Son zamanlarda en ciddi konuların dahi ilgisiz, bilgisiz ve de yetkisiz kişiler tarafından ele alınarak nasıl da sulandırıldığına üzüntü ve endişe ile şahit olmaktayız.
Katılımcılar ve ortamda müsait olmayınca taraflar işi çığırından çıkartmakta bir beis görmedikleri gibi birbirlerine hakaret ederek esasen karşılıklı olarak iddia ettikleri konuyu da inkâr ve hakaretlerine maruz bırakmış oluyorlar.
Olayların TV ekranlarında gündeme gelmesi meseleyi bir anda milyonların önüne sermekte ve toplumun hassasiyetleri, ölçüleri bir anda allak-bullak olmaktadır.
Basın, düşünce fikir özgürlüğü arkasına sığınılarak kızgın ve maksatlı taraftarlara iyice çanak tutulmakta yarışan bazı TV kanalları bu halleriyle milyonların önünde horoz dövüştürmeye devam etmektedirler.
Tartışmaların, münakaşaların, münazaraların ve hatta çatışmaların kâr ve zararları kadar yerini, zamanını, usulünü, sınırlarını ve de adabını çok iyi tespit etmek lazımdır.
Başta devletimizin egemenliği, bölünmez bütünlüğü, millî, manevî, ahlakî değerler olmak üzere hemen hemen her konu horoz dövüşü mantığı ile ele alınarak taraftarlar tam bir ağız dalaşına giriyor. Bir taraftan alkışlar, bir taraftan yuh sesleri ve kırmızı kartlar derken ortam bir anda curcunaya dönüyor.
Bir an bu kavga eden, birbirlerine hakaret eden, birbirlerini aşağılayıp hatta ihanetle suçlayan insanlara baktığımızda bunların ya devleti, ya milleti, ya dini, ya vatanı veya hepisin çok yakından ilgilendiren konuları konuşmak ve görüşmek için TV stüdyolarına, ekran başına geldiklerini söylüyorlardı.
Peki bu kadar hayatî ve ciddi hatta bir o kadar da özel konuları konuşmak üzere bir araya gelen bu insanların kısa bir zaman sonra küfre, hakarete, kavgaya başlamalarını ne ile izah edeceğiz?
Esasen bu programlar öncelikle TV ve gazetecilik adına ele alınması gerekir. Ayrıca bu ve benzeri programlar hukukî ve ahlakî bakımdan da dikkatle takip edilmeli ve değerlendirilmelidir.
İlmi açıdan da doğruluğu-yanlışlığı ele alınarak ilim ve fikir adamları tarafından gerekli ikazların yapılması ve bunların da hukukî bir mesnet teşkil etmesi lazım.
Habercilik veya programcılık adına devlet, millet, vatan, din, ahlak ve kültür değerlerimizin sakız gibi çiğnenip ayaklar altına atılmasına hiçbir akl-ı selim sahibi vicdan razı olamaz.
Bu programlar sadece hukukî ve ahlakî yönden değil beden ve ruh sağlığı yönünden de zararlı ve tehlikeli olmaktadır.
Hiçbir mesele horoz dövüşü mantığı ile halledilemeyeceğine göre bunda ısrar etmek de ayrıca düşünülmesi gereken önemli bir konudur.
Katılımcılar ve ortamda müsait olmayınca taraflar işi çığırından çıkartmakta bir beis görmedikleri gibi birbirlerine hakaret ederek esasen karşılıklı olarak iddia ettikleri konuyu da inkâr ve hakaretlerine maruz bırakmış oluyorlar.
Olayların TV ekranlarında gündeme gelmesi meseleyi bir anda milyonların önüne sermekte ve toplumun hassasiyetleri, ölçüleri bir anda allak-bullak olmaktadır.
Basın, düşünce fikir özgürlüğü arkasına sığınılarak kızgın ve maksatlı taraftarlara iyice çanak tutulmakta yarışan bazı TV kanalları bu halleriyle milyonların önünde horoz dövüştürmeye devam etmektedirler.
Tartışmaların, münakaşaların, münazaraların ve hatta çatışmaların kâr ve zararları kadar yerini, zamanını, usulünü, sınırlarını ve de adabını çok iyi tespit etmek lazımdır.
Başta devletimizin egemenliği, bölünmez bütünlüğü, millî, manevî, ahlakî değerler olmak üzere hemen hemen her konu horoz dövüşü mantığı ile ele alınarak taraftarlar tam bir ağız dalaşına giriyor. Bir taraftan alkışlar, bir taraftan yuh sesleri ve kırmızı kartlar derken ortam bir anda curcunaya dönüyor.
Bir an bu kavga eden, birbirlerine hakaret eden, birbirlerini aşağılayıp hatta ihanetle suçlayan insanlara baktığımızda bunların ya devleti, ya milleti, ya dini, ya vatanı veya hepisin çok yakından ilgilendiren konuları konuşmak ve görüşmek için TV stüdyolarına, ekran başına geldiklerini söylüyorlardı.
Peki bu kadar hayatî ve ciddi hatta bir o kadar da özel konuları konuşmak üzere bir araya gelen bu insanların kısa bir zaman sonra küfre, hakarete, kavgaya başlamalarını ne ile izah edeceğiz?
Esasen bu programlar öncelikle TV ve gazetecilik adına ele alınması gerekir. Ayrıca bu ve benzeri programlar hukukî ve ahlakî bakımdan da dikkatle takip edilmeli ve değerlendirilmelidir.
İlmi açıdan da doğruluğu-yanlışlığı ele alınarak ilim ve fikir adamları tarafından gerekli ikazların yapılması ve bunların da hukukî bir mesnet teşkil etmesi lazım.
Habercilik veya programcılık adına devlet, millet, vatan, din, ahlak ve kültür değerlerimizin sakız gibi çiğnenip ayaklar altına atılmasına hiçbir akl-ı selim sahibi vicdan razı olamaz.
Bu programlar sadece hukukî ve ahlakî yönden değil beden ve ruh sağlığı yönünden de zararlı ve tehlikeli olmaktadır.
Hiçbir mesele horoz dövüşü mantığı ile halledilemeyeceğine göre bunda ısrar etmek de ayrıca düşünülmesi gereken önemli bir konudur.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010