruhu oluşturduğunu ve milletten saklandığını görmemek mümkün değildir.
Hz. Nuh'u (a.s) anlattılar; seyreder gibi dinledik, kurtuluşuna sevindik, aşure yapın yiyin dediler, biz de denileni yaptık.
Hz. İbrahim'i (a.s) anlattılar; Nemrud'un yenilişini, ateşinin suya dönüşünü gözlerimiz yaşlı izledik. Aşureyle kutladık.
Hz. Musa'yı (a.s) anlattılar; sanki Firavunla biz savaşıyorcasına taraf olduk, Kızıl Deniz'i biz geçiyormuşcasına heyecanlandık, bazen elimizdeki sopayı bile salladık. Heyecanımızı aşure ile yatıştırdık.
Kısaca; Yunus'un (a.s) balığından, Eyyüb'ün (a.s) sabrından, Adem (a.s) babamızın affından, İsmail'in (a.s) dünyaya teşriflerinden, İsa'nın (a.s) babasız oluşundan, Yakup'un (a.s) Yusuf'undan bahsettiler, anlattılar, gösterdiler, yazdılar, çizdiler; toplum da kabul etti, etmeye de devam ediyorlar. En sonunda lütfedip eklediler: "Kerbela'da Hz. Hüseyin şehid oldu." Lakin bir türlü aşuranın özü ve ruhunu anlatmadılar.
Hz. Nuh'u (a.s) anlatanlar O'nun iman ve kulluğunu anlatmadılar. Aşure yapın dediler, yaptık, Hz. İbrahim'i (a.s) anlatanlar, O'nun dostluğunu ve cömertliğini anlatmadılar. Aşure yapın dediler, yaptık. Hz. Musa'yı (a.s) anlatanlar, O'nun küfürle mücadelesini ve davasına olan inancını, dimdik duruşunu, denizi yaracak güce nasıl ulaştığını anlatmadılar. Aşure yapın dediler, yaptık. Yunus'u (a.s) anlatanlar, O'nun zikrini; Eyüb'ü (a.s) anlatanlar, O'nun sabırdaki ölçü ve zirvesini anlatmadılar. Aşure yapın dediler, yaptık. Her defasında da yedik! İşin özünü ve ruhunu hep sakladılar, gölgelediler. Aşure, meğer sen nelere kâdirmişsin!
Resûlullah'ın (s.a.v) ciğerparesinin Kerbela'da hunharca şehit edilmesinden önce; Müslümanları mutlu eden kıssaların canlı tutulması ve hatıralardan silinmemesi için yâd edilegelen aşure kültürü, Kerbela'nın ardından ise; görülmesi, anlaşılması, yaşanması, hissedilmesi ve hatıralardan silinmemesi gereken gerçeklerin örtülmesi için kullanılmıştır. Ustaca yapılan bu toplumsal mühendislik, dün olduğu gibi günümüzde de devam etmemektedir.
Mü'min bundan dolayıdır ki Muharremin onunda iki kez üzülür, Efendimiz Hüseyin'in şehadeti ve gerçeklerin örtülmesi.
Büyüklerimiz yıllardır bize Hz. Hüseyin'in şehit edilmesini anlattılar. Doğru da söylediler. Ancak bir türlü Hz. Hüseyin'i kimin şehit ettiğini; ayet doğrultusunda, kasten mü'mini öldüreninin ebedi cehennemlik olduğunu anlatmadılar. Adeta cennetlik ve cehennemlikleri onlar tayin ettiler.
"Bugün Bedr'in intikamı alınmıştır" sözüne rağmen Yezit ve babasına, hazret, halife gibi ön ilan yakıştıranlar, farkında olmadan tarafları ve taraflıklarını açıkladıklarının farkına varamadılar.
Kerbela için yas tutmanın akide aykırı olduğunu savunup, evdeki muhabbet kuşunun ölümüne feryat edenler, Hz. Hüseyin'in mü'minlerin her şeyi olduğunun farkına varamadılar.
Hz. Hüseyin'in; "Geri dönmem, dönersem zulüm meşrulaşır. Benden sonrakiler şeref ve haysiyeti zillette ararlar." sözüne kulak tıkayanlar, haysiyet ve şerefin Allah, Resul ve mü'minlere ait olduğunun, kanıyla İslam'ın koruma altına alındığının, dini kullanarak saltanat sürenlere baş kaldırılışın ne anlama geldiğinin farkına varamadılar.
Edep yoksunu üç beş kişiyi Alevi diye lanse ederek dinden uzak gösterdikleri güruhu, Kerbela'yı gölgelemek için kullandıklarının; oysa gerçek Alevilerin Kerbela ve Ehl-i Beyt aşığı olduklarının farkına varamadılar.
Kendilerine vatan ve namus teslim eden Atatürk'e düşman olanlar, efendilerinden aldıkları emir ve payeler doğrultusunda Kerbelayı gölgelemek uğruna Ehl-i Beyt torunu Mustafa Kemal'in farkına varamadılar.
Seçilen halifeleri methi sena edenler, aşurayı gölgelemek adına Allah'ın nasp ettiği dinin kalesinin farkına varamadılar.
Dinini iğdiş eden sözde ulemaya, celladına âşık olurcasına teslim olanlar; İslam'ın özü Kerbela ve aşura gerçeğinin farkına varamadılar.
Gerçekleri gölgeleme adına yapılanları çoğaltmak mümkündür. Her devirde aşura gerçeğini gölgelemek adına; toplumun da ikna olduğu, kabullendiği ve hatta âşık olduğu bir argüman bulunmuştur. Ta ki…
Ta ki birinin; kralın tesettüre riayet etmediğini, sokağın çıkmaz olduğunu kalabalıklara haykırana kadar.
Günümüzdeki bu haykırışın sahibi Prof. Dr. Haydar Baş Bey, haykırışın adı da Ehl-i Beyt Külliyatıdır. Haydar Bey'in bu çıkışı on beş asırdır yanan mumu söndürmüş, gerçeği örten karanlığı aydınlatmış, ilme muhtaç ilimlerinin acizliğini gün yüzüne çıkarmıştır. Zaten gerçeğin böyle bir huyu vardır.
On beş asır sonra dünyevi ve uhrevi âlem için yol gösterici olan Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in çıkışı ulemanın kulaklarına küpe olsun. "İlim Çıplak".
Aşurayı 365 gün yaşamak ve hissetmek dileğiyle… Hoşça kalın.
- Kulların hakkını kul yiyor! / 06.04.2021
- Allah’a borç verir misiniz?.. / 12.02.2021
- Gizliler iş başında!.. / 23.12.2020
- Haftayı seyrederken… / 16.11.2020
- Gördün mü eğitimin gücünü? / 10.11.2020
- Geçen haftanın ardından… / 04.09.2020
- Yalnız mü’min! Mümkün mü? / 11.08.2020
- Böyle dost dostlar başına... / 10.07.2020
- Allah’tan nasıl korkarsınız? / 03.07.2020