Mehmetlerimiz bir bir toprağa düşüyor, Sayın Cumhurbaşkanımız, "şehitler tepesi boş kalmayacak" diyor.
Şehitlerimize rahmet, ailelerine ve milletimize baş sağlığı diliyor ve soruyorum; Bu savaş kimin savaşı?
İktidar ve MHP kızıyor ama bir kez daha soruyorum; Ne işimiz var bizim, Suriye'de? Daha 8-9 yıl öncesine kadar en güvenli ve en uzun sınırımız nasıl oldu da kan gölüne döndü?
Hemen herkes unuttu ama biz unutmadık; daha folda, yumurta da yokken o mayınlı arazileri İsrail'e verme gayretinin sebebini hâlâ soruyoruz ve hâlâ cevap bekliyoruz.
Ortada net bir tablo var; Fırat'ın doğusunda karşımızda PKK-PYD değil ABD var. Yani ABD ile karşı karşıyayız. İtirazı olan var mı?
Fırat'ın batısında ise Suriye Devleti ile değil Rusya ile karşı karşıya olduğumuzu MHP bile anladı ve açıkladı.
Bir daha soralım, ne uğruna?
Fırat'ın doğusunda, "kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz" diyerek sınır ötesi harekatlar başlattık.
Harekat planlarını dünyaya ilan ettik. Irak sınırına kadar bütün bölgeyi teröristlerden temizleyecektik ve girdik.
150'den fazla şehit verdik. Ya sonra? "Hem masada, hem sahada kazandık" diyerek, açıkladıkları planların üçte birini dahi gerçekleştiremeden harekat sonlandırıldı.
Fırat'ın doğusunda PKK-PYD daha da güçlendirilerek varlığını koruyor mu? Koruyor. ABD hâlâ silah veriyor mu? Veriyor. Hatta ABD yeni bütçesinde bu terör örgütüne para yardımı başlığı açtı mı? Açtı.
Ama hiç kimse, "yansın ABD, yıkılsın Washington, kahrolsun Trump" demedi, demiyor. Neden?
Fırat'ın batısına gelelim.
İdlib, Birleşmiş Milletler'in resmi olarak tanıdığı Suriye devletinin bir ili ve bu ilde sayıları 50 bini bulan terör örgütü üyeleri ve örgüt yapıları var.
Türkiye Cumhuriyeti'nin 40 yıldır yapmak istediği ve yaptığı topraklarından terör örgütlerini ve teröristleri temizlemeyi Suriye devleti de yapmak istiyor.
Ama ortada 4 milyona yakın bir sivil nüfus var ve bu mücadeleden en çok etkilenen, hayatlarını kaybeden onlar.
İşte bu gerçek üzerine Türkiye, Rusya, İran bir araya gelerek Soçi, ve Astana süreçlerini başlattı.
Geldiğimiz noktada askerlerimize saldırılar oluyor, şehitler veriyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanı, "Soçi moçi yok. Verdikleri sözleri tutmadılar. Kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz" diyor.
Gözler Rusya'ya çevriliyor. Rusya diyor ki, "bu süreçlerde verdiğimiz sözleri biz tuttuk. Varlığını kabul ettiğimiz Türk gözlem noktalarına kesinlikle bir saldırı olmadı. Türkiye bu hassas bölgede yeni gözlem noktaları kurdu.
Türk meslektaşlarımız bu bölgede işbirliği yaptıkları muhaliflerle, El Nusra (yeni adıyla Fetih el Şam) ve (Heyet) Tahrir el Şamlı teröristleri birbirinden ayırma sözü verdi. Ancak ne yazık ki hâlâ bu teröristler İdlib'deki bölgede hüküm sürüyor. Bu nedenle bu sorumluluk yerine getirilmeli" diyor.
Yani diplomatik olarak "sözünü tutmayan Türkiye'dir" diyor.
Yetkililerimizin açıklamalarına bakıyorum yeni gözlem noktaları, El-Nusra, Tahrir vs. örgütleri hakkında hiç konuşmuyorlar.
Askeri uzmanlar ve bölgedeki gazeteciler, Türkiye'nin İdlib'de yeni gözlem noktaları kurdukları ve saldırıların bu gözlem noktalarına yapıldığını ifade ediyorlar.
Ortada çok iyi giden ilişkiler ve anlaşmalara rağmen bu gözlem noktaları neden kuruldu, sorusu ve cevabı hiç konuşulmuyor.
Hulusi Akar
Eski asker ve şimdiki Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, son verdiğimiz şehitlerden sonra şunları söyledi; "Muhataplarımıza açık açık söylüyoruz. Bizim burada bulunma nedenimiz belli:
1) Sınırlarımızın, halkımızın ve Suriyeli kardeşlerimizin güvenliği.
2) Suriye'nin toprak bütünlüğü,
3) Bölgenin teröristlerden arındırılması,
4) Yeni anayasanın ve seçimin yapılması, meşru hükümetin kurulması."
Suriye devleti de aynı şeyleri istiyor. Rusya ve İran da aynı hedefleri açıklıyor.
Peki, sorun ne? Neden benim Mehmetçiğim toprağa düşüyor?
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025