Nasıl bir hastalığa yakalandıysak artık önümüze gelen konulara veya gündemdeki konulara ta Aristolardan, eski Yunan'dan, doğulu-batılı filozoflardan ya da günümüz de batılı akademisyenlerden, devlet anlayışlarından vs. örnekler veriyor, çözümler arıyor veya eleştiriler yapıyoruz.
Ne hikmetse, 'Müslümanız' dediğimiz halde 'bu konuda İslam ne diyor, Yüce Allah nasıl bir çerçeve çizmiş, Sevgili Peygamberimiz nasıl bir uygulamaya gitmiş' hiç düşünmek aklımıza gelmiyor.
Bugün devlet ve milletimizin ana başlığı ekonomi. Tarımda bile ithalatçı konumuna düşmüş olmamız.
Dini ve milli söylemlerle siyaset yapanlar iktidar, Atatürk ismiyle siyaset yapanlarda ana muhalefet. Ama hepsi bütün ayarlarını batıya göre dizayn etmiş, onların ölçüleriyle hareket ediyor.
Bu mantıkta insanlar refah içinde yaşayabilir mi? Devlet tam bağımsız olabilir mi? Olmadığı da ortada.
Peygamber Efendimizin (s.a.a.v) hicretinin bir anlamı da 'İslam'a yurt' arayışıdır ve bu arayış Medine ile tamamlanmıştır.
Efendimiz, Medine'ye geldiğinde ilk olarak yaptığı iş şehrin demografik yapısını belirlemek için nüfus sayımı yaptırmıştır.
Yapılan sayım neticesine göre Medine'de 6 bini Arap, 4 bini Yahudi 10 bin civarı insan bulunmaktaydı. 6 bin Arap'ın sadece 1 bin 500'ü iman etmişti.
İşte bu ortamda Sevgili Peygamberimiz, Medine'nin ileri gelenleri (Müslüman-müşrik-Yahudi) ile bir araya gelmiş ve tarihe 'Medine Sözleşmesi' olarak geçen 57 maddelik bir ortak yaşam-savunma anlaşması imzalanmıştı.
Peygamberimizin ikinci adımı ise ekonomi alanınaydı. Medine'de Mizahim, Kaynuka ve Zübâle isimlerinde üç adet pazar mevcuttu. Müzâhim pazarı Abdullah b. Übey b. Selûl'un (Medine münafıklarının reisi), diğer iki pazar yeri ise Yahudilerin kontrolündeydi.
Tabi bu pazarlarda yapılan ticaret İslam öncesi anlayışa göre yapılmaktaydı. İslam tüm konularda olduğu gibi ticari meselelerde de ölçüleri, yasakları ve de standartları vardı.
İşte yeni kurulan İslam devletinin ekonomi anlayışını hayata geçirmek için Müslümanların hakim olacağı ve İslam'ın kurallarının etkin olacağı bir Pazar-piyasa kurulması şarttı.
Hz. Peygamber'in emriyle sonrasında "Medine Pazarı" olarak adlandırılacak olan bir pazar kuruldu. Bu pazar bizzat Hz. Peygamber'in vaz ettiği emir ve yasaklara yani NAS'a göre oluşturuldu ve faaliyete başladı.
Tabi gerek yerli ve gerekse yabancı tüccarların tercihi eski pazarladı. Yıllarca ticaret yapan Peygamber Efendimiz, tüccarları kendi pazarına çekmek için 'Pazar vergisi' almayacağını açıkladı.
Böylece tüccarların daha fala kar arzusunu tetikleyeceğini bildiği gibi verginin kalkması, maliyetleri azaltacağından, buna paralel olarak fiyatlar da düşme eğilimi göstereceğinden halkında tercihi bu pazar olacaktı. Yani hem alan hem de satan kazanacaktı ve öyle de oldu.
Hz. Peygamber (s.a.v.) kendi kurdurduğu pazarla bir taraftan mevcut pazar anlayışına alternatif ve rakip olmak olduğu gibi tebliğini daha geniş kitlelere ulaştırma imkanı da sağladı.
Beytülmal
Devlet malı, bugünkü adı ile Hazine Bakanlığı. Diğer ifade ile devlete ait her türlü mal varlığının ve gelirlerin toplandığı, harcamaların yapıldığı kurum.
Öyle bir kurum ki 'bir iğne dahi aşırmanın yani zimmete geçirmenin, zarar vermenin, gasp etmenin, çalmanın cehennem olduğu Yüce Allah (c.c) ve Peygamber Efendimiz tarafından haber verilmiş ve de bu suça bulaşanların cenazesini Peygamber Efendimiz kılmamıştır.
Beytülmale toplanan hurmalardan birini ağzına atan torunu Hz. Hasan'a, "Bırak, o ne Allah Resulüne ne de ailesinden birine helâldir" demesi konunun hassasiyetinin en açık örneğidir.
Beytülmalin belli başlı gelirlerini şu şekilde sıralamak mümkündür:
1. Zekât. Müslüman mükelleflerden para, ticarî mal, toprak ürünleri ve hayvanlardan % 2,5 ile % 10 arasında değişen oranlarda alınan vergi.
2. Humus. Savaş yoluyla elde edilen menkul ganimetlerden beytülmale intikal eden beşte bir oranında paylarla Hanefilere göre define ve madenlerden yine aynı oranda alınan hisseler.
3. Haraç. Gayri müslim toprak sahipleriyle haraç statüsüne tâbi toprakların maliki olan Müslüman mükelleflerden alınan ve nisbeti değişen toprak vergisi.
4. Cizye. İslâm devleti tebaası olan gayri müslim erkeklerden alınan vergi.
5. Uşûr. İslâm devleti tebaası olan gayri müslimler (zimmî) tarafından ithal edilen ticaret mallarından % 5, yabancılar tarafından ithal edilen mallardan % 10 oranında veya mütekabiliyet esasına göre tahsil edilen vergi. Hukukçuların çoğu haraç, cizye ve uşûru fey geliri olarak tek bir kalem halinde mütalaa etmektedirler.
6. Devlet arazisinden ve emlâkinden elde edilen gelirler.
7. Mirasçı bırakmadan ölenler ve irtidad edenlerin (dinden dönenlerin) malları ile buluntu ve sahipsiz mallar.
8. İnfak gelirleri. Olağan üstü durumlarda Müslümanlardan istenen bağışlardır. Hz. Peygamber özellikle savaş masraflarını karşılamak veya fakir ve düşkünlere yardım etmek için Müslümanlardan infakta bulunmalarını istemiştir.
Beytülmâl'in başlıca harcama kalemleri ise şunlardır
1) Devlet görevlilerinin maaşları,
2) Ordunun giderleri,
3) Kamu giderleri,
4) Zekât ve humus giderleri (fakirler, miskinler, zekât memurları, kalpleri İslâm'a ısındırılmak istenen kimseler /müellefe-i kulûb, köleler, borçlular, Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmış olanlar)
5) Genel yardımlar.
Hz. Peygamber (s.a.a.v) döneminde memurların maaşları Beytülmalden ödeniyordu. Miktarı ise 'onların ihtiyaçlarını giderecek ve bir başkasına muhtaç etmeyecek miktarda' şeklide ifade ediliyor ve 'bununla birlikte şartlara göre, maaş dışında başka ihtiyaçları varsa bunlar da hazine tarafından karşılanıyordu' deniliyor.
Nitekim Hz. Peygamber, valilik görevini yapanların bekâr ise evlenebilecekleri, evleri bulunmuyorsa ev alabilecekleri, binekleri ve hizmetçileri yoksa bunları tedarik edebilecekleri bir miktar ödenek verilmesini istemiştir. (Kaynak İslam ansiklopedisi)
Bu harcamaların dışında Hazine'de (Beytülmal) kalan mal-para bugün herkese eşit miktarda dağıtılırdı. Merhum Prof. Dr. Haydar Baş'ın ortaya koyduğu 'vatandaşlık maaşı' temeli bu uygulamadır.
Aynı şekilde BTP'nin ekonomi programı olan Milli Ekonomi Modeli'nde bahsi geçen asgari ücretin fakirlik sınırı üstünde olması gerekliliği de yine Peygamber Efendimizin uygulamasıdır.
Ne hikmetse, 'Müslümanız' dediğimiz halde 'bu konuda İslam ne diyor, Yüce Allah nasıl bir çerçeve çizmiş, Sevgili Peygamberimiz nasıl bir uygulamaya gitmiş' hiç düşünmek aklımıza gelmiyor.
Bugün devlet ve milletimizin ana başlığı ekonomi. Tarımda bile ithalatçı konumuna düşmüş olmamız.
Dini ve milli söylemlerle siyaset yapanlar iktidar, Atatürk ismiyle siyaset yapanlarda ana muhalefet. Ama hepsi bütün ayarlarını batıya göre dizayn etmiş, onların ölçüleriyle hareket ediyor.
Bu mantıkta insanlar refah içinde yaşayabilir mi? Devlet tam bağımsız olabilir mi? Olmadığı da ortada.
Peygamber Efendimizin (s.a.a.v) hicretinin bir anlamı da 'İslam'a yurt' arayışıdır ve bu arayış Medine ile tamamlanmıştır.
Efendimiz, Medine'ye geldiğinde ilk olarak yaptığı iş şehrin demografik yapısını belirlemek için nüfus sayımı yaptırmıştır.
Yapılan sayım neticesine göre Medine'de 6 bini Arap, 4 bini Yahudi 10 bin civarı insan bulunmaktaydı. 6 bin Arap'ın sadece 1 bin 500'ü iman etmişti.
İşte bu ortamda Sevgili Peygamberimiz, Medine'nin ileri gelenleri (Müslüman-müşrik-Yahudi) ile bir araya gelmiş ve tarihe 'Medine Sözleşmesi' olarak geçen 57 maddelik bir ortak yaşam-savunma anlaşması imzalanmıştı.
Peygamberimizin ikinci adımı ise ekonomi alanınaydı. Medine'de Mizahim, Kaynuka ve Zübâle isimlerinde üç adet pazar mevcuttu. Müzâhim pazarı Abdullah b. Übey b. Selûl'un (Medine münafıklarının reisi), diğer iki pazar yeri ise Yahudilerin kontrolündeydi.
Tabi bu pazarlarda yapılan ticaret İslam öncesi anlayışa göre yapılmaktaydı. İslam tüm konularda olduğu gibi ticari meselelerde de ölçüleri, yasakları ve de standartları vardı.
İşte yeni kurulan İslam devletinin ekonomi anlayışını hayata geçirmek için Müslümanların hakim olacağı ve İslam'ın kurallarının etkin olacağı bir Pazar-piyasa kurulması şarttı.
Hz. Peygamber'in emriyle sonrasında "Medine Pazarı" olarak adlandırılacak olan bir pazar kuruldu. Bu pazar bizzat Hz. Peygamber'in vaz ettiği emir ve yasaklara yani NAS'a göre oluşturuldu ve faaliyete başladı.
Tabi gerek yerli ve gerekse yabancı tüccarların tercihi eski pazarladı. Yıllarca ticaret yapan Peygamber Efendimiz, tüccarları kendi pazarına çekmek için 'Pazar vergisi' almayacağını açıkladı.
Böylece tüccarların daha fala kar arzusunu tetikleyeceğini bildiği gibi verginin kalkması, maliyetleri azaltacağından, buna paralel olarak fiyatlar da düşme eğilimi göstereceğinden halkında tercihi bu pazar olacaktı. Yani hem alan hem de satan kazanacaktı ve öyle de oldu.
Hz. Peygamber (s.a.v.) kendi kurdurduğu pazarla bir taraftan mevcut pazar anlayışına alternatif ve rakip olmak olduğu gibi tebliğini daha geniş kitlelere ulaştırma imkanı da sağladı.
Beytülmal
Devlet malı, bugünkü adı ile Hazine Bakanlığı. Diğer ifade ile devlete ait her türlü mal varlığının ve gelirlerin toplandığı, harcamaların yapıldığı kurum.
Öyle bir kurum ki 'bir iğne dahi aşırmanın yani zimmete geçirmenin, zarar vermenin, gasp etmenin, çalmanın cehennem olduğu Yüce Allah (c.c) ve Peygamber Efendimiz tarafından haber verilmiş ve de bu suça bulaşanların cenazesini Peygamber Efendimiz kılmamıştır.
Beytülmale toplanan hurmalardan birini ağzına atan torunu Hz. Hasan'a, "Bırak, o ne Allah Resulüne ne de ailesinden birine helâldir" demesi konunun hassasiyetinin en açık örneğidir.
Beytülmalin belli başlı gelirlerini şu şekilde sıralamak mümkündür:
1. Zekât. Müslüman mükelleflerden para, ticarî mal, toprak ürünleri ve hayvanlardan % 2,5 ile % 10 arasında değişen oranlarda alınan vergi.
2. Humus. Savaş yoluyla elde edilen menkul ganimetlerden beytülmale intikal eden beşte bir oranında paylarla Hanefilere göre define ve madenlerden yine aynı oranda alınan hisseler.
3. Haraç. Gayri müslim toprak sahipleriyle haraç statüsüne tâbi toprakların maliki olan Müslüman mükelleflerden alınan ve nisbeti değişen toprak vergisi.
4. Cizye. İslâm devleti tebaası olan gayri müslim erkeklerden alınan vergi.
5. Uşûr. İslâm devleti tebaası olan gayri müslimler (zimmî) tarafından ithal edilen ticaret mallarından % 5, yabancılar tarafından ithal edilen mallardan % 10 oranında veya mütekabiliyet esasına göre tahsil edilen vergi. Hukukçuların çoğu haraç, cizye ve uşûru fey geliri olarak tek bir kalem halinde mütalaa etmektedirler.
6. Devlet arazisinden ve emlâkinden elde edilen gelirler.
7. Mirasçı bırakmadan ölenler ve irtidad edenlerin (dinden dönenlerin) malları ile buluntu ve sahipsiz mallar.
8. İnfak gelirleri. Olağan üstü durumlarda Müslümanlardan istenen bağışlardır. Hz. Peygamber özellikle savaş masraflarını karşılamak veya fakir ve düşkünlere yardım etmek için Müslümanlardan infakta bulunmalarını istemiştir.
Beytülmâl'in başlıca harcama kalemleri ise şunlardır
1) Devlet görevlilerinin maaşları,
2) Ordunun giderleri,
3) Kamu giderleri,
4) Zekât ve humus giderleri (fakirler, miskinler, zekât memurları, kalpleri İslâm'a ısındırılmak istenen kimseler /müellefe-i kulûb, köleler, borçlular, Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmış olanlar)
5) Genel yardımlar.
Hz. Peygamber (s.a.a.v) döneminde memurların maaşları Beytülmalden ödeniyordu. Miktarı ise 'onların ihtiyaçlarını giderecek ve bir başkasına muhtaç etmeyecek miktarda' şeklide ifade ediliyor ve 'bununla birlikte şartlara göre, maaş dışında başka ihtiyaçları varsa bunlar da hazine tarafından karşılanıyordu' deniliyor.
Nitekim Hz. Peygamber, valilik görevini yapanların bekâr ise evlenebilecekleri, evleri bulunmuyorsa ev alabilecekleri, binekleri ve hizmetçileri yoksa bunları tedarik edebilecekleri bir miktar ödenek verilmesini istemiştir. (Kaynak İslam ansiklopedisi)
Bu harcamaların dışında Hazine'de (Beytülmal) kalan mal-para bugün herkese eşit miktarda dağıtılırdı. Merhum Prof. Dr. Haydar Baş'ın ortaya koyduğu 'vatandaşlık maaşı' temeli bu uygulamadır.
Aynı şekilde BTP'nin ekonomi programı olan Milli Ekonomi Modeli'nde bahsi geçen asgari ücretin fakirlik sınırı üstünde olması gerekliliği de yine Peygamber Efendimizin uygulamasıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Hz. Muhammed (s.a.a.v) ve Beytülmal / 21.03.2025
- Kavgam İmamoğlu için değil adalet ve Türkiye içindir / 20.03.2025
- Mesele İmamoğlu’nun diploması mı? / 19.03.2025
- Tarımda da başkalarına söz verenleri tercih ettiniz / 18.03.2025
- Tarım ile trafik ve depreme çözüm üretebilirdik / 17.03.2025
- Beni gaza mı getirmeye çalışıyorsunuz? / 16.03.2025
- Devlet Bahçeli’den neden görüntü alınamıyor? / 15.03.2025
- Orucu bozanları biliyoruz… Ya imanı bozanlar? / 14.03.2025
- Dün Suriyeliler tehditti bugün Suriye tehdit / 13.03.2025
- Esad, halkını katlediyor (!) Şara devletini koruyor (!) / 11.03.2025
- Kavgam İmamoğlu için değil adalet ve Türkiye içindir / 20.03.2025
- Mesele İmamoğlu’nun diploması mı? / 19.03.2025
- Tarımda da başkalarına söz verenleri tercih ettiniz / 18.03.2025
- Tarım ile trafik ve depreme çözüm üretebilirdik / 17.03.2025
- Beni gaza mı getirmeye çalışıyorsunuz? / 16.03.2025
- Devlet Bahçeli’den neden görüntü alınamıyor? / 15.03.2025
- Orucu bozanları biliyoruz… Ya imanı bozanlar? / 14.03.2025
- Dün Suriyeliler tehditti bugün Suriye tehdit / 13.03.2025
- Esad, halkını katlediyor (!) Şara devletini koruyor (!) / 11.03.2025