Suriye ABD eliyle karıştırılmaya başladığında, Türkiye'nin komşumuzla ilgili siyasal hedeflerinin başında Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması, bölünmesinin önlenmesi, orada PKK-YPG devletinin engellenmesi, milli menfaatimizeydi. Oysa, bizim ulusal çıkarlarımız, sözde müttefikimiz ABD'nin umurunda değildi. Onun amacı, Suriye'nin parçalanması, bölgenin kendi kontrolüne geçmesi, Türkiye'yi zayıflatacak ve güvenliğini tehlikeye sokacak bir Kürt devletinin kurulması ve nihayetinde büyük İsrail devletinin hayata geçirilmesiydi.
Bugün de değişen bir şey yok. Ancak ABD, Suriye'nin kuzeyinde oluşturulacak tampon bölge için Türkiye ile birlikte hareket etme kararı aldı. Bizim güvenli bölgemiz için güvensiz bir ortak konumundadır ABD. Müşterek harekâtın detayları görüşüle dursun, stratejik ortağımızın güvenilir olmadığını bilelim ve son derece ihtiyatlı hareket edelim. Cumhurbaşkanı, Milli Savunma Bakanı ve Dışişleri Bakanı da aynı kaygıyı taşımakta, ABD'nin Münbiç'teki oyalama taktiğini bu kez de Güvenli Bölge konusunda tekrarlamasına müsaade etmeyeceklerini vurgulamaktadırlar.
Güvenli Bölge Suriye toprakları üzerinde oluşturulacaktır. Derinliği konusunda ABD ile aramızda görüş ayrılığı olup, uzlaşma sağlanamamıştır. Türkiye 32 km olmasında ısrar ederken ABD 15 km derinliği öne sürmektedir.
Anahtar soruyu soralım:
Uluslararası hukuk açısından "Güvenli Bölge" ne anlama gelmektedir ve Türkiye-ABD arasındaki Güvenli Bölge anlaşması hukuken geçerli midir?
Son yıllarda kitlesel sığınma olaylarının artmasına bağlı olarak uluslararası uygulamada karşılaşılan sorun, sığınma arayanların kendi ülkelerinin belli bir kesiminde uluslararası koruma altına alınması konusunda ortaya çıkmaktadır. Güvenli bölge (safety zone or safe haven, zone de securité) adı verilen ve topluca sığınma arayan kişileri kendi ülkelerinde bu tür alanlarda tutarak uluslararası korumadan yararlandırmaya çalışan bu uygulamanın, ülke devletinin bunu kabul etmesi durumunda bir sorun çıkmamasına karşılık, ülke devletine dış müdahale ile zorla böyle bir yöntem kabul ettirildiği takdirde bunun uluslararası hukuka uygunluğu tartışılır. Suriyeli sığınmacıların, Suriye topraklarında oluşturulacak güvenli bölgede tutularak koruma sağlanması hususunda Suriye'nin onayı gerekir ki, Türkiye-ABD arasında varılan güvenli bölge anlaşmasında Suriye'nin izni alınmamıştır. Bu da hukuki sorundur. Güvenli bölgenin kendi topraklarında oluşumunu kabul etmeyen Suriye için izlenmesi gereken hukuki yol Birleşmiş Milletler'in (BM) kararının sağlanmasıdır. Bu konuda bilinen bir örnek var: "Körfez Savaşı" sonrası Iraklı peşmergeler için Kuzey Irak'ta güvenli bölgelerin kurulmuş olması.
Bizim oluşturacağımız Güvenli Bölge için Suriye onay vermediğinden BM'in alacağı kararı beklememiz gerekir. Bu, işin uluslararası hukuk yönü.
Ulusal güvenliğimiz için Suriye topraklarından ülkemize gelebilecek saldırı ya da tehditleri önlemek amacıyla başvurabileceğimiz hukuki yolun adı meşru müdafaadır ki, bugüne kadar da bu yolu kullanarak sınır ötesi harekâtı sürdürmekteyiz.
Ancak meşru müdafaa ile güvenli bölge kavramlarını karıştırmamak gerekir. Meşrû müdafaada tehlikenin geldiği ülkenin rızası söz konusu olamayacağı gibi, BM'in de kararı gerekmez. Zaten meşru müdafaaya cevaz veren bizzat BM Antlaşması'nın kendisidir (madde:51).
Güvenli Bölge için ise, ya Suriye'nin kabulü ya da BM kararı gerekecektir.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023