Hiçbir kavim ve toplum yoktur ki; inançları, yaşam biçimlerini etkilememiş.
Bırakın yaşam biçimlerini ve kültürel gelenekleri, savaşların, barışların sebepleri dahi, hep inanç farklılıkları olmuştur.
Hal böyle iken, kendi topraklarımızdaki bu inanışın, bu coğrafyaya nasıl geldiğini bilmemiz gerekir.
Anadolu denilince aklı gelmesi gereken en önemli isim, Hacı Bektaş Veli olmalıdır. Çünkü Ehl-i Beyt mayasıyla mayaladığı bu topraklar üzerinde bıraktığı miraslar, her koldan karşımıza çıkmaktadır. Adaleti, siyaseti, hukuku ve toplumsal refahı en doruk noktada yaşatan hacı Bektaşi veli anlayışının özünde, insan, sevgi, saygı ve doğruluk vardır. İşte bu dört madde de bizi, Ehl-i Beyt anlayışına götüren şifrelerdir.
"Eline, beline, diline sahip ol" diyen, Hacı Bektaş Veli, bu anlayışı bütün coğrafyaya yayarken, şiirleri, türküleri ve deyişleriyle mesajlar veren ozanlar yetiştirmiş, kurt ile kuzunun bir arada yaşamasını sağlamıştır. Hünkârın rıhletinden sonra dahi bu ozanlar, bu anlayışla, halkın içinde hep var olmuştur. Bu ozanların kimi Kürt, kimi Boşnak, kimi Arnavut, kimi Çerkez, kimi Arap, kimi ise Azeri'dir. Ama onların, Türk?İslam modeli altında çizdikleri misyon, 72 milleti hep bir araya getirmek için, çaba sarf etmiştir. Bu ozanlarımızın hayatlarını bilmek, onların inanışlarındaki inceliği de fark etmemize sebep olacaktır. Hepsini yazamasak da 7 ulu ozan olarak bilinen bu gönül erlerinin hayatlarına 7 günlük bir yazı dizisiyle değinmek isterim. Bu yazı dizisinde, ulu ozanlar adlı arşiv ve videolardan alıntı yaptığımı da bildirmek isterim.
Kâinatta hiçbir şey yoktur ki; zıttı beraberinde olmasın. Maddeyi dahi bu zıtlıkların varlığı ve birliği oluşturmuştur. İnsanda da bu zıtlık hep var oldu. Kimi, nefsini ve hırsını yaşamın merkezine koydu ve firavun gibi oldu. Kimi de madde âleminin geçiciliğini hiçbir zaman aklından çıkarmadı ve hayatını iyi insan olma yolunda çabalayarak yaşadı. İşte ozanlarımızda hep bu mesajı verdi insanlığa. Aslında hep aynı şeyleri söylüyorlardı, farklı yüzyıllar, farklı coğrafyalar ve farklı yorumlar dışında.
Ozan, kimi zaman nesimi oldu "ben de sığar iki cihan ben bu cihana sığmazam, gevher-i la mekân benim kevn ü mekâna sığmazam" dedi ve insanın yaratılmışların içinde en güzel varlık olduğunu dile getirdi.
Ozan, kimi zaman Şah Hatayi oldu, "bir kandilden bir kandile atıldım, turab olup yeryüzüne saçıldım" dedi ve yaradılış evrelerini dile getirdi.
Ozan, kimi zaman Fuzuli oldu, "beni candan usandırdı cefadan yar usanmaz mı, felekler yandı ahımdan muradımın şem'i yanmaz mı?" dedi ve Yaradan'a olan sevgisini, O'na kavuşma özlemini dile getirdi.
Ozan, kimi zaman Pir Sultan Abdal oldu, "koyun beni hak aşkına yanayım, dönen dönsün ben dönmezem yolumdan, yolumdan dönüp de mahrum mu kalayım, dönen dönsün ben dönmezem yolumdan" dedi ve teslimiyetini dile getirdi.
Horasan Nişabur'dan gelen, Hacı Bektaş Veli'nin uyandırdığı çırağlar, gönül erleri yetiştirdi. Onların kimisi, Kaygusuz Abdal olup mısıra, kimi, Otman Baba olup Balkanlara gitti. Kimi ise Sarı Saltuk olup, Kırım'a, Polonya'ya kadar uzandı. Kimi de Gül Baba olup Macaristan'a yerleşti. Onlar gittikleri her yerde insanlara sevgiyi aşıladı. Türk'ün, İslam anlayışını ve bu anlayışla yaşadığı huzuru dile getirdiler.
Anadolu da Hacı Bektaş Veli adında bir çınar yeşerdi. Çınarın dalları ulu ozanlar adında yapraklar verdi. Yapraklar insanlara koruyucu olup, doğruluk ve iyilik mesajları verdi. Sözleriyle değişleriyle yüzyıllara meydan okudular. Unutulmadılar, unutulmayacaklar.
Bırakın yaşam biçimlerini ve kültürel gelenekleri, savaşların, barışların sebepleri dahi, hep inanç farklılıkları olmuştur.
Hal böyle iken, kendi topraklarımızdaki bu inanışın, bu coğrafyaya nasıl geldiğini bilmemiz gerekir.
Anadolu denilince aklı gelmesi gereken en önemli isim, Hacı Bektaş Veli olmalıdır. Çünkü Ehl-i Beyt mayasıyla mayaladığı bu topraklar üzerinde bıraktığı miraslar, her koldan karşımıza çıkmaktadır. Adaleti, siyaseti, hukuku ve toplumsal refahı en doruk noktada yaşatan hacı Bektaşi veli anlayışının özünde, insan, sevgi, saygı ve doğruluk vardır. İşte bu dört madde de bizi, Ehl-i Beyt anlayışına götüren şifrelerdir.
"Eline, beline, diline sahip ol" diyen, Hacı Bektaş Veli, bu anlayışı bütün coğrafyaya yayarken, şiirleri, türküleri ve deyişleriyle mesajlar veren ozanlar yetiştirmiş, kurt ile kuzunun bir arada yaşamasını sağlamıştır. Hünkârın rıhletinden sonra dahi bu ozanlar, bu anlayışla, halkın içinde hep var olmuştur. Bu ozanların kimi Kürt, kimi Boşnak, kimi Arnavut, kimi Çerkez, kimi Arap, kimi ise Azeri'dir. Ama onların, Türk?İslam modeli altında çizdikleri misyon, 72 milleti hep bir araya getirmek için, çaba sarf etmiştir. Bu ozanlarımızın hayatlarını bilmek, onların inanışlarındaki inceliği de fark etmemize sebep olacaktır. Hepsini yazamasak da 7 ulu ozan olarak bilinen bu gönül erlerinin hayatlarına 7 günlük bir yazı dizisiyle değinmek isterim. Bu yazı dizisinde, ulu ozanlar adlı arşiv ve videolardan alıntı yaptığımı da bildirmek isterim.
Kâinatta hiçbir şey yoktur ki; zıttı beraberinde olmasın. Maddeyi dahi bu zıtlıkların varlığı ve birliği oluşturmuştur. İnsanda da bu zıtlık hep var oldu. Kimi, nefsini ve hırsını yaşamın merkezine koydu ve firavun gibi oldu. Kimi de madde âleminin geçiciliğini hiçbir zaman aklından çıkarmadı ve hayatını iyi insan olma yolunda çabalayarak yaşadı. İşte ozanlarımızda hep bu mesajı verdi insanlığa. Aslında hep aynı şeyleri söylüyorlardı, farklı yüzyıllar, farklı coğrafyalar ve farklı yorumlar dışında.
Ozan, kimi zaman nesimi oldu "ben de sığar iki cihan ben bu cihana sığmazam, gevher-i la mekân benim kevn ü mekâna sığmazam" dedi ve insanın yaratılmışların içinde en güzel varlık olduğunu dile getirdi.
Ozan, kimi zaman Şah Hatayi oldu, "bir kandilden bir kandile atıldım, turab olup yeryüzüne saçıldım" dedi ve yaradılış evrelerini dile getirdi.
Ozan, kimi zaman Fuzuli oldu, "beni candan usandırdı cefadan yar usanmaz mı, felekler yandı ahımdan muradımın şem'i yanmaz mı?" dedi ve Yaradan'a olan sevgisini, O'na kavuşma özlemini dile getirdi.
Ozan, kimi zaman Pir Sultan Abdal oldu, "koyun beni hak aşkına yanayım, dönen dönsün ben dönmezem yolumdan, yolumdan dönüp de mahrum mu kalayım, dönen dönsün ben dönmezem yolumdan" dedi ve teslimiyetini dile getirdi.
Horasan Nişabur'dan gelen, Hacı Bektaş Veli'nin uyandırdığı çırağlar, gönül erleri yetiştirdi. Onların kimisi, Kaygusuz Abdal olup mısıra, kimi, Otman Baba olup Balkanlara gitti. Kimi ise Sarı Saltuk olup, Kırım'a, Polonya'ya kadar uzandı. Kimi de Gül Baba olup Macaristan'a yerleşti. Onlar gittikleri her yerde insanlara sevgiyi aşıladı. Türk'ün, İslam anlayışını ve bu anlayışla yaşadığı huzuru dile getirdiler.
Anadolu da Hacı Bektaş Veli adında bir çınar yeşerdi. Çınarın dalları ulu ozanlar adında yapraklar verdi. Yapraklar insanlara koruyucu olup, doğruluk ve iyilik mesajları verdi. Sözleriyle değişleriyle yüzyıllara meydan okudular. Unutulmadılar, unutulmayacaklar.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Behiye Alioğlu / diğer yazıları
- Egoist miyiz? / 04.07.2019
- Çok komik / 18.01.2019
- Kilis'ten İzmir'e bir tümevarım / 25.05.2017
- Mekanikleşen kadın / 10.03.2017
- Her çocuk bizimdir / 22.02.2017
- İçindeki mutlu dünyanı keşfet! / 23.11.2016
- Gitmek mi zor kalmak mı? / 25.09.2016
- İlmin amacı / 23.08.2016
- Annenin görevi nedir? / 06.08.2016
- Yaklaşan kamp heyecanı / 28.06.2016
- Çok komik / 18.01.2019
- Kilis'ten İzmir'e bir tümevarım / 25.05.2017
- Mekanikleşen kadın / 10.03.2017
- Her çocuk bizimdir / 22.02.2017
- İçindeki mutlu dünyanı keşfet! / 23.11.2016
- Gitmek mi zor kalmak mı? / 25.09.2016
- İlmin amacı / 23.08.2016
- Annenin görevi nedir? / 06.08.2016
- Yaklaşan kamp heyecanı / 28.06.2016