Anadolu'yu Türkleştiren Türkmen gücünün hayatına şekil veren bir halk lideri, bir gönül eridir Hacı Bektaş Veli. Hoca Ahmet Yesevi'nin Kur'an'dan aldığı feyizle ateşlediği, Türk insanının gönül dünyasının aydınlığını da beraberinde taşıyan ilim, irfan ve mana meşalesini Anadolu'da yeniden tutuşturmakla kalmamış, aynı zamanda asırlara uzanan ve parlaklığından hiçbir şey kaybetmeyen bir ışık kaynağı olmuştur. Hacı Bektaş'ı anlayabilmek için Ahmet Yesevi'ye kadar uzanmakta fayda vardır. Zira gönül seferberliğine dayalı bu tasavvufi hareketin ana çizgileri, Hoca Ahmet Yesevi tarafından belirlenmiştir. Daha sonra Hacı Bektaş'la da gelişmiş ve Bektaşilik olarak tarihteki yerini almıştır.Hacı Bektaş Veli Anadolu'nun İslamlaşma ve Türkleşme sürecinde etkili olmuş, kalıcı izler bırakmıştır. O'nun din anlayışını ve inanç sistemini ortaya koymadan önce o dönemin şartlarının da bilinmesi lazımdır.Türk tarihinde 13. asır, Selçuklu Devleti'nin siyasi, içtimai ve iktisadi buhranların sonu gelmez tazyiki altında can çekiştiği, istikrarsız ve huzursuz bir devirdir. Diğer yandan Moğol istilası, mutasavvıfların yorumuyla; dizlerinin dermanı kesilmiş, gözlerinin feri sönmüş İslam dünyasında, Allah'ın yeni bir doğuş için insanların başına musallat ettiği bir kahır ve celal tecellisi olmuştur. İşte Hacı Bektaş Veli, bu çaresiz ve mustarip kitleleri engin sevgi, birlik, kardeşlik anlayışıyla İslam tasavvufunun mayasıyla yoğurmuş ve İslam'ın temeli olan Ehl-i Beyt sevgisi ile eğitmiştir.Hacı Bektaş'ın üstün karakteri, geniş hoşgörüsü, keskin zekası, teşkilatçılığı, yöneticiliği, derin ilmi ile birleşince namı yayılmış ve maneviyatın merkezi durumuna gelmiştir. Bunun içindir ki muhterem Prof. Dr. Haydar Baş beyefendi de O'nun için 'Anadolunun manevi kumandanı' önemli tespitini yapmaktadır.Hacı Bektaş'ın doğumu gibi ölüm tarihi de tam olarak bilinmemekle beraber 1270'lerde öldüğü düşünülmektedir. Bazı kaynaklarda O'nun kardeşi Menteş'le birlikte 1239/40'larda Baba İlyas Horasani'nin müridi olduğu, Baba İlyas'la ayaklanma sırasında öldürüldüğü ileri sürülmektedir. Horasan'ın Nişabur kentinde doğan Hacı Bektaş sekizinci İmam Ali er-Rıza'nın soyundan gelmekte, yani soyu İmam Ali efendimize kadar dayanmaktadır. Aynı biçimde Ahmet Yesevi de Muhammedi el-Hanefi'den dolayı Hz. Ali'ye bağlanır.Velayetname'ye göre Hacı Bektaş, Ahmet Yesevi'nin müridi Lokman Perende'ye bağlıdır. Lokman Perende 14.yy'da Erdebil'de yaşamış, mezarı Şeyh Safiyuddin İshak'ın oğlu Şeyh Sadrettin Musa tarafından yaptırılmıştır. Perende (Uçan) sözcüğü üzerinde de durmak gerek. Bu isim gezginci dervişler olan Kalenderi tarikatına bağlı başka bir kişiye de verilmiştir. Bu kişi de ünlü Şems-i Tebrizi'dir.Eflaki, bize onun değişik mekanlara bi-ser ü pa (başsız ayaksız) girme gücüne sahip olduğunu, bu nedenle kendisine Şems-i Perende (Uçan Şems) denildiğini anlatır. Buradan da Şems'in hazır ve nazır, yani aynı anda ayrı mekânlarda bulunabilen, ermiş ve ulu kişilere özgü olan güce sahip birisi olduğu sonucu çıkmaktadır. Hacı Bektaş da aynı güce sahip olacak ve bu görünüm diğer birçok Bektaşi ulusuna, özellikle ölümünden sonra aynı anda birçok yerde görülmüş olan ünlü Pir Sultan Abdal'a da mal edilecektir.Velayetname'de Horasan erenlerinin meclislerine Ahmet Yesevi'yi davet etmek için turna şeklinde derviş gönderdikleri ve bunların Türkistan' a doğru uçtukları anlatılır. Ahmet Yesevi ve halifeleri de turna şekline girerler ve onlara doğru uçarlar. Hacı Bektaş da Rum ülkesine ulaşmak için güvercin şekline bürünecektir.Ahmet Yesevi 'Türkistan'ın doksan dokuz bin pirinin piri' diye anılmaktadır. Hacı Bektaş'a da 'Horasan erenlerinin piri' denilmektedir. Sayıları yetmiş yedi bin kadar olan bu erenler Türkistan pirine bağlı görünmektedir. Öyle ki Horasan erenleri bir toplantı yapmak isterler. Toplantıya Türkistan pirini ve halifelerini davet ederler. Bunlar turna şekline girerek Türkistan'dan ayrılırlar ve Semerkand sınırında Amu-derya denen taşkın akan suyun üstüne konarlar. Burası Ahmet Yesevi'nin ayaklarına niyaz eden Horasan Erenlerini karşıladığı yerdir.Ahmet Yesevi kutsal özel emanetlerini tekkesinde saklıyordu. Bu emanetler taç, hırka, çerağ (kandil), sofra, alem (sancak) ve seccade idi. Emanetler Allah tarafından Peygamber' e verilmiş, O'ndan da (s.a.a.) Hz. Ali'ye ve İmam Ali'den sonra da bunları Ahmet Yesevi'ye vasiyet üzerine bırakan sekizinci imam Ali er-Rıza'ya kadar tüm imamlara devredilmişti. Ahmet Yesevi de bunları Hünkâr Hacı Bektaş'a devredecektir. Hacı Bektaş mürşidinin çağrısı üzerine göz açıp kapayıncaya kadar Horasan'dan Türkistan'a ulaşır. Bundan sonra gücünün simgesi olacak bu emanetleri devraldığında Ahmet Yesevi şöyle der; 'Var, Seni Rum'a saldık. Suluca Karahüyük'ü sana yurt verdik. Rum abdallarına seni baş yaptık. Rum'da budalalar, sarhoşlar, eşkıyalar çoktur. Artık hiçbir yerde eğlenme, hemen yürü?'Hünkâr Hacı Bektaş Ahmet Yesevi'den desturu alır, bir güvercin şekline girer ve Türkistan pirlerinden Lokman Perende'nin havaya fırlattığı ucu yanık odun parçasının düştüğü yer olan Rum ülkesine varır.
Safa Aktaş / diğer yazıları
- Maneviyat, harbin yarısını kazandırmaya kafi / 22.03.2015
- Dindar Osmanlı(!) / 21.03.2015
- Sırat köprüsü Yavuz Selim'e benzemez / 15.03.2015
- Gaflette ısrar / 24.01.2015
- Bu film hiç bitmeyecek / 20.01.2015
- Kisvenin ardına gizlenenler / 14.12.2013
- Erdoğan'ın edebiyat aşkı! / 01.10.2013
- "Bir gün istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen" / 02.09.2013
- 'Değerin bildiğindir' / 31.08.2013
- Vefa abidesi Aleviler Gurur kaynağımız Atatürk / 17.08.2013
- Dindar Osmanlı(!) / 21.03.2015
- Sırat köprüsü Yavuz Selim'e benzemez / 15.03.2015
- Gaflette ısrar / 24.01.2015
- Bu film hiç bitmeyecek / 20.01.2015
- Kisvenin ardına gizlenenler / 14.12.2013
- Erdoğan'ın edebiyat aşkı! / 01.10.2013
- "Bir gün istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen" / 02.09.2013
- 'Değerin bildiğindir' / 31.08.2013
- Vefa abidesi Aleviler Gurur kaynağımız Atatürk / 17.08.2013