ABD ve Haçlı dünyasının Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Şia-Sünni çatışmasıyla çıkartmak istediği “büyük savaş oyunu”nu, yazdığı Ehl-i Beyt Külliyatı ve düzenlediği Uluslararası Ehl-i Beyt sempozyumlarıyla bozan Prof. Dr. Haydar Baş beyin, “imamet ve hilafet” konusunda yaptığı şu tespit, Müslümanların birlik mayasıdır:
“Şia dünyası Hz. Ali’nin(as) imametini, Gadir-i Hum günü Resulullah’ın (sav) irad ettiği hutbesi sebebiyle kabul eder. Hz. Peygamber (sav) bu hutbenin yedi yerinde Hz. Ali’yi (as) kendinden sonra “vasi ve halife “ tayin etmiştir. Şiiler bu gerekçe ile Hz. Ali’nin(as) hilafeti farzdır, demektedirler… Gadir-i Hum hutbesi 220 Sünni alimin eserinde de yer almaktadır. Sünniler ise, Hz. Ali’yi (as) velayetin başı kabul etmektedirler. “Hz. Peygamber (sav) nübüvvetin başıdır. Gadir-i Hum hutbesindeki ilan ise, “Hz. Ali’nin Velayetin başı olduğunun” ilanıdır görüşünü savunurlar. Birinci halife Hz. Ebubekir’dir(ra); Velayetin başı da Hz. Ali’dir (as) demektedir ümmet. Yani hilafette Hz. Ebubekir’i (ra), velayette de Hz. Ali’yi (as) baş kabul ederler. Hilafet makamının Hz. Ebubekir’e ait olması ve velayet makamının da Hz. Ali’nin (as) olması, Şii ve Sünni dünyayı birleştirecek; imameti ve hilafeti birbirine olan husumeti engelleyecek ortak bir payda haline getirmektedir.”
ABD ve Haçlı dünyasının, Rasulullah’ın teşbihiyle “aç kurtların sofraya çullandığı gibi topyekun İslam coğrafyasına çullandıkları” bugün, “Lailahe illallah, Muhammed’ur Rasulullah” diyen bütün Müslümanlar, bu tespite, bu Tevhid’e, bu birliğe ve bu kardeşliğe muhtaçtır.
Prof. Dr. Baş’ın bu tarihi tespiti, Gadir-i Hum gününe şahit olan sahabenin “Rasulullah’ın kendinden sonra ümmetinin velisi, sahibi ve imamı” olarak ilan buyurduğu Hz. Ali’yi tebrik etmelerinde de kendini göstermektedir.
Sünni kaynaklarda da rivayet edilen bu tebrik ve hakkı teslim sahneleri, bugün, Amerika ve Haçlı dünyasının bedava avukatlığına soyunarak Ehl-i Beyt’i seviyorlar diye Müslüman komşularımıza karşı milletimizi Haçlı ağzıyla savaş çağıran sarıklı Deccallerin, hem maskelerini düşürüyor… Hem de Sünni kılıklı bu Amerikan borazanlarının Ehl-i Sünnet ile alakalarının olmadığını gösteriyor.
Bunların sakalları, sarıkları, kalıpları Ehl-i Sünnet… Kalpleri ve safları ise Ehl-i Salib ve Amerikan!
Hz. Ali’nin hakkını teslim ve sahabenin kendisini tebrik etmesi bağlamında büyük imam Ahmed b. Hanbel, Müsned’inde şunu naklediyor:
Bera b. Azib (ra) dedi ki: Rasulullah’ın (sav) (ifa etmiş olduğu Veda haccı dönüşünü) seferinde birlikteydik. Gadir-i Hum’da konakladık. Namaz kılma emrini vererek nida ettirdi. İkindi namazını kıldırdı. Ardından (bir hutbe irad ederek) Ali’nin (ra) elini tuttu ve “Bilmez misiniz ki, ben, mü’minlere kendi nefislerinden evlayım?” buyurdu. Ashab “Evet” cevabını verdiler. Rasulullah (sav) suali “her bir mü’min için” ifadesiyle aynı şekilde tekrar etti; sahabiler, evet, karşılığını verdiler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) Ali’nin elini tutup kaldırarak “Ben kimin mevlası isem, Ali’de onun mevlasıdır. Allahım ona dost olan dost, düşman olana düşman ol” buyurdu. Bu esnada Hz. Ömer (ra) Hz. Ali(as) ile karşılaştı ve onu şöylece kutladı: “Ne mutlu san, Ey Ebu Talib’in oğlu! Gözün aydın! Kadın ve erkek her bir mü’minin mevlası oldun” dedi ( Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/281; 6 / 305-306, Had. No: 18671, 18672, Beyrut bask., 1998).
Aynı tebriği İbn Kesir ve bağdadî de de nakleder (İbni Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye”, 11/73 ; Hatib el-Bağdadi, Tarih el-Bağdad, 8/289).
Hüccet’ül-İslam İmam Gazzali (ra) ise, Gadir-i Hum olayı anlattıktan sonra, Hz. Ömer’in “Yaşa, var ol, ey Hasan’ın babası! Şüphesiz sen, artık benim ve kadın erkek her bir mü’minin mevlası oldun” diye tebrik ve hakkı teslim ettiğini nakleder, bu husustaki görüşünü açılar (İmam Gazzali, Sırr’ul Alemeyn ve Keşf’u ma Fi’d-Dareyn, s. 16-18, Millet Kütüb. Yazma Eser., Ali Emiri Arabî Bölm., 915; Huccetülislam Muhammed b. Muhammed Gazzali, Sırr’ul Alemeyn, s. 23, Zabt, ta’lik: Muvaffak Fevzi el-Cebr, Dımaşk, 1. Baskı; Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Ali, s. 445, İcmal Yay).
Heytemî’nin Darekutnî’den naklettiği üzere, Rasulullah’ın Hz. Ali’yi Gadr-i Hum hutbesiyle “kendinden sonra kadın-erkek bütün mü’minerin velisi” olarak nasb ve ilan etmesi üzerine Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer, “Ey Ebu Talibin oğlu, gözün aydın olsun, sen kadın-erkek her mü’minin velisi oldun” diye tebrik ederler (Heytemî, es-Sevaik, s. 42, Kahire bask).
Rasullah’ın Hz. Ali’nin faziletine dair birçok beyan ve iltifatı vardır; hatta Ahmed b. Hanbel ve Nisaburî’nin ifadesiyle, Hz. Ali’nin yüceliği hakkında varid olan hadisler kadar, başka hiçbir sahabe için varid olmamıştır (Heytemî, es-Sevaik, s. 118-119, Kahire bask). Gadir-i Hum’da irad edilen hutbe ve ısrarla altı çizilen gerçek, Rasulullah’ın Hz. Ali Efendimize yönelik sadece bir iltifatı değildir. Bilakis vahiy ile müeyyed Allah Elçisi’nin Hz. Ali’yi kendinden sonra “ümmetinin velisi ve imamı olarak ilanı ve ümmetine tebliğ etmesi”dir. Hz. Ömer başta olmak üzere ashabın kendisini tebrik etmeleri de bu sebepledir.
Öte yandan Sünni kaynaklarda rivayet edildiği üzere, Gadir-i Hum’dan sonra, “Ey Muhammed, senin peygamberliğine razı olduk, namazı-orucu kabul ettik; başımıza bir de amcaoğlunun velayetini mi sardın?! Böyle bir şey varsa, başımıza taş yağsın” diye çıkışan Haris b. Numan el-Fihrî gibiler de çıktı. Ama Allah, Ebrehe’nin ordusunu Ebabil kuşlarının gagalarıyla delik deşik ettiği gibi, Haris b. Numan’ın da başına öyle bir taş yağdırdı ki, başından girdi, altından çıktı (Münavî, Feyz’ul-Kadir, c. VIII, s. 253, Dar’ul Hadis bask. 2010; Alûsî, Ruh’ul Meanî, XXIX, 55; Ebu İshak es-Sa’lebî, el-Keşf ve’l Beyan, s. 234; Kurtubî, el-Cami’ Li Ahkam’il Kur’an, c. 9, s. 181-182, Beyrut, 1993; Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yay. 2/906-907; Halebî eş-Şafi, es- Sire, III/274).
Ehl-i Sünnet kaynaklarının birçoğunda, Rasulullah’ın zaman zaman, “Ali ile ne uğraşıyorsunuz, Ali’den ne istiyorsunuz?! Düşün Ali’nin yakasından… Ali bendendir, ben de ondanım. Şüphesiz Ali, benden sonra, kadın-erkek her bir mü’minin velisidir” şeklinde sahabeyi ikaz etmiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/438, 6/704, Beyrut bask. 1998; Heytemi, es-Sevaik, s. 122, Kahire Matb.).
İmam Ali, ilim ve hikmet şehrinin kapısı ve velayet başı olarak, Rasulullah’tan sonra bütün mü’minlerin velisidir. Kendinden önceki halifeler başta olmak üzere tüm ashab ve tabiûn, ona müracaat etmişler, onun verdiği hükümler ve gösterdiği istikamette yürümeye çalışmışlardır.
Nitekim Hz. Ömer “Ebu’l Hasan’ın (Hz. Ali’nin) olmadığı bir husustaki sıkıntıdan Yüce Allah’a sığınırım” demiştir (Heytemî, Sevaik, s. 125).
Hilafeti döneminde birbirleriyle davalı iki bedevî Hz. Ömer’e başvururlar. Onları Hz. Ali’ye gönderir. Hz. Ali davalıları dinler, karar verir, hükmü bildirir. Bu arada bedevilerden biri, (Hz. Ali’ye işaretle) bu mu hakkımızda hüküm verecek, der. Bu lafı üzerine Hz. Ömer, bedevinin üstüne atılır, yakasından yakalayarak silkeler ve şöyle bağırır:
“Yazıklar olsun sana, ne demek, bu adam mı? Bu adam dediğin kişi (Hz. Ali), senin ve kadın-erkek bütün mü’minlerin mevlasıdır. Kim ki onu mevlası olarak görmezse, o mü’min değildir.” (Heytemî, es-Sevaik, s. 188, Beyrut bask).
Taberâni ve Hakim’in hasen bir isnatla İbn Mes’ud’tan naklettiği Rasulullah’ın şu hadisi son derece manidardır:
“Ali’ye bakmak ibadettir” (Heytemî, es-Sevaik, s. 121).
Sakal, sarık ve kalıpları Ehl-i Sünnet, fakat kalpleri ve gönülleri Ehl-i Yezid, Ehl-i Salip ve Amerikan olanlar, gerçekler bu kadar açık iken, Hz. Ali’nin velayetin başı ve Rasulullah’tan sonra ümmetin imamı olmasını anlamıyor iseler; o zaman başına taş yağan Haris b. Numan’ın akıbetini düşünsünler. Onların anlayacağı dil, Haris b. Numan’ın akıbetidir.
“Şia dünyası Hz. Ali’nin(as) imametini, Gadir-i Hum günü Resulullah’ın (sav) irad ettiği hutbesi sebebiyle kabul eder. Hz. Peygamber (sav) bu hutbenin yedi yerinde Hz. Ali’yi (as) kendinden sonra “vasi ve halife “ tayin etmiştir. Şiiler bu gerekçe ile Hz. Ali’nin(as) hilafeti farzdır, demektedirler… Gadir-i Hum hutbesi 220 Sünni alimin eserinde de yer almaktadır. Sünniler ise, Hz. Ali’yi (as) velayetin başı kabul etmektedirler. “Hz. Peygamber (sav) nübüvvetin başıdır. Gadir-i Hum hutbesindeki ilan ise, “Hz. Ali’nin Velayetin başı olduğunun” ilanıdır görüşünü savunurlar. Birinci halife Hz. Ebubekir’dir(ra); Velayetin başı da Hz. Ali’dir (as) demektedir ümmet. Yani hilafette Hz. Ebubekir’i (ra), velayette de Hz. Ali’yi (as) baş kabul ederler. Hilafet makamının Hz. Ebubekir’e ait olması ve velayet makamının da Hz. Ali’nin (as) olması, Şii ve Sünni dünyayı birleştirecek; imameti ve hilafeti birbirine olan husumeti engelleyecek ortak bir payda haline getirmektedir.”
ABD ve Haçlı dünyasının, Rasulullah’ın teşbihiyle “aç kurtların sofraya çullandığı gibi topyekun İslam coğrafyasına çullandıkları” bugün, “Lailahe illallah, Muhammed’ur Rasulullah” diyen bütün Müslümanlar, bu tespite, bu Tevhid’e, bu birliğe ve bu kardeşliğe muhtaçtır.
Prof. Dr. Baş’ın bu tarihi tespiti, Gadir-i Hum gününe şahit olan sahabenin “Rasulullah’ın kendinden sonra ümmetinin velisi, sahibi ve imamı” olarak ilan buyurduğu Hz. Ali’yi tebrik etmelerinde de kendini göstermektedir.
Sünni kaynaklarda da rivayet edilen bu tebrik ve hakkı teslim sahneleri, bugün, Amerika ve Haçlı dünyasının bedava avukatlığına soyunarak Ehl-i Beyt’i seviyorlar diye Müslüman komşularımıza karşı milletimizi Haçlı ağzıyla savaş çağıran sarıklı Deccallerin, hem maskelerini düşürüyor… Hem de Sünni kılıklı bu Amerikan borazanlarının Ehl-i Sünnet ile alakalarının olmadığını gösteriyor.
Bunların sakalları, sarıkları, kalıpları Ehl-i Sünnet… Kalpleri ve safları ise Ehl-i Salib ve Amerikan!
Hz. Ali’nin hakkını teslim ve sahabenin kendisini tebrik etmesi bağlamında büyük imam Ahmed b. Hanbel, Müsned’inde şunu naklediyor:
Bera b. Azib (ra) dedi ki: Rasulullah’ın (sav) (ifa etmiş olduğu Veda haccı dönüşünü) seferinde birlikteydik. Gadir-i Hum’da konakladık. Namaz kılma emrini vererek nida ettirdi. İkindi namazını kıldırdı. Ardından (bir hutbe irad ederek) Ali’nin (ra) elini tuttu ve “Bilmez misiniz ki, ben, mü’minlere kendi nefislerinden evlayım?” buyurdu. Ashab “Evet” cevabını verdiler. Rasulullah (sav) suali “her bir mü’min için” ifadesiyle aynı şekilde tekrar etti; sahabiler, evet, karşılığını verdiler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) Ali’nin elini tutup kaldırarak “Ben kimin mevlası isem, Ali’de onun mevlasıdır. Allahım ona dost olan dost, düşman olana düşman ol” buyurdu. Bu esnada Hz. Ömer (ra) Hz. Ali(as) ile karşılaştı ve onu şöylece kutladı: “Ne mutlu san, Ey Ebu Talib’in oğlu! Gözün aydın! Kadın ve erkek her bir mü’minin mevlası oldun” dedi ( Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/281; 6 / 305-306, Had. No: 18671, 18672, Beyrut bask., 1998).
Aynı tebriği İbn Kesir ve bağdadî de de nakleder (İbni Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye”, 11/73 ; Hatib el-Bağdadi, Tarih el-Bağdad, 8/289).
Hüccet’ül-İslam İmam Gazzali (ra) ise, Gadir-i Hum olayı anlattıktan sonra, Hz. Ömer’in “Yaşa, var ol, ey Hasan’ın babası! Şüphesiz sen, artık benim ve kadın erkek her bir mü’minin mevlası oldun” diye tebrik ve hakkı teslim ettiğini nakleder, bu husustaki görüşünü açılar (İmam Gazzali, Sırr’ul Alemeyn ve Keşf’u ma Fi’d-Dareyn, s. 16-18, Millet Kütüb. Yazma Eser., Ali Emiri Arabî Bölm., 915; Huccetülislam Muhammed b. Muhammed Gazzali, Sırr’ul Alemeyn, s. 23, Zabt, ta’lik: Muvaffak Fevzi el-Cebr, Dımaşk, 1. Baskı; Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Ali, s. 445, İcmal Yay).
Heytemî’nin Darekutnî’den naklettiği üzere, Rasulullah’ın Hz. Ali’yi Gadr-i Hum hutbesiyle “kendinden sonra kadın-erkek bütün mü’minerin velisi” olarak nasb ve ilan etmesi üzerine Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer, “Ey Ebu Talibin oğlu, gözün aydın olsun, sen kadın-erkek her mü’minin velisi oldun” diye tebrik ederler (Heytemî, es-Sevaik, s. 42, Kahire bask).
Rasullah’ın Hz. Ali’nin faziletine dair birçok beyan ve iltifatı vardır; hatta Ahmed b. Hanbel ve Nisaburî’nin ifadesiyle, Hz. Ali’nin yüceliği hakkında varid olan hadisler kadar, başka hiçbir sahabe için varid olmamıştır (Heytemî, es-Sevaik, s. 118-119, Kahire bask). Gadir-i Hum’da irad edilen hutbe ve ısrarla altı çizilen gerçek, Rasulullah’ın Hz. Ali Efendimize yönelik sadece bir iltifatı değildir. Bilakis vahiy ile müeyyed Allah Elçisi’nin Hz. Ali’yi kendinden sonra “ümmetinin velisi ve imamı olarak ilanı ve ümmetine tebliğ etmesi”dir. Hz. Ömer başta olmak üzere ashabın kendisini tebrik etmeleri de bu sebepledir.
Öte yandan Sünni kaynaklarda rivayet edildiği üzere, Gadir-i Hum’dan sonra, “Ey Muhammed, senin peygamberliğine razı olduk, namazı-orucu kabul ettik; başımıza bir de amcaoğlunun velayetini mi sardın?! Böyle bir şey varsa, başımıza taş yağsın” diye çıkışan Haris b. Numan el-Fihrî gibiler de çıktı. Ama Allah, Ebrehe’nin ordusunu Ebabil kuşlarının gagalarıyla delik deşik ettiği gibi, Haris b. Numan’ın da başına öyle bir taş yağdırdı ki, başından girdi, altından çıktı (Münavî, Feyz’ul-Kadir, c. VIII, s. 253, Dar’ul Hadis bask. 2010; Alûsî, Ruh’ul Meanî, XXIX, 55; Ebu İshak es-Sa’lebî, el-Keşf ve’l Beyan, s. 234; Kurtubî, el-Cami’ Li Ahkam’il Kur’an, c. 9, s. 181-182, Beyrut, 1993; Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yay. 2/906-907; Halebî eş-Şafi, es- Sire, III/274).
Ehl-i Sünnet kaynaklarının birçoğunda, Rasulullah’ın zaman zaman, “Ali ile ne uğraşıyorsunuz, Ali’den ne istiyorsunuz?! Düşün Ali’nin yakasından… Ali bendendir, ben de ondanım. Şüphesiz Ali, benden sonra, kadın-erkek her bir mü’minin velisidir” şeklinde sahabeyi ikaz etmiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/438, 6/704, Beyrut bask. 1998; Heytemi, es-Sevaik, s. 122, Kahire Matb.).
İmam Ali, ilim ve hikmet şehrinin kapısı ve velayet başı olarak, Rasulullah’tan sonra bütün mü’minlerin velisidir. Kendinden önceki halifeler başta olmak üzere tüm ashab ve tabiûn, ona müracaat etmişler, onun verdiği hükümler ve gösterdiği istikamette yürümeye çalışmışlardır.
Nitekim Hz. Ömer “Ebu’l Hasan’ın (Hz. Ali’nin) olmadığı bir husustaki sıkıntıdan Yüce Allah’a sığınırım” demiştir (Heytemî, Sevaik, s. 125).
Hilafeti döneminde birbirleriyle davalı iki bedevî Hz. Ömer’e başvururlar. Onları Hz. Ali’ye gönderir. Hz. Ali davalıları dinler, karar verir, hükmü bildirir. Bu arada bedevilerden biri, (Hz. Ali’ye işaretle) bu mu hakkımızda hüküm verecek, der. Bu lafı üzerine Hz. Ömer, bedevinin üstüne atılır, yakasından yakalayarak silkeler ve şöyle bağırır:
“Yazıklar olsun sana, ne demek, bu adam mı? Bu adam dediğin kişi (Hz. Ali), senin ve kadın-erkek bütün mü’minlerin mevlasıdır. Kim ki onu mevlası olarak görmezse, o mü’min değildir.” (Heytemî, es-Sevaik, s. 188, Beyrut bask).
Taberâni ve Hakim’in hasen bir isnatla İbn Mes’ud’tan naklettiği Rasulullah’ın şu hadisi son derece manidardır:
“Ali’ye bakmak ibadettir” (Heytemî, es-Sevaik, s. 121).
Sakal, sarık ve kalıpları Ehl-i Sünnet, fakat kalpleri ve gönülleri Ehl-i Yezid, Ehl-i Salip ve Amerikan olanlar, gerçekler bu kadar açık iken, Hz. Ali’nin velayetin başı ve Rasulullah’tan sonra ümmetin imamı olmasını anlamıyor iseler; o zaman başına taş yağan Haris b. Numan’ın akıbetini düşünsünler. Onların anlayacağı dil, Haris b. Numan’ın akıbetidir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019