Yıllardır çözülmesi gereken sorunları çözmek üzere işbaşı yapan organizasyonların bir türlü ülke sorunlarını kökten çözememelerinin altında yatan en büyük neden, var olan problemleri tam olarak analiz etme yeteneğine sahip olmamaları mı, yoksa gerçekten elini taşın altına koyma cesareti gösterememeleri mi? Amiyane bir tabirle belirtmek isterim ki, doktora gittiğimizde doktor önce gerekli tetkikleri yapar yani muayenesini yapar. Sonra tetkiklerin sonuçlarına göre teşhisini koyar ve öyle tedaviye başlar. İşbaşı yapan insanlar da evvela ülkenin gerçek problemlerini halkın sesine kulak kabartarak analiz edip çözüm yollarını belirleyip kararlılıkla bu sorunları çözme yoluna gitmelidirler. Burada kararlı olmanın altını çizmek istiyorum, kararlı olabilmenin ön şartı haklı olmaktır, eğer savunduğunuz düşüncelerde haklı değilseniz bunu meşrulaştıramazsınız, meşruluk kazanmayan bir düşünce de kaybolup gider. Kararlılığı besleyen bir diğer şey ise cesarettir, kaba güç nasıl köleliği doğuruyorsa, köleliği devam ettiren temel şey ise korkaklıktır. Gelelim memleketin sorunlarının tespitine, birinci sorun cehalettir. Bugün kişisel bir düşüncesi olmayan sadece medyadan duyduklarıyla yetinen ve bu şekilde yapılanan karakterdeki insanlarla hangi haklı dava olursa olsun savunulamaz. Çünkü herkese çok çabuk kanmak kaçınılmazdır böylesi bir durumda. Bunu yenmenin yegâne yolu da eğitim ve öğretime ciddi yatırımların yapılmasıdır. Çocuklarımızı emanet ettiğimiz öğretmenlerin memur zihniyetinden kurtarılıp entelektüel düşünen bireylerden oluşması yeterli bilgi ve donanıma sahip olmaları şart. Üniversitelerde hocalık yapan öğretim görevlilerimizin kaç tanesi ciddi bir kişisel misyona sahip, akademik kariyer dışında güncel olaylarla ne kadar alakalı ve etkin. Bu iyi irdelenmeli ve gerekli önlemler alınmalı. İkinci sorun, ülke genelinde kardeşlik iklimi geliştirilmeli, farklılıklar asla ayırımcılığa bahane sayılmamalı, insanların birbirlerine tahammül sınırlarını geliştirmeleri için kültürel ve medeniyetsel birlikteliği sağlayan din olgusuyla birlikte kültür, sanat ve benzeri alanlarda ciddi çabalar sarf edilmelidir. Üçüncü ve en önemli problem ekonomik alanda insanların yaşam standartlarının yükseltilmesi ve halkın refaha ulaşmasıdır. Günümüzde önceden söylediğim iki tespitin altında da aslında ekonomik sorunlar yatıyor ve onların çözümü de yine ekonomik rahatlamayla mümkün. Seçimlerde sıklıkla karşılaştığımız bir durum oyları kapma telaşına girenlerin basit, günlük seçim yatırımlarıdır. Birçok kez halkın bu yönü eleştiri konusu olur, fakat mesele iyi irdelenmiyor maalesef. Halk seçilmişlerden umudunu kestiği için ne koparırsam kar nasılsa hizmet gelmiyor vehmine kapılıyor çoğu zaman. Mağdur olmak her zaman beraberinde mahkûmiyeti getirir, mahkûmiyetin son bulması için de insanların ekmeklerini kazanacakları bir işe sahip olmaları şart. Neden zenginler hep yöneten, fakirler hep yönetilendir bunun sebebini iyi düşünmek lazım. Dünyada Tarım, hayvancılık, sanayi, deniz ürünleri ve yeraltı kaynakları bakımından zenginliğin olduğu çok nadir bir ülkedir bizim memleketimiz. Peki, nasıl oluyor da varlık üstünde yokluk çekiyoruz bunu iyi düşünmekte yarar görüyorum. Günümüzdeki tabloya baktığımızda artan işsizlikle karamsar olmamak elde değil ama yinede yeis dipsiz bir kuyudur, düşeni boğar mantığıyla geleceğe umutla bakmak istiyorum. Umudumu besleyen şeyin ise haklılığını meşrulaştırmış civanmertlerin elini taşın altına sokması ve ülkeyi hak ettiği noktaya taşımalarıdır.
Orhan Yaralı / diğer yazıları
- Ödenecek bedel kalmadı / 01.01.2010
- Sevginin var olduğu devletlerin ömrü uzar / 30.12.2009
- Haklı olunmadan hak savunulmaz / 23.12.2009
- Demokrasi erdemsiz toplumlara göre mi? / 20.12.2009
- Güç hak mıdır? / 16.12.2009
- Benim bir arkadaşım vardı? / 13.12.2009
- Sevginin var olduğu devletlerin ömrü uzar / 30.12.2009
- Haklı olunmadan hak savunulmaz / 23.12.2009
- Demokrasi erdemsiz toplumlara göre mi? / 20.12.2009
- Güç hak mıdır? / 16.12.2009
- Benim bir arkadaşım vardı? / 13.12.2009