4 Nisan 1949'da Washington Antlaşması ile kurulan NATO bir kollektif savunma teşkilatı olarak kurulmuştur. Kurucu antlaşmanın üçüncü, dördüncü ve beşinci maddeleri önemlidir. Bu maddelerle üye ülkeler, ortak savunma için güçlerini birleştirmiştir. Herhangi bir üyenin toprak bütünlüğü, siyasî bağımsızlık ve güvenliği tehlikede olduğunda bir araya gelmeyi ve herhangi birine saldırıldığında, bu saldırı hepsine karşı yapılmış bir saldırı olarak kabul etmeyi taahhüt etmişlerdir.
Hiç bir üyenin toprak bütünlüğüne herhangi bir saldırı yapılmamış. Ama NATO Afganistan, Pakistan, Irak, Libya, Suriye gibi ülkelere saldıracak. Yeraltı-yerüstü kaynaklarını elde edecek. Ülkeler işgal edilecek. Ya da BOP kapsamında 22 İslam Ülkesi yeniden dizayn edilecek. Yapacakları bu hukuk dışı uygulamaya da bir kılıf uydurulacaktır.
Bu çerçevede en sinsi ve tartışmalı madde, NATO'nun görev sahasını belirleyen 6. madde devreye sokuluyor. Literatürde "alan-dışılık" kavramıyla yapılan düzenlemeye göre, NATO sadece sınırları antlaşmada açıkça tarif edilen Kuzey Atlantik bölgesinde meydana gelen saldırılara karşı değil, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra "esnek yorum" yöntemiyle sınırların içeriği genişletildi. NATO sınırları bu madde ile ABD’nin keyfine uygun hale getirilmiş. Bu keyfi uygulama ile NATO nerede menfaatlerine uymayan bir ülke varsa oraya müdahale hakkına kavuşmuş oldu! Bu maddeye ne Türkiye ne de bir başka NATO ülkesi itiraz etmedi.
Geniş yetkilerle donatılmış bu NATO’nun Genel sekreteri kural tanımayan Danimarka eski Başbakanı Rasmussen bulunuyor. Bu Rasmussen Suriye’de devletimizin başına bir bela gelirse, Suriye kimyasal silah kullanırsa, sınırlarımızı ihlal ederse bizi koruyacakmış. Hatta sınırımıza Patroit füzeleri yerleştireceklermiş.
Danimarka Başbakanı iken NATO’nun başına gelen Andres Fogh Rasmussen’i Türk Halkı yakından tanıyor. Her şeyden önce kendi döneminde PKK’nın ülkesindeki faaliyetlerine göz yummuş, terör örgütünün Kopenhag’dan televizyon yayını yapmasına izin vermiş. Bu kanal her gün PKK teröristlerinin ekranlarında propaganda yapmalarına izin veriyordu. Türkiye Danimarka’yı defalarca uyardı! Her seferinde Türkiye oyalandı. Teröre göz yummak değil her seferinde terör sonuna kadar destekledi.
Danimarka’da Müslümanları ve Peygamber’i terörist olarak tasvir eden karikatürler Jyllands-Posten adlı gazete tarafından yayınlanmaya başlayınca, Türkiye Danimarka’nın NATO’dan müttefiki ve AB ile adaylık müzakerelerini sürdüren bir ülke olarak, Danimarkalı yetkilileri uyardı! Türkiye ve 10 Müslüman ülke büyükelçileri, Başkan Rasmussen’e imzalı protesto mektubu yolladılar. Ve ondan randevu istediler. Fakat girişimler Rasmussen tarafından kabul görmedi. Türkiye ve Müslümanların arabuluculuğuna ihtiyaç olmadığı söylendi.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Rasmussen’nin başında bulunduğu NATO’nun Suriye’ye müdahale etmesini istiyor. Ancak NATO kendilerinin müdahalesi pahalıya mal olacağını bildiği için başka yöntemlerle çözmek istiyor. Arap Baharı ile Tunus, Mısır, Libya’da istediği sonucu elde edenler, Suriye de başarısız oldular ve bu başarısızlığın faturasını Türkiye’ye kestiler. Bu kapsamda Özgür Suriye Ordusunu devre dışı bırakacak yeni çalışmalar yapıyorlar.
Suriye Muhalifleri ABD’nin desteği ile Katar’ın başkenti Doha’da toplantı. Bu fitne toplantısında Suriye Ulusal Konseyin başına George Sabra getirildi. 41 farklı muhalif grup delegesinden George Sabra’ya 28 oy çıktı. Sabra’nın yardımcılığına ise Müslüman Kardeşler üyesi Muhammed Faruk Tayfur seçildi. Kendisini iyi bir Hıristiyan olarak tanımlayan Sabra, Suriye’de dağınık muhalif grupları Esad rejimine karşı mücadelede bir araya toplamayı ana hedeflerinin olduğunu söyledi. George Sabra, Türkiye’nin devleti, Başbakanı ve milletiyle Suriye’ye desteğini unutmayacaklarını belirtti. Türkiye’yi takdir ettiğini söyleyen Hıristiyan lider George Sabra, Konsey seçimlerinin birlik ve beraberlik dersi içerdiğini ve seçimlerin Esad sonrası Suriye’de düzenlenecek olan yönetimin provası olduğunu vurguladı.
“Müslüman Kardeşler’in, Türkiye, NATO ve AB Devletlerinin bir tespih taneleri gibi Hıristiyan lider George Sabra’nın arkasında dizilmelerini milletimizin takdirine bırakıyorum.
Biz Suriye ile ilgilenirken İsrail Gazze’ye saldırıyor. İsrail’e karşı çıkacak Libya, Irak yok. Suriye’nin durumu malum. Arap Birliği, İslam ülkeleri ve Türkiye Filistin meselesinde samimiyetsiz davranıyor.
Sayın Başbakan Gazze için ABD ve Rusya’dan yardım istiyor. Sizce İsrail ABD’nin onayı olmadan Gazze’ye saldırabilir mi? Ne yapsın Arap Baharı ile komşu ülke kalmayınca yüzünü ABD ve Rusya’ya çevirmek zorunda kaldı.
Çaresizlik içerisinde Sayın Başbakan Türkiye’de protesto edilme tehlikesine karşılık İsrail’e cevap vermek için Mısır’ın yolunu tutuyor. Mısır parlamentosunda konuşurken belli ki topladıkları gençlerle kendini alkışlatıyorlar. Ancak Parlamentoda bulunan ekseriyetinin başı öne eğik çünkü yedikleri naneyi biliyorlar. Ancak son pişmanlık fayda vermez.
Başbakan Erdoğan İsrail Başbakanı Netanyahu’ya: "2012'nin şartları 2008'in şartları gibi değil, hesabını iyi yap" uyarısında bulundu. Yazık İslam Dünyasını ehli salibe mahkûm ettiniz. Yeni bir one minute senaryosu ile karşı karşıya bulunuyoruz. Milletin gazını, almak yapılan oyunları gizlemek için güya İsrail’e sert çıkılıyor. Milletimiz bu oyunlar karşısında dik durma yerine maalesef oyunlara alet oluyor. Bir çuvaldan başka bir çuvala sokuluyor. Bir delikten iki sefer ısırılmaz. Ama bu kaçıncı ısırılma bilmiyorum.
Ayıkmalıyız, ayağa kalkmalıyız, Müslüman’ın kanından canından ve namusundan beslenenlere gerekli dersi vermeliyiz. Türkiye, Ortadoğu, İslam dünyası, kısaca dünya çözümsüzlüğe doğru gidiyor.
Sayın Başbakanın gittiği yol doğru bir yol değil. Sayın Başbakan ya istifa et ya da çözümü olanlarla beraber ol. İslam Dünyası için çözüm Ehl-i Beyt anlayışı ve Ehl-i Beyt’in yolundan gidenlerle beraber olmaktır. Aksi takdirde Allah muhafaza sonumuz ya Irak ya da Libya olur.
Hiç bir üyenin toprak bütünlüğüne herhangi bir saldırı yapılmamış. Ama NATO Afganistan, Pakistan, Irak, Libya, Suriye gibi ülkelere saldıracak. Yeraltı-yerüstü kaynaklarını elde edecek. Ülkeler işgal edilecek. Ya da BOP kapsamında 22 İslam Ülkesi yeniden dizayn edilecek. Yapacakları bu hukuk dışı uygulamaya da bir kılıf uydurulacaktır.
Bu çerçevede en sinsi ve tartışmalı madde, NATO'nun görev sahasını belirleyen 6. madde devreye sokuluyor. Literatürde "alan-dışılık" kavramıyla yapılan düzenlemeye göre, NATO sadece sınırları antlaşmada açıkça tarif edilen Kuzey Atlantik bölgesinde meydana gelen saldırılara karşı değil, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra "esnek yorum" yöntemiyle sınırların içeriği genişletildi. NATO sınırları bu madde ile ABD’nin keyfine uygun hale getirilmiş. Bu keyfi uygulama ile NATO nerede menfaatlerine uymayan bir ülke varsa oraya müdahale hakkına kavuşmuş oldu! Bu maddeye ne Türkiye ne de bir başka NATO ülkesi itiraz etmedi.
Geniş yetkilerle donatılmış bu NATO’nun Genel sekreteri kural tanımayan Danimarka eski Başbakanı Rasmussen bulunuyor. Bu Rasmussen Suriye’de devletimizin başına bir bela gelirse, Suriye kimyasal silah kullanırsa, sınırlarımızı ihlal ederse bizi koruyacakmış. Hatta sınırımıza Patroit füzeleri yerleştireceklermiş.
Danimarka Başbakanı iken NATO’nun başına gelen Andres Fogh Rasmussen’i Türk Halkı yakından tanıyor. Her şeyden önce kendi döneminde PKK’nın ülkesindeki faaliyetlerine göz yummuş, terör örgütünün Kopenhag’dan televizyon yayını yapmasına izin vermiş. Bu kanal her gün PKK teröristlerinin ekranlarında propaganda yapmalarına izin veriyordu. Türkiye Danimarka’yı defalarca uyardı! Her seferinde Türkiye oyalandı. Teröre göz yummak değil her seferinde terör sonuna kadar destekledi.
Danimarka’da Müslümanları ve Peygamber’i terörist olarak tasvir eden karikatürler Jyllands-Posten adlı gazete tarafından yayınlanmaya başlayınca, Türkiye Danimarka’nın NATO’dan müttefiki ve AB ile adaylık müzakerelerini sürdüren bir ülke olarak, Danimarkalı yetkilileri uyardı! Türkiye ve 10 Müslüman ülke büyükelçileri, Başkan Rasmussen’e imzalı protesto mektubu yolladılar. Ve ondan randevu istediler. Fakat girişimler Rasmussen tarafından kabul görmedi. Türkiye ve Müslümanların arabuluculuğuna ihtiyaç olmadığı söylendi.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Rasmussen’nin başında bulunduğu NATO’nun Suriye’ye müdahale etmesini istiyor. Ancak NATO kendilerinin müdahalesi pahalıya mal olacağını bildiği için başka yöntemlerle çözmek istiyor. Arap Baharı ile Tunus, Mısır, Libya’da istediği sonucu elde edenler, Suriye de başarısız oldular ve bu başarısızlığın faturasını Türkiye’ye kestiler. Bu kapsamda Özgür Suriye Ordusunu devre dışı bırakacak yeni çalışmalar yapıyorlar.
Suriye Muhalifleri ABD’nin desteği ile Katar’ın başkenti Doha’da toplantı. Bu fitne toplantısında Suriye Ulusal Konseyin başına George Sabra getirildi. 41 farklı muhalif grup delegesinden George Sabra’ya 28 oy çıktı. Sabra’nın yardımcılığına ise Müslüman Kardeşler üyesi Muhammed Faruk Tayfur seçildi. Kendisini iyi bir Hıristiyan olarak tanımlayan Sabra, Suriye’de dağınık muhalif grupları Esad rejimine karşı mücadelede bir araya toplamayı ana hedeflerinin olduğunu söyledi. George Sabra, Türkiye’nin devleti, Başbakanı ve milletiyle Suriye’ye desteğini unutmayacaklarını belirtti. Türkiye’yi takdir ettiğini söyleyen Hıristiyan lider George Sabra, Konsey seçimlerinin birlik ve beraberlik dersi içerdiğini ve seçimlerin Esad sonrası Suriye’de düzenlenecek olan yönetimin provası olduğunu vurguladı.
“Müslüman Kardeşler’in, Türkiye, NATO ve AB Devletlerinin bir tespih taneleri gibi Hıristiyan lider George Sabra’nın arkasında dizilmelerini milletimizin takdirine bırakıyorum.
Biz Suriye ile ilgilenirken İsrail Gazze’ye saldırıyor. İsrail’e karşı çıkacak Libya, Irak yok. Suriye’nin durumu malum. Arap Birliği, İslam ülkeleri ve Türkiye Filistin meselesinde samimiyetsiz davranıyor.
Sayın Başbakan Gazze için ABD ve Rusya’dan yardım istiyor. Sizce İsrail ABD’nin onayı olmadan Gazze’ye saldırabilir mi? Ne yapsın Arap Baharı ile komşu ülke kalmayınca yüzünü ABD ve Rusya’ya çevirmek zorunda kaldı.
Çaresizlik içerisinde Sayın Başbakan Türkiye’de protesto edilme tehlikesine karşılık İsrail’e cevap vermek için Mısır’ın yolunu tutuyor. Mısır parlamentosunda konuşurken belli ki topladıkları gençlerle kendini alkışlatıyorlar. Ancak Parlamentoda bulunan ekseriyetinin başı öne eğik çünkü yedikleri naneyi biliyorlar. Ancak son pişmanlık fayda vermez.
Başbakan Erdoğan İsrail Başbakanı Netanyahu’ya: "2012'nin şartları 2008'in şartları gibi değil, hesabını iyi yap" uyarısında bulundu. Yazık İslam Dünyasını ehli salibe mahkûm ettiniz. Yeni bir one minute senaryosu ile karşı karşıya bulunuyoruz. Milletin gazını, almak yapılan oyunları gizlemek için güya İsrail’e sert çıkılıyor. Milletimiz bu oyunlar karşısında dik durma yerine maalesef oyunlara alet oluyor. Bir çuvaldan başka bir çuvala sokuluyor. Bir delikten iki sefer ısırılmaz. Ama bu kaçıncı ısırılma bilmiyorum.
Ayıkmalıyız, ayağa kalkmalıyız, Müslüman’ın kanından canından ve namusundan beslenenlere gerekli dersi vermeliyiz. Türkiye, Ortadoğu, İslam dünyası, kısaca dünya çözümsüzlüğe doğru gidiyor.
Sayın Başbakanın gittiği yol doğru bir yol değil. Sayın Başbakan ya istifa et ya da çözümü olanlarla beraber ol. İslam Dünyası için çözüm Ehl-i Beyt anlayışı ve Ehl-i Beyt’in yolundan gidenlerle beraber olmaktır. Aksi takdirde Allah muhafaza sonumuz ya Irak ya da Libya olur.
Mehmet Garaçoğlu / diğer yazıları
- Akil adamlar projesi ve Sevr / 08.04.2013
- Tarih şuuru ve milli kahramanlarımız / 17.03.2013
- Gerçeklerle yüzleşmek / 22.12.2012
- NATO, Rasmussen ve George Sabra / 01.12.2012
- Çözümün adresi AKP değildir / 07.10.2012
- ABD’nin aracıları / 15.08.2012
- Sayın Başbakan Graham Fuller’i dinle! / 29.07.2012
- ABD açısından AKP iktidarının önemi / 19.07.2012
- Akil ve akılsız adamlar / 26.06.2012
- Tarih şuuru ve milli kahramanlarımız / 17.03.2013
- Gerçeklerle yüzleşmek / 22.12.2012
- NATO, Rasmussen ve George Sabra / 01.12.2012
- Çözümün adresi AKP değildir / 07.10.2012
- ABD’nin aracıları / 15.08.2012
- Sayın Başbakan Graham Fuller’i dinle! / 29.07.2012
- ABD açısından AKP iktidarının önemi / 19.07.2012
- Akil ve akılsız adamlar / 26.06.2012