On yıllık AKP iktidarı, iç politika, dış politika ve ekonomide sorun üretmeğe devam ediyor. Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu bakan olduktan bu yana dış işlerimiz evlere şenlik.
Suriye Lideri Esad tüm baskılara rağmen ülkeyi terk etmeyeceğini söyleyince, sanki savaş kaçınılmaz duruma gelmiştir. Türkiye’de Suriye’yi 24 saatte hallederiz havasının yerini, savunma telaşı almaya başlamıştır. NATO’dan patriot füzelerinin istenmesi ya da NATO’nun patriot füzelerini dayatmasının anlamı budur. Patriot füzelerinin Türkiye’ye yerleştirilmesi demek olası bir savaşta NATO’nun bu savaşa dâhil olması demektir. Hatta bazı çevreler üçüncü dünya savaşından söz etmeğe başladı bile. Patriot füzeleri ile birlikte Haçlı dünyasının askerleri de ülkemize yerleşmeğe başladı. Bunun zeminini bizzat Sayın Başbakan hazırladı.
Sayın Başbakanımızın “Türkiye toprakları NATO topraklarıdır” sözüdür. Bunun anlamı, olası bir saldırı ya da savaş da Ülkemizi savunamıyoruz siz savunun demektir. NATO kuruluş anlaşmasında NATO toprağı diye bir kavram olmamasına rağmen, Başbakan’ın bu sözü bir acziyettir, Türk milletine hakarettir, oturduğun koltuğu bilmemektir.
Türk devleti bin yıllık tarihi ile büyük bir devlettir. Ancak onu idare eden irade ise o oranda küçüktür. Maalesef Büyük Devlet küçük irade ile karşı karşıyayız. Ülkesini savunamayan Başbakan esmeye gürlemeye devam ediyor.”Biz, Avrupa birliğine yük olmağa değil, yük almağa geliyoruz” diyor. Bir yandan kendi topraklarınızın savunmasını yapamayacak duruma geleceksiniz, diğer taraftan Avrupa Birliğinden yük alacaksınız.
Kendi vatandaşlarına yıllık 3+3 zam önereceksiniz. Daha fazlasını isteyenlere “Biz öncekiler gibi popülist (halk yardakçısı)politika yapmayacağız” diyeceksiniz. Kendi vatandaşlarına vermeği popülist, yabancılara vermeği görev kabul edeceksiniz. Kendi gençlerinizi üniversitelere imtihanla alacaksınız, yani almayacaksınız Suriye’deki terörist çocuklarını imtihansız alacaksınız. Babalarını da kuş sütü ile besleyeceksiniz.
Tıpta bu anlayışa ne denir, bilmiyorum. Sosyologlar biliyorlarsa lütfen bizi bilgilendirsinler.
Arap baharı ile işgal edilen ülkelerde kan gövdeyi götürüyor. Malum medya görmemezlikten geliyor. Siyasetçilerimiz gaflet, delalet ve ihanet içerisinde olaylara kayıtsız kalıyor, hatta İslam ülkelerinin işgaline taraf oluyorlar. Irak, Libya, Tunus ve Mısır’da ölenleri normal göreceksiniz, Suriye’de ölenleri katliam gibi lanse edeceksiniz.
Size bu anlayışı, bu imanı kim verdi? ABD mi? İsrail mi? Bu coğrafyada kim adına görev yapıyorsunuz?
Ülkemizde etnik unsurlar öne çıkarılıyor, azınlıklar desteklenip, kiliseler onarılıyor, hatta sıfırdan kiliseler yapılıyor, siz dinci kimliğinizle “Biz dinlere eşit mesafedeyiz’’ diyeceksiniz.
Bu hazırlık nereye, hangi irade ile yapılıyor. Sizin küçük iradeniz buna yetmez. Bir yandan ülkemizin temel dinamikleri ile oynanıyor. Diğer taraftan İslam dünyası birbirine düşman edilerek, işgal ediliyor. Sen hala “etnik, bölgesel ve dinsel milliyetçiliğe karşıyım” diyorsun. Seni bölmeye, parçalamaya hazırlanıyorlar. Sen kafiyeli cümlelerle cevap veriyorsun. Sen, 23 Nisan’da şiir okuyan çocuk değilsin! Sen, koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletinin başbakanısın. Böyle davranma lüksün olamaz. Çözüm üretemiyorsun, iktidarın ömrünü biraz daha uzatmak için denileni yerine getiriyorsun.
Çözüm için 73 milyon Türk milletini herhangi bir etnik ayırıma tabi tutmadan kucaklamak, İslam dünyasının kardeşliği için, Sünni, Alevi, Caferi, Şii ayırımını reddederek, bir araya gelmektir.
Çaresizlik içinde isen, bu konuda çözümün yoksa 30 yıldan beri Prof. Dr. Haydar Baş’ın önderliğinde yapılan çalışmaları takip etmen işini kolaylaştıracaktır. Tabiî ki yüreğin varsa!
Artık gerçeklerle yüzleşmenin zamanı gelmiş ve geçmektedir.
Suriye Lideri Esad tüm baskılara rağmen ülkeyi terk etmeyeceğini söyleyince, sanki savaş kaçınılmaz duruma gelmiştir. Türkiye’de Suriye’yi 24 saatte hallederiz havasının yerini, savunma telaşı almaya başlamıştır. NATO’dan patriot füzelerinin istenmesi ya da NATO’nun patriot füzelerini dayatmasının anlamı budur. Patriot füzelerinin Türkiye’ye yerleştirilmesi demek olası bir savaşta NATO’nun bu savaşa dâhil olması demektir. Hatta bazı çevreler üçüncü dünya savaşından söz etmeğe başladı bile. Patriot füzeleri ile birlikte Haçlı dünyasının askerleri de ülkemize yerleşmeğe başladı. Bunun zeminini bizzat Sayın Başbakan hazırladı.
Sayın Başbakanımızın “Türkiye toprakları NATO topraklarıdır” sözüdür. Bunun anlamı, olası bir saldırı ya da savaş da Ülkemizi savunamıyoruz siz savunun demektir. NATO kuruluş anlaşmasında NATO toprağı diye bir kavram olmamasına rağmen, Başbakan’ın bu sözü bir acziyettir, Türk milletine hakarettir, oturduğun koltuğu bilmemektir.
Türk devleti bin yıllık tarihi ile büyük bir devlettir. Ancak onu idare eden irade ise o oranda küçüktür. Maalesef Büyük Devlet küçük irade ile karşı karşıyayız. Ülkesini savunamayan Başbakan esmeye gürlemeye devam ediyor.”Biz, Avrupa birliğine yük olmağa değil, yük almağa geliyoruz” diyor. Bir yandan kendi topraklarınızın savunmasını yapamayacak duruma geleceksiniz, diğer taraftan Avrupa Birliğinden yük alacaksınız.
Kendi vatandaşlarına yıllık 3+3 zam önereceksiniz. Daha fazlasını isteyenlere “Biz öncekiler gibi popülist (halk yardakçısı)politika yapmayacağız” diyeceksiniz. Kendi vatandaşlarına vermeği popülist, yabancılara vermeği görev kabul edeceksiniz. Kendi gençlerinizi üniversitelere imtihanla alacaksınız, yani almayacaksınız Suriye’deki terörist çocuklarını imtihansız alacaksınız. Babalarını da kuş sütü ile besleyeceksiniz.
Tıpta bu anlayışa ne denir, bilmiyorum. Sosyologlar biliyorlarsa lütfen bizi bilgilendirsinler.
Arap baharı ile işgal edilen ülkelerde kan gövdeyi götürüyor. Malum medya görmemezlikten geliyor. Siyasetçilerimiz gaflet, delalet ve ihanet içerisinde olaylara kayıtsız kalıyor, hatta İslam ülkelerinin işgaline taraf oluyorlar. Irak, Libya, Tunus ve Mısır’da ölenleri normal göreceksiniz, Suriye’de ölenleri katliam gibi lanse edeceksiniz.
Size bu anlayışı, bu imanı kim verdi? ABD mi? İsrail mi? Bu coğrafyada kim adına görev yapıyorsunuz?
Ülkemizde etnik unsurlar öne çıkarılıyor, azınlıklar desteklenip, kiliseler onarılıyor, hatta sıfırdan kiliseler yapılıyor, siz dinci kimliğinizle “Biz dinlere eşit mesafedeyiz’’ diyeceksiniz.
Bu hazırlık nereye, hangi irade ile yapılıyor. Sizin küçük iradeniz buna yetmez. Bir yandan ülkemizin temel dinamikleri ile oynanıyor. Diğer taraftan İslam dünyası birbirine düşman edilerek, işgal ediliyor. Sen hala “etnik, bölgesel ve dinsel milliyetçiliğe karşıyım” diyorsun. Seni bölmeye, parçalamaya hazırlanıyorlar. Sen kafiyeli cümlelerle cevap veriyorsun. Sen, 23 Nisan’da şiir okuyan çocuk değilsin! Sen, koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletinin başbakanısın. Böyle davranma lüksün olamaz. Çözüm üretemiyorsun, iktidarın ömrünü biraz daha uzatmak için denileni yerine getiriyorsun.
Çözüm için 73 milyon Türk milletini herhangi bir etnik ayırıma tabi tutmadan kucaklamak, İslam dünyasının kardeşliği için, Sünni, Alevi, Caferi, Şii ayırımını reddederek, bir araya gelmektir.
Çaresizlik içinde isen, bu konuda çözümün yoksa 30 yıldan beri Prof. Dr. Haydar Baş’ın önderliğinde yapılan çalışmaları takip etmen işini kolaylaştıracaktır. Tabiî ki yüreğin varsa!
Artık gerçeklerle yüzleşmenin zamanı gelmiş ve geçmektedir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mehmet Garaçoğlu / diğer yazıları
- Akil adamlar projesi ve Sevr / 08.04.2013
- Tarih şuuru ve milli kahramanlarımız / 17.03.2013
- Gerçeklerle yüzleşmek / 22.12.2012
- NATO, Rasmussen ve George Sabra / 01.12.2012
- Çözümün adresi AKP değildir / 07.10.2012
- ABD’nin aracıları / 15.08.2012
- Sayın Başbakan Graham Fuller’i dinle! / 29.07.2012
- ABD açısından AKP iktidarının önemi / 19.07.2012
- Akil ve akılsız adamlar / 26.06.2012
- Tarih şuuru ve milli kahramanlarımız / 17.03.2013
- Gerçeklerle yüzleşmek / 22.12.2012
- NATO, Rasmussen ve George Sabra / 01.12.2012
- Çözümün adresi AKP değildir / 07.10.2012
- ABD’nin aracıları / 15.08.2012
- Sayın Başbakan Graham Fuller’i dinle! / 29.07.2012
- ABD açısından AKP iktidarının önemi / 19.07.2012
- Akil ve akılsız adamlar / 26.06.2012