Hz. Ali’ye sünnet, bidat, fırka ve cemaat soruldu
Birisi, Hz. Ali’ye (a.s) sünnet, bidat, fırka ve cemaat hususunda sorduğunda şöyle buyurdular
08.02.2025 00:12:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
![Hz. Ali’ye sünnet, bidat, fırka ve cemaat soruldu](resimler/haberler/33/hz-aliye-sunnet-bidat-firka-ve-cemaat-soruldu-H1557285-11.webp)
![](temalar/resimler/bos.gif)
![Hz. Ali’ye sünnet, bidat, fırka ve cemaat soruldu](resimler/haberler/33/hz-aliye-sunnet-bidat-firka-ve-cemaat-soruldu-H1557285-12.webp)
![](temalar/resimler/bos.gif)
![](temalar/resimler/bos.gif)
Birisi, Hz. Ali'ye (a.s) sünnet, bidat, fırka ve cemaat hususunda sorduğunda şöyle buyurdular: "Sünnet Resulullah'ın sünnetidir; bidat, sünnete muhalif olan şeylerdir; fırka (muhalefet ederek toplumdan ayrılan), sayıları çok olsa bile, batıl ehli kimselerdir; cemaat, sayıları az olsa bile, hak ehli olan kimselerdir.
Resulullah buyurmuş ki: "İnsan ancak Allah'a güvenmeli ve ancak kendi günahından korkmalıdır. Âlim, kendisinden bilmediği bir şeyi sorduklarında: "Allah daha âlimdir" demekten utanmamalıdır. Sabrın imandaki yeri, başın bedendeki yeri gibidir.
Resulullah buyurmuş ki: "İnsan ancak Allah'a ümit etmelidir; ancak kendi günahından korkmalıdır. Alim, ondan bilmediği bir şeyi sorduklarından, Allah-u a'lem (Allah daha alimdir) demekten utanmamalıdır. Sabrın imandaki yeri, başın bedendeki yeri gibidir.
Bir kişi, bana tavsiyede bulun, dediğinde İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdular: Sen, hayırlı işlere çokluk yönünden bir sınır tanımamalısın, günaha da azlık yönünden bir had bırakmamalısın.(Şu kadar günah azdır dememelisin.)
Başka birisi de bana nasihat et dediğinde şöyle buyurdular: Fakirliği ve uzun ömrü kendine telkin etme.
Dindar kimselerin bazı alametleri vardır ki onlarla tanınırlar: Doğru konuşmak, emaneti sahibine vermek, verdiği söze bağlı kalmak, akrabalara iyilikte bulunmak, zayıflara acımak, kadınlara az teslim olmak, bağış ve ihsanda bulunmak, güzel huylu olmak, çok sabırlı olmak, ilme ve insanı Allah'a yaklaştıran her şeye tabi olmak. Ne mutlu bu sıfatları haiz olan kimselere, varılacak yerin güzel olanı da onlarındır.
Uzun arzulu olan, ameli unutur.
İnsanoğlu, her şeyden daha çok terazinin (kefelerine) benzer; ya cehaletiyle hafif veya ilmiyle ağır olur.
Mümine küfür etmek fısktır; onunla savaşmak küfürdür; müminin malı, canı gibi muhteremdir (kanını dökmek haram olduğu gibi malını da gasp etmek haramdır).
Mal ve canını kardeşine, adalet ve insafını düşmanına, ihsan ve güler yüzlülüğünü ise herkese bağışla. Halka selâm ver ki, onlar da sana selâm versinler.
Dünyada halkın efendileri cömertler, ahirette ise çekinenlerdir.
(Dünyada bulunan) şeyler iki çeşittir: Biri, geçmişte bana verilmeyen, gelecekte de ummadığım başkalarının sahip olduğu şeylerdir. İkincisi ise yerin ve göğün tüm gücünü harcasam dahi zamanı gelmedikçe elde edemeyeceğim şeylerdir. Öyleyse bunlardan hangisi için ömrümü harcayayım.
Mümin, baktığında ibret alır; sustuğunda tefekkür eder; konuştuğunda zikreder; müstağni olduğunda şükreder; sıkıntıya uğradığında sabreder. Çabuk razı olur, geç öfkelenir. Az nimetle Allah'tan razı olur, çok (belaya) da öfkelenmez. Hayır işlerde irade ettiği şeylerin hepsine ulaşmaz. İyi işleri çok niyet eder, fakat onlardan bazısını yapmaya muvaffak olur. Elinden kaçırdığı hayır işlere, şiddetle üzülür.
Münafığa gelince; eğlenmek için bakar; sustuğunda gaflete dalar; konuştuğunda yalan söyler; müstağni olduğunda haddini aşar; sıkıntıya uğradığında inleyip durur; çabuk sinirlenir, geç razı olur; Allah az nimet verirse öfkelenir; çok bağışta bulunursa da razı olmaz. Çok kötülükleri amaçlar, fakat onların hepsini yapmaya muvaffak olmaz; yapamadığı şer ve fitnelerden dolayı teessüf eder, üzülür.
Dünya ve ahiret birbirine saldıran iki azılı düşman ve iki ayrı yoldur. Dünya ve ondaki güzellikleri seven kimse, ahirete nefretle bakar ve ona düşman kesilir. Bunların misali doğu ve batıya benzer; ikisinin arasında yürüyen kimse, birinden uzaklaşmadıkça öbürüne yaklaşmaz.
İlâhî tehditten (amellerin cezasından) korkan kimseye, uzak yakın olur (ölümü, uzak olsa bile yakın görür).
Dünya azığından açlığı giderecek miktarla doymayan (kanaati olmayan) kimse, her ne kadar dünya malı toplasa da yetinmez. Kim dünyayı elde etmeye çalışırsa elinden çıkar gider; kim dünyanın ardından gitmezse dünya ona ulaşır.
Dünya, sınırlı günlerin sonuna dek yayılmış bir gölgedir. Allah rahmet etsin o kula ki, hikmetli sözü duyar, onu beller; doğru yola çağrıldığında yaklaşır; bir kurtarıcının, kılavuzun eteğine sarılır da kurtulur.
İyi işler gönderir; iyi işlerle kullukta bulunur; (kendi kabrine) azık gönderir; çekinilmesi gereken şeyden çekinir; hedefine yönelir; nefsi isteklerine karşı direnir; arzularını yalanlar; sabrı, kurtuluşuna binek yapar; takvayı ölüm günü için hazırlar; apaçık doğru yoldan ayrılmaz; fırsatı ganimet sayar; ecele hazırlanmaya koşar; ameli ile azık toplar."
Resulullah buyurmuş ki: "İnsan ancak Allah'a güvenmeli ve ancak kendi günahından korkmalıdır. Âlim, kendisinden bilmediği bir şeyi sorduklarında: "Allah daha âlimdir" demekten utanmamalıdır. Sabrın imandaki yeri, başın bedendeki yeri gibidir.
Resulullah buyurmuş ki: "İnsan ancak Allah'a ümit etmelidir; ancak kendi günahından korkmalıdır. Alim, ondan bilmediği bir şeyi sorduklarından, Allah-u a'lem (Allah daha alimdir) demekten utanmamalıdır. Sabrın imandaki yeri, başın bedendeki yeri gibidir.
Bir kişi, bana tavsiyede bulun, dediğinde İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdular: Sen, hayırlı işlere çokluk yönünden bir sınır tanımamalısın, günaha da azlık yönünden bir had bırakmamalısın.(Şu kadar günah azdır dememelisin.)
Başka birisi de bana nasihat et dediğinde şöyle buyurdular: Fakirliği ve uzun ömrü kendine telkin etme.
Dindar kimselerin bazı alametleri vardır ki onlarla tanınırlar: Doğru konuşmak, emaneti sahibine vermek, verdiği söze bağlı kalmak, akrabalara iyilikte bulunmak, zayıflara acımak, kadınlara az teslim olmak, bağış ve ihsanda bulunmak, güzel huylu olmak, çok sabırlı olmak, ilme ve insanı Allah'a yaklaştıran her şeye tabi olmak. Ne mutlu bu sıfatları haiz olan kimselere, varılacak yerin güzel olanı da onlarındır.
Uzun arzulu olan, ameli unutur.
İnsanoğlu, her şeyden daha çok terazinin (kefelerine) benzer; ya cehaletiyle hafif veya ilmiyle ağır olur.
Mümine küfür etmek fısktır; onunla savaşmak küfürdür; müminin malı, canı gibi muhteremdir (kanını dökmek haram olduğu gibi malını da gasp etmek haramdır).
Mal ve canını kardeşine, adalet ve insafını düşmanına, ihsan ve güler yüzlülüğünü ise herkese bağışla. Halka selâm ver ki, onlar da sana selâm versinler.
Dünyada halkın efendileri cömertler, ahirette ise çekinenlerdir.
(Dünyada bulunan) şeyler iki çeşittir: Biri, geçmişte bana verilmeyen, gelecekte de ummadığım başkalarının sahip olduğu şeylerdir. İkincisi ise yerin ve göğün tüm gücünü harcasam dahi zamanı gelmedikçe elde edemeyeceğim şeylerdir. Öyleyse bunlardan hangisi için ömrümü harcayayım.
Mümin, baktığında ibret alır; sustuğunda tefekkür eder; konuştuğunda zikreder; müstağni olduğunda şükreder; sıkıntıya uğradığında sabreder. Çabuk razı olur, geç öfkelenir. Az nimetle Allah'tan razı olur, çok (belaya) da öfkelenmez. Hayır işlerde irade ettiği şeylerin hepsine ulaşmaz. İyi işleri çok niyet eder, fakat onlardan bazısını yapmaya muvaffak olur. Elinden kaçırdığı hayır işlere, şiddetle üzülür.
Münafığa gelince; eğlenmek için bakar; sustuğunda gaflete dalar; konuştuğunda yalan söyler; müstağni olduğunda haddini aşar; sıkıntıya uğradığında inleyip durur; çabuk sinirlenir, geç razı olur; Allah az nimet verirse öfkelenir; çok bağışta bulunursa da razı olmaz. Çok kötülükleri amaçlar, fakat onların hepsini yapmaya muvaffak olmaz; yapamadığı şer ve fitnelerden dolayı teessüf eder, üzülür.
Dünya ve ahiret birbirine saldıran iki azılı düşman ve iki ayrı yoldur. Dünya ve ondaki güzellikleri seven kimse, ahirete nefretle bakar ve ona düşman kesilir. Bunların misali doğu ve batıya benzer; ikisinin arasında yürüyen kimse, birinden uzaklaşmadıkça öbürüne yaklaşmaz.
İlâhî tehditten (amellerin cezasından) korkan kimseye, uzak yakın olur (ölümü, uzak olsa bile yakın görür).
Dünya azığından açlığı giderecek miktarla doymayan (kanaati olmayan) kimse, her ne kadar dünya malı toplasa da yetinmez. Kim dünyayı elde etmeye çalışırsa elinden çıkar gider; kim dünyanın ardından gitmezse dünya ona ulaşır.
Dünya, sınırlı günlerin sonuna dek yayılmış bir gölgedir. Allah rahmet etsin o kula ki, hikmetli sözü duyar, onu beller; doğru yola çağrıldığında yaklaşır; bir kurtarıcının, kılavuzun eteğine sarılır da kurtulur.
İyi işler gönderir; iyi işlerle kullukta bulunur; (kendi kabrine) azık gönderir; çekinilmesi gereken şeyden çekinir; hedefine yönelir; nefsi isteklerine karşı direnir; arzularını yalanlar; sabrı, kurtuluşuna binek yapar; takvayı ölüm günü için hazırlar; apaçık doğru yoldan ayrılmaz; fırsatı ganimet sayar; ecele hazırlanmaya koşar; ameli ile azık toplar."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.