Sevgili Haydar Hoca bu dünyadan göçerken geride çok önemli bir miras bırakmış… Ehlibeyt ile ilgili araştırmaları bir yana; bir ülkenin Atatürk'ün gösterdiği hedefe doğru ilerlemesine yardımcı olacak Milli Ekonomi Modeli ve milli devletle ilgili projeleri, yaptıkları…
Haydar Hoca sağlığında bu konuları sadece ülkemiz için değil, komşu ülkelerde de çeşitli vesileler ile anlatmıştı. Kalem kitaptan keskindir demiş, kitaplaştırmıştı… Son olarak Atatürk'le ilgili yapıtı ile de yazdıklarını taçlandırmıştı.
Nev'ine münhasır bir Anadolu insanı ve Ehlibeyt sevdalısı olarak ahir ömrünü tüketip giderken, çok azımıza nasip olan ölümü hissetme ve veda etme güzelliğini yaşamış, çevresindekilere yaşatmıştır. İnanıyorum ki, ahrette mekânı cennettir ve gönül dostları ile birliktedir.
* * *
Giderken geride önemli bir külliyat ve ülkenin geleceğine etki edecek fikir ve düşünceler, bugüne ışık tutan önerileri miras olarak bırakmış, bunu gerçekleştirmek ve anlatmak için Türk siyasi hayatına Bağımsız Türkiye Partisi'ni dahil etmiştir.
Biliyoruz ki, arkanızda sizi takip edenler olmaz ise fikir ve düşünceleriniz ne kadar doğru olursa olsun desteklenmeniz, anlaşılmanız, eserlerinizin eğilip bükülmesini önlemeniz, hayata katmanız mümkün değildir.
İşte bu nedenle sevgili Hüseyin Baş'ın işi çok zordur. Babasından teslim aldığı bayrağı korumak, fikir ve düşünceleri siyasi arenada anlatmak; anlattıklarına insanları inandırmak, inananlara bunun nasıl uygulanacağını göstermekle yükümlüdür.
Türkiye'nin siyasi profilinde yer alanları tek tek ele alırsak gerek Milli Ekonomi ve gerekse Milli Devlet şuuruna, Atatürk ilke ve inkılaplarına ne kadar uyumlu olduklarını fark edebiliriz. Bu tür modeller, fikir ve düşünceler kendilerine son derece uzaktır ve çevrelerindeki çıkar odaklarının işine gelecek sistemler değildir. Böylesine iddialı bir model onların beklentilerini karşılayacak bir model değildir. Türk insanının bugün karşı karşıya kaldığı ekonomik sorun; Ayşe teyzenin tarlasını çapalarken döktüğü terin sorunu, fabrikadaki Ali'nin harcadığı zamanın sorunu değildir. Çünkü toprak aynı topraktır, domates aynı süreçte yetişmektedir, kullanılan gübre ve su miktarı aynıdır. Fabrikada üretilen ürünün de üretim bandındaki zamanı, malzemesi, piyasaya arz süresi aynıdır.
Yaşanan sıkıntı, Türk lirasının değer kaybetmesidir. Karşısındaki para birimleri ile savaşamayacak bir yorgunluğa düşmüş olmasıdır. Siz, komşunuzda üretilen hurmanın hayranlığını sürdürür, bunu beş liraya alma lüksünü sürdürür; onların karnını doyuracak patatesi bir liraya satarsanız olacağı budur. Lüks tüketime bu kadar izin verir, lüks araçlara kurulmaktan vazgeçmez, evinizi İtalyan mobilyası, çatınızı Marsilya kiremiti, karınızın çantasını binlerce dolara alırsanız bütçenizi koruyamazsınız. Devlet baba olarak çocuklarınız arasında ayrım yapar, aile gelirinizi adil bir biçimde dağıtmaz, birine çok diğerine az verirseniz ve saltanatınızı devam ettirmek için komşunuzdan faizle borç para alır veya ürün yerine toprak satmak zorunda kalırsanız sonuçta iflas bayrağını çekersiniz. Olay herkesin anlayacağı dil ile bu kadar basittir.
* * *
Bu basit gerçeği Haydar Hoca Milli Ekonomi Modeli ve Milli Devlet isimli kitaplarında en güzel bir biçimde anlatmış ve çözüm önerileri sunmuştur. Bu model dünyanın pek çok ülkesinde örnek alınmış, benzeri uygulamalar ile ekonomik sorunlar çözüme kavuşmuş, daha önceki liberal ve bireysel çıkarcılığı hedefleyen programlar çöpe atılmıştır. Bizde ise tamamen tersine yüksek faiz politikaları ile bir lira önce elli kuruşluk alım gücüne, sonra yirmi beş kuruşa kadar gerilemiştir. Dolayısı ile bir ekmek dörtte bire düşmüş, yurt dışı bağımlısı, üretmeyen bir ülke olarak dış güçlerin ekonomik ambargosuna maruz kalmış bulunuyoruz.
Çukurova'daki fakir çiftçi ile zengin toprak ağasının kavgasından başka bir şey değildir yaşananlar.
Bugün sevgili Hüseyin Baş'ın il il dolaşıp; ekonomik bunalımın nedenlerini anlatması bundandır. Bu durum yandaş ve karşı yandaş partileri ve liderlerini rahatsız etmekte, tekerlerine çomak sokulduğunu düşünmektedirler. Amerikalıların yaptığı gibi görmezden gelerek veya yok sayarak sorunu buzdolabına kaldırma yöntemini uygulamaktadırlar.
Benim Haydar Baş hayranlığım, Hüseyin Baş'ı takipçiliğim işte bundan kaynaklanıyor. Kimse öküzün altında buzağı aramasın. Zaman, zaman aldığım ilginç mesajlar ile Türkiye'de iki kutuplu bir düşünce ve parti sisteminin yıkıldığını görerek çok seviniyorum. Bu durum bir bölünme değil, bilinçlenme durumudur ki, geleceği doğru düşünen ve algılayanlar inşa edeceklerdir. Sevgili Hüseyin Baş'ın çilesi de budur. Anlatmak, anlayanlar ile anlamayanları birbirinden ayırarak tekrar, tekrar anlatmak… Siyaset oyunu böyle bir şey…
* * *
Her konuda devrimci olmak, dün halkın refahı ile ilgili kararlar almak ancak medeniyeti takip etmekle mümkündür. Bu da sizin açtığınız okul ile sanayi tesisi ile oluşturduğunuz ticaret filosu ile ithalat ve ihracat rejimini dengelemeniz ile mümkündür.
Yabancılara toprak ve ev satarak, rezidans inşa etmelerine izin vererek, dün katil diye suçladığınızın bugün elini sıkarak, bankalarınızı, şirketlerinizi yabancılara teslim ederek Türk insanını vatanında ikinci sınıf vatandaş haline getirmeye kimsenin hakkı yoktur.
Göz göre göre ekonomik bir işgal yaşandığını, emeğin ve toprağın esir alındığını görmemek için kör olmak lazım.
Hoş, körlerin de kör liderlere ihtiyacı vardır ya…
Kendi düşen ağlamaz…
- Haydar Hoca'yı hatırlarken… / 06.08.2024
- Kıyılarda sorun büyük… / 05.08.2024
- Bir kral, bir prenses ve bir Demir Leydi / 28.07.2024
- Koca Nazım… / 04.06.2024
- Bizim 19 Mayıslarımız… / 19.05.2024
- Helallik / 14.05.2024
- Gerçek… / 18.01.2024
- Gözyaşı… / 27.12.2023
- Yazmak, yaşamaktır… / 23.12.2023