Politikanın kirlenmesi ve bayağılaşmasını, "bireysel kokuşma ve çürüme"nın "toplumsal boyutlara aksetmesi" olarak görmek gerek. Bu çürüme, hem seçmen tabanında, hem de seçilen tavanda yaşanıyor; derken iş, artık bireysel olmaktan çıkıp toplumsal vaziyet alıyor.
Bu vahim gidişatın altında yatan temel sebep nedir acaba, diye araştırıyorsunuz, bakıyorsunuz; karşınıza "rant" çıkıyor.
Rant...
Menfaat.
Üç günlük bireysel rahat hayat.
"Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" naralarıyla politika kazanı kaynatan "bir zamanların sarıklı-sarıksız sözümona mücahitleri" ve milliyetçi muhafazakârları, tabanda ve tavanda şimdi;
ya "haksızlık karşısında susmayı yeğleyen dut yemiş bülbül"ler,
ya "bizzat haksızlıkların faili"
yahut "işgalcilerin stratejik ortağı"
veya "kronik Haçlı bağımlısı"
yahut da "tam bir AB sevdalısı"
hatta "AB ve ABD taşeronu" haline dönüştüler.
"Rantiye ile karışık bu illetler" geniş çapta hem seçmenlere, hem seçilenlere sirayet etmiş durumdadır.
Öyle ki iş gırtlağa dayandı; devletimizin çivisi ha çıktı, ha çıkacak.
Bu illetler olmasa, üstünde Hz. Peygamberin duası ve şehit halası Ümmü Haram bulunan, binlerce şehidimizi bağrında barındıran, asırlardan beri tapulu vatanımız olan Kıbrıs'ı "kim" tek kalemde Rumlara peşkeş çekilebilirdi? Kim buna cüret edebilirdi?
Bu çürüme olmasa, Irak'taki gayr-ı meşru işgalin faillerinin yanında tarihte görülmemiş bir biçimde saf tutmayı, evi-barkı başlarına yıkılmış binlerce Müslüman ananın, masum kızcağızların ırzına geçen namussuzların stratejik ortağı olmayı "kim" politik şeref olarak deklare edebilirdi?
Bu kokuşma yaşanmasa, gençlerimizi Haçlı tuzağıyla avlamak için her apartmanın altına yasal olarak kilise evler kondurtmayı "kim" aklından geçirebilirdi?
Bu erozyon olmasa, "tarihi miras" söylemiyle güneydoğu topraklarımıza ve milli bütünlüğümüze göz dikerek İsrail ve ABD Yahudileri desteğinde Kürdistan devletini oluşturan Peşmerge çapulcularını "kim" devlet erkanı edasıyla ağırlayabilirdi?
Daha saymaya hâcet yok.
İftira değil bunlar... Hepsi cereyan etmiş vakıalar.
Hatta eksiği var; fazlası yok.
Haksızlık olarak bu olan bitenler yeter. Zulüm olarak bunlar yeter.
"Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" sloganıyla bir zamanlar meydanları inletenler, ortalığa birbirine katanlar nerede?
Bu haksızlıklar karşısında "medyatik liboşlar" gibi susmak niye? Bu haksızlıkları "susarak onaylamak" niye? Beş paralık "yerel veya genel rant" için, menfaat için mi değer mi?
Bu haksızlıklara susarak onay vermek veya destek çıkmak, bunları işlemek gibidir.
Irak'ta ABD'nin stratejik ortağı olduklarını haykıranlar, oradaki zulmün de, işgalin de, haksızlıların da, ırza tecavüzlerin de ortağıdırlar. Bu haksızlılar karşısında susmak suretiyle bunlara onay verenler veya bunlara destek çıkanlar da orada işlenen cinayetlerin ve şenaatların ortağıdırlar. Veballeri omuzlarındadır.
Aziz milletimiz, tarihten bugüne böylesi ağır veballerin ne ortağı, ne de destekçisi olmuştur. Bu noktada vakıa şudur; AB-ABD bağımlısı yeniyetmeler, "milletimizin samimiyetini ve politik umudunu istismar etmişler"dir.
Bu bağlamda yerel seçimler, milletimiz için çok önemli bir fırsattır. "Sen misin benim samimiyetimi istismar eden, benim tertemiz politik umutlarımı ve desteğimi işgalcilere, ırz düşmanlarına, Rumlara ve Haçlılara peşkeş çeken; al sana okkalı bir Osmanlı şamarı" deme vaktidir.
Bu yerel seçimler, haksızlıklara ortakçı olanlara, Türkiye'yi batmaya sürükleyenlere haddini bildirme vaktidir.
Şüphesiz, milletimizi yine oyuna getirmek için rant dolapları çevirecekler. Yörelerdeki akrabalıkları, yerel bağlılıkları ve dostlukları zoka olarak kullanacaklar.
Hatta haksız politikalarına destek sağlamak için sıhrî, ticari ve sair baskılar bile uygulayacaklardır.
Milletimiz, Irak'tan Kıbrıs'a yukarıda birkaçına değindiğimiz bugüne kadarki haksızklıklara ve zulümlere ortak olmamak adına işte "bu yerel zokaları" yutmama azmi ve kararını göstermelidir. Beş paralık rant uğruna geçmişini ve geleceğini karartmamalı; Irak'taki ırz düşmanlarının stratejik ortaklarına, Peygamberimizin şehit halası Ümmü Haram'ı ve KKTC'yi Rumlara teslim edenlere, Müslüman mahallesi mübarek yurdumuzda Haçlının taşeronluğuna soyunarak salyangoz satanlara ne olursa olsun "ikaz şamarı"nı atmalıdır.
Milli duruş budur. Bağımsız Türkiye duruşu budur.
Yüce milletimizin iman duruşu budur.
İşte bu duruşla, siyaset kurtulur, ekonomi kurtulur, Türkiye kurtulur. Kıbrıs kurtulur, Irak kurtulur, bölge kurtulur.
Aksi halde ne olur, onları zikretmeye artık dilim varmıyor.
Bu vahim gidişatın altında yatan temel sebep nedir acaba, diye araştırıyorsunuz, bakıyorsunuz; karşınıza "rant" çıkıyor.
Rant...
Menfaat.
Üç günlük bireysel rahat hayat.
"Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" naralarıyla politika kazanı kaynatan "bir zamanların sarıklı-sarıksız sözümona mücahitleri" ve milliyetçi muhafazakârları, tabanda ve tavanda şimdi;
ya "haksızlık karşısında susmayı yeğleyen dut yemiş bülbül"ler,
ya "bizzat haksızlıkların faili"
yahut "işgalcilerin stratejik ortağı"
veya "kronik Haçlı bağımlısı"
yahut da "tam bir AB sevdalısı"
hatta "AB ve ABD taşeronu" haline dönüştüler.
"Rantiye ile karışık bu illetler" geniş çapta hem seçmenlere, hem seçilenlere sirayet etmiş durumdadır.
Öyle ki iş gırtlağa dayandı; devletimizin çivisi ha çıktı, ha çıkacak.
Bu illetler olmasa, üstünde Hz. Peygamberin duası ve şehit halası Ümmü Haram bulunan, binlerce şehidimizi bağrında barındıran, asırlardan beri tapulu vatanımız olan Kıbrıs'ı "kim" tek kalemde Rumlara peşkeş çekilebilirdi? Kim buna cüret edebilirdi?
Bu çürüme olmasa, Irak'taki gayr-ı meşru işgalin faillerinin yanında tarihte görülmemiş bir biçimde saf tutmayı, evi-barkı başlarına yıkılmış binlerce Müslüman ananın, masum kızcağızların ırzına geçen namussuzların stratejik ortağı olmayı "kim" politik şeref olarak deklare edebilirdi?
Bu kokuşma yaşanmasa, gençlerimizi Haçlı tuzağıyla avlamak için her apartmanın altına yasal olarak kilise evler kondurtmayı "kim" aklından geçirebilirdi?
Bu erozyon olmasa, "tarihi miras" söylemiyle güneydoğu topraklarımıza ve milli bütünlüğümüze göz dikerek İsrail ve ABD Yahudileri desteğinde Kürdistan devletini oluşturan Peşmerge çapulcularını "kim" devlet erkanı edasıyla ağırlayabilirdi?
Daha saymaya hâcet yok.
İftira değil bunlar... Hepsi cereyan etmiş vakıalar.
Hatta eksiği var; fazlası yok.
Haksızlık olarak bu olan bitenler yeter. Zulüm olarak bunlar yeter.
"Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" sloganıyla bir zamanlar meydanları inletenler, ortalığa birbirine katanlar nerede?
Bu haksızlıklar karşısında "medyatik liboşlar" gibi susmak niye? Bu haksızlıkları "susarak onaylamak" niye? Beş paralık "yerel veya genel rant" için, menfaat için mi değer mi?
Bu haksızlıklara susarak onay vermek veya destek çıkmak, bunları işlemek gibidir.
Irak'ta ABD'nin stratejik ortağı olduklarını haykıranlar, oradaki zulmün de, işgalin de, haksızlıların da, ırza tecavüzlerin de ortağıdırlar. Bu haksızlılar karşısında susmak suretiyle bunlara onay verenler veya bunlara destek çıkanlar da orada işlenen cinayetlerin ve şenaatların ortağıdırlar. Veballeri omuzlarındadır.
Aziz milletimiz, tarihten bugüne böylesi ağır veballerin ne ortağı, ne de destekçisi olmuştur. Bu noktada vakıa şudur; AB-ABD bağımlısı yeniyetmeler, "milletimizin samimiyetini ve politik umudunu istismar etmişler"dir.
Bu bağlamda yerel seçimler, milletimiz için çok önemli bir fırsattır. "Sen misin benim samimiyetimi istismar eden, benim tertemiz politik umutlarımı ve desteğimi işgalcilere, ırz düşmanlarına, Rumlara ve Haçlılara peşkeş çeken; al sana okkalı bir Osmanlı şamarı" deme vaktidir.
Bu yerel seçimler, haksızlıklara ortakçı olanlara, Türkiye'yi batmaya sürükleyenlere haddini bildirme vaktidir.
Şüphesiz, milletimizi yine oyuna getirmek için rant dolapları çevirecekler. Yörelerdeki akrabalıkları, yerel bağlılıkları ve dostlukları zoka olarak kullanacaklar.
Hatta haksız politikalarına destek sağlamak için sıhrî, ticari ve sair baskılar bile uygulayacaklardır.
Milletimiz, Irak'tan Kıbrıs'a yukarıda birkaçına değindiğimiz bugüne kadarki haksızklıklara ve zulümlere ortak olmamak adına işte "bu yerel zokaları" yutmama azmi ve kararını göstermelidir. Beş paralık rant uğruna geçmişini ve geleceğini karartmamalı; Irak'taki ırz düşmanlarının stratejik ortaklarına, Peygamberimizin şehit halası Ümmü Haram'ı ve KKTC'yi Rumlara teslim edenlere, Müslüman mahallesi mübarek yurdumuzda Haçlının taşeronluğuna soyunarak salyangoz satanlara ne olursa olsun "ikaz şamarı"nı atmalıdır.
Milli duruş budur. Bağımsız Türkiye duruşu budur.
Yüce milletimizin iman duruşu budur.
İşte bu duruşla, siyaset kurtulur, ekonomi kurtulur, Türkiye kurtulur. Kıbrıs kurtulur, Irak kurtulur, bölge kurtulur.
Aksi halde ne olur, onları zikretmeye artık dilim varmıyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019