Bugün öğretmenler günü. Öğretmenlerimi ve öğretmenlerimizi saygı ve hürmetle anıyor, hem siyasiler ve hem de milletimizce kıymetlerinin bir an önce farkına varılmasını temenni ediyorum.
Benim bir gönül öğretmenim vardı. Öyle bir öğretmendi ki hala eğitimine devam ediyor ve edecekte.
Neden gönül öğretmeni, dedim? Çünkü o, insanı 'gönül' olarak tarif etmişti de ondan.
Mevlana'nın; "Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum, ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim. Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi. Ağladım.
Yaşamayı öğrendim. Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim…
Her canlının ölümü tadacağını ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim" dizelerindeki gerçekleri O'ndan öğrendim.
Özetle bana hayatı tattıran adamdı O. Onunla öğrendiğimiz hayatı, onun ile yaşayıp ona kavuşma arzusu ile devam ettiriyoruz.
Onun hayatının özeti ise kulluktu. Hayatının tamamının tek ortak paydası vardı; Allah (c.c) rızası. Bizlerde, ondan öğrenebildiğimizi hayata geçirerek, hayatın tadını alma gayretindeyiz.
'Kulluk' başlığında şöyle diyordu gönül öğretmenim; "Kulluk öyle bir iddia ki, bu iddianın sahibi şunu der; "Bu alemin Hakim-i Mutlak'ı olan bir tek Yaratıcı var. Benim sevdam, O'nadır, benim korkum, O'ndandır. Benim rızkım, O'ndandır. Benim güzelliğim, O'ndandır. Benim her şeyim, O'ndandır…
İşte bu iddia ile Allah'a bağlanmanın adıdır kulluk. Kulluktaki nükte insanın, sahibine olan teslimiyetidir.
Sen, Allah'a itaatle, ibadetle yaklaştıkça, O'nun ismini andıkça, O'na yöneldikçe kalp kapıların açılıyor. Kalbinin kapakçıkları, O'na doğru yöneliyor.
Allah da, O'na yöneldiğin için sana nurani tecellisi ile tecelli ediyor. Ve o tecellilerden O'nu tanıyorsun. Allah'ı severek zikretmeye çalışırsan, O'nu mutlaka tanır ve bilirsin…
Allah'ın ne olduğunu anlaman için maddenin ötesine seni taşıyacak bir gözün, bir kulağın olması lazım.
İbadet, insanın kalp gözünü, kalp kulağını açıyor. Maddenin, aklın ötesi, fizik ötesi dediğimiz, metafizik dediğimiz dünyaya taşınıyorsun. Aksi taktirde kulluk sana bir azap gelir...
Kul, doğduğu andan itibaren Allah'ın arayıştadır. Dikkat ederseniz her çocuk doğduğu zaman ağlar. Amel-i salih ehli olan da dünyayı terk ederken güler.
Biri gelirken ağlıyor, biri giderken gülüyor. Ağlayan, "Eyvah! Ben, O padişahın sarayından bir esarethaneye düştüm" diye ağlarken, gülen de, esarethaneden padişah sarayına gittiği için güler…
İnsan, dünyada geçici bir varlık olduğunu kavrayamazsa, dünyayı ilahlaştırır. Dünyayı ebedi sanır. Asıl maksadını unutur.
İnsanın asıl maksadı Allah'a yürümektir. Allah'ın rızasını kazanmaktır. Bu maksadı unutunca dünya, insanın elinde koskocaman bir put olur. Eğer dünyayı Allah'a yürüyeceği bir zemin olarak kabul ederse, kendisine yürümede imkanlar bahşedilir...
Allah'a kavuşmayı çok istemeliyiz. Ölüm korkusunu yenmenin en güzel anahtarı Allah'a kavuşmayı arzu etmektir.
Can bu bedende oldukça O'nunla olmamız mümkün değildir. Bu tenden bu can çıkacak ki O'nunla olabilelim. Bunun için Allah'a kavuşmayı arzu etmek ölüm korkusunu yok eder.
Cenab-ı Hak bu dünyada bizi deniyor. Ya servet vererek, sıhhat vererek, mevki ve rütbe vererek deniyor. Yada fakirlikle, hastalıkla, sıkıntı ve çileyle deniyor.
Burada bize düşen: Hayırda şükür, şerde ise sabırdır. Cenab-ı Hakka: "Niye beni böyle deniyorsun?" deme hakkımız olmadığı gibi hangisinin hakkımızda hayırlı olduğunu da bilemeyiz.
Bir kul haram ile karşı karşıya geldiğinde, Allah'ın rızasını kazanma istikametinde nefsine hakim olup, o haramdan sakınırsa ibadet yapmış oluyor.
Nasıl, "namaz kılınız", "oruç tutunuz", "zekat veriniz" emrine imtisal edip, namazımızı kılmamız, orucumuzu tutmamız, zekatımız vermemiz bir ibadet ise haramlardan sakının ilahi emrine sarılıp, kaçınmamız da ibadettir.
"İnanıyorum" demek çok ciddi bir iddiadır. İşte bu iddianın ispatı ibadetle mümkün olur. O halde ibadat-u taatı olmayan insanın imanını ispat etmesi zor, belki de imkansızdır. Bu yüzden ibadetlerimizi ihmal etmemeliyiz…
Kulluk itaattir, Allah'a teslimiyettir. Allah'a kullukta ısrar ederseniz adına "mağrifetullah" denen Allah'a olan bilginiz artar. Onunla iletişim kurarsınız. Bu iletişim tabii ki ibadetle olacaktır. Mesela Namaz. "Namaz dinin direğidir." Namaz kılmadan Allah'la irtibatınız hiç mümkün değildir…
Biz ibadetle Rabbimizi tanıyor, benliğimizi ve masivayı unutuyoruz. İnsan, ubudiyetle kendi acziyetini, Cenab-ı Hakk'ın rahmet ve azametini tanımış oluyor. Bunu bilen insan gördüğü hünerleri kime maledecektir? Rabbine maledecektir. O bakımdan hadis-i şerifte "Nefsini bilen Rabbini bilir" buyurulmuştur. Yani biz nefsimizi tanıdığımız ölçüde Rabbimizi tanıyoruz."
Bu yazılanları hatırladıysan gönül öğretmenimiz aynı. İlk kez okuduysan bak öğretmenliğe devam ediyor. Devam edecek…
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025
- ‘Cebrail dua etti, bende amin dedim’ / 30.03.2025
- Boykot, tehdit ve umut / 29.03.2025