Osmanlı'yı idare edenler bize öyle anlatıldı ki; her biri dini vecibelerini öyle yerine getiriyorlar, her biri o kadar hassas ki; birden "Cumhuriyet" diye bir bela geliyor, bütün itikadı yok ediyor, İslam dünyasının halifesini ve ailesini memleketten kovuyor(?).Din her devirde olduğu gibi bu konuda da malzeme olarak kullanılmaktadır. Osmanlı Devleti'nde birçok olay vardır ki kişinin itikadına gölge düşürür. Sadece kardeş katli bile telafisi mümkün olmayan bir bozukluk ve sapıtmadır. Hiçbir Osmanlı padişahının abdestsiz yere basmadıklarına dair, neredeyse her birinin Resûlullah ile konuşmalarına dair serüvenlerini bizlere aktaranlar, bir insanı öldürenin tüm insanlığı öldürmüş gibi olacağı hükmünü çiğneyerek, bu katliamlara çeşitli teviller üretmişlerdir. İçki ve bohem hayatına dair hiçbir konuyu ele almamışlardır.Kendi atasını içki içtiği için din düşmanı ilan eden fakat O'nun başlattığı mücadele olmasaydı neler olabileceğine dair hiçbir fikri olmayan bir gençlik yetiştirildi; adına 'Osmanlı torunları' diyen tarihten bîhaber bir nesil türedi. Özellikle "Yeni Osmanlıcılık" oynayan AKP hükümetiyle bu gençliğin sayısı bir hayli arttı. Halife Abdülmecid Efendi, 1920'li senelerde kaleme aldığı yayınlanmamış risalesine, "Osmanlı Devleti'nin çöküşüne sebep olan dertlerin başında, içki gelir. İçki, dinen de yasaklanmıştır ve haramdır. Halife çocuğu olan şehzadeler bunu asla unutamazlar ve unuttukları takdirde hem ilâhî emirlere karşı gelmiş, hem de millete ve Osmanlı hanedanına verilmiş olan hilâfet ile saltanata ihanet etmiş olurlar. İçki içenlerin hilâfette ve saltanatta hiçbir hakları yoktur" sözleri ile başlıyor.Bazı Osmanlı padişahlarına ilişkin değerlendirmeleri, tarihe bakışımızı yeniden gözden geçirmemiz için çok ciddi önem arz ediyor.İkinci Bayezit hakkında; "Ne babasından kendisine kalan büyük devleti idare edebildi, ne de İslâm âleminin çöküşüne, meselâ o zaman İspanya'da yıkılan Emevî Devleti'nin felâketine ve Avrupalıların Müslümanları işkencelerle katletmelerine çare bulup ses çıkartabildi. En nihayet millete karşı vazifelerini yerine getirememesi ve içkiye olan düşkünlüğü yüzünden devletin geleceğinin büyük bir büyük felâket ile karşı karşıya bulunduğunu gören oğlu Yavuz Sultan Selim'in şiddetli müdahalesi ile ezilip bertaraf oldu. Felâketinin başlıca sebebi, içmesi idi" diyen son halife Abdülmecid, İkinci Selim içinse, "sefih bir sarhoş" demekte ve yükselişin durmasını İkinci Bayezid'e bağlamaktadır; "O zamana kadar mağlubiyet bilmeyen Osmanlıların Haçlı donanmasına yenilmeleri üzerine bütün Avrupa'da ilk şenliklerin yapılması, İkinci Selim zamanındadır. İkinci Selim, Kıbrıs şarabı ile sarhoş olan ve hiçbir işe yaramayan başını eski sarayda hamam mermerlerine çarparak parçalamış ve bu suretle lâyık olduğu manevî cezayı görerek vücudunu dünyadan kaldırmıştı. Artık bundan sonra sefahat, işret, şehvet ve israf devri başlamış; felâket yollarına doğru büyük adımlar atılmıştı. Uğranan her çeşit belâ fedâkâr millete yüklenmiş, refah ve saadet uzaklaşmış ve arada bir yüzünü göstermiş ise de, akşam güneşi gibi hemen batıp gitmişti." Üçüncü Murad ve Üçüncü Mehmet hakkında; "Bu iki padişaha, 'Osmanlı Devleti'nin amansız cellâdı' denmesi doğrudur. Her türlü rezaleti icra ederek Osmanlı Devleti'nin azametli saltanatını çöküşe mahkûm etmişlerdir. Üçüncü Mehmed, şehzadelerin kafes arkasında yaşamaları kaidesini de icad etmiştir" diyor. Dördüncü Murad hakkında şu tespiti yapıyor: "Bağdat ve İran seferlerine çıkan iktidar sahibi bu padişah, geleceğin en büyük hükümdarı olmaya namzet iken içtiği rakının kurbanı olmuş; devletin talihini ve geleceğini İbrahim gibi akıl noksanı ve anlayıştan mahrum bir şahsa terk ederek dünyadan çekilmişti."Üçüncü Ahmed için ise, "Devletin en hassas zamanlarını Lâle Devri'ne çevirerek bütün milleti zevk ve sefahatle mest etti, günlerini, Sâdâbâd safâları ile geçirdi. Fırsatlar elden kaçtı, zira padişahın eğlenceden başını kaldırıp devletin ufkunu görmeye zamanı yoktu; baksa bile görmek için bir kabiliyeti de bulunmuyordu. Sefahat kendisini tamamen ele geçirmişti. Çıkan bir isyan neticesinde saltanatı Birinci Mahmud'a terk edip başarısız şekilde bir köşeye çekilmeye mecbur oldu" diyor Halife Abdülmecid Efendi. İkinci Mahmud ve Sultan Abdülmecid'in de içki müptelalığı yüzünden öldüğünü söylüyor risalesinde. Sultan Abdülmecid için ayrıca; "Ardında saltanat makamına ve hilâfete namzet dört oğul (Beşinci Murad'ı, İkinci Abdülhamid'i, Sultan Reşad'ı ve Sultan Vahideddin'i kastediyor) bıraktı. Bunların hepsi ard arda tahta geçerek Avusturya sınırından Basra Körfezi'ne uzanan koskoca bir devletin çöküşünün sebebi oldular. Ben, bu dört hükümdarı, tarihin vereceği en şiddetli hükme bırakmakla yetiniyorum" ifadelerini kullanıyor.Tarihe nereden, kimin ya da kimlerin perspektifinden baktığımız çok önemli. Yanlışa yanlış demek, ecdadını kötülemek olarak algılanmamalı. Osmanlı Devleti'nin yanlışlarını dillendirmek 'ecdadını kötülemek' değildir. Nerede, ne gibi yanlışlar yapıldığını bilirsek, geleceğimize o derece yön verebiliriz.
Safa Aktaş / diğer yazıları
- Maneviyat, harbin yarısını kazandırmaya kafi / 22.03.2015
- Dindar Osmanlı(!) / 21.03.2015
- Sırat köprüsü Yavuz Selim'e benzemez / 15.03.2015
- Gaflette ısrar / 24.01.2015
- Bu film hiç bitmeyecek / 20.01.2015
- Kisvenin ardına gizlenenler / 14.12.2013
- Erdoğan'ın edebiyat aşkı! / 01.10.2013
- "Bir gün istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen" / 02.09.2013
- 'Değerin bildiğindir' / 31.08.2013
- Vefa abidesi Aleviler Gurur kaynağımız Atatürk / 17.08.2013
- Dindar Osmanlı(!) / 21.03.2015
- Sırat köprüsü Yavuz Selim'e benzemez / 15.03.2015
- Gaflette ısrar / 24.01.2015
- Bu film hiç bitmeyecek / 20.01.2015
- Kisvenin ardına gizlenenler / 14.12.2013
- Erdoğan'ın edebiyat aşkı! / 01.10.2013
- "Bir gün istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen" / 02.09.2013
- 'Değerin bildiğindir' / 31.08.2013
- Vefa abidesi Aleviler Gurur kaynağımız Atatürk / 17.08.2013