Türkiye’nin suyu belirli güç odakları tarafından kurbağa misali ısıtılıyor. Farkına varsak da varmasak da yolu sonu görünüyor. AKP ve Kurmayları da bu projenin içindedir.
AKP’nin kurulma sürecinde ve sonrasında tam bir tiyatro oynandı. Sayın Recep Tayip Erdoğan yurtiçi ve yurtdışı bir sürü istişarelerde bulundu. Bu istişarelerin bir kısmına uydu. Bir kısmına uymadı. Memleket lehine olanların birçoğuna maalesef uymadı ya da uyamadı. Belki eleştiri ağır olabilir, ama ne anlama geldiğini izah edeceğim.
Rahmetli Özal ile başlayan özelleştirme, AKP ile son sürat yangından mal kaçırırcasına devam etti. Bir devletin elinde olmasa olmaz olan yüzlerce kurum yabancılara peşkeş çekildi. Bahane bu kurumlar zarar ediyordu. Bugün Avrupa’da iflas etti dediğimiz devletlerin hiçbiri bu kurumlarını özelleştirmedi. Çünkü bu kurumlar olmadan devlet olmaz. Bu güç odakları tarafından Türkiye’nin içi boşaltılmış. Ülkemize her an her şeyi yaptırılabilir durumda. Yoksa Arap Baharı’nda bizim işimiz ne? Müslüman ülkeler Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında tek, tek işgal ediliyor ya da yeniden dizayn ediliyor. Baş aktör Türkiye oluyor. Bu güç odakları istiyor biz yerine getiriyoruz. Komşularımızla düşman edildik. Sıfır sorunlu komşuluktan, sıfır komşularımız oldu. Bu Arap açılımı ya da Arap Baharı İsrail’in ABD’nin işine yarıyor.
İçeride kamu ve sivil kuruluşlar bu güç odakların oyununa gelerek: senin adamın, benim adamım misali ile vatandaşlar birbirine düşman edilmiş, ülke adeta işgal konumuna gelmiş, kardeşlik ruhu öldürülmüş, fitne tohumları ekilmiştir. Birlik ve beraberlik ruhunun temelinin atıldığı en mukaddes kurumlarda camide, okulda, kışlada herkes birbirine düşman edildi.
Genelkurmay Başkanı milletin Genelkurmay Başkanı, başbakan milletin başbakanı olmalıdır. Birilerinin başbakanı, birilerinin Genelkurmay Başkanı olmaz. Birilerinin bakanı olmaz.
Yabancı ajanlar bu kurumlarda cirit atmaktadır. Önce Kürt sorunu; tutmayınca, Milli Birlik ve Beraberlik Projesi oldu. Kardeş kardeşe düşman edildi. Ülke bölünmenin eşiğine getirildi. Ülkede kan gövdeyi götürüyor. Son bir ayda verdiğimiz şehit sayısı belli değil.
Daha önce bu sütunlarda yazdım. Aslanı çakala boğdurmak istiyorlar. Ama siz aslandan yana mısınız, yoksa çakaldan yana mısınız? Duruşunuz çakaldan yana görünüyor. Önce bu imajınızı düzeltmelisiniz.
Birileri istiyor diye milli birlik ve beraberlik olmaz. Bu konuda çalışmak ister, hazırlık ister. Her şeyden önce liyakat ister.
Milli Birlik ve Beraberlik konusunda samimisiniz? Samimi iseniz bu konuda örnek alınacak şahsiyetler var.
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş 1983 yılında başlayarak ülkenin her köşesini dolaşarak milli birlik ve beraberlik konferanslarını verdi. O gün böyle bir tehlike yoktu. Ancak 30 yıl sonrasını görerek, sadece Allah’a hesap verme mantığı ile görevini ifa etti, önlem almağa çalıştı. O gün verdiği konferansları gittiği ilin, ilçenin, kasabanın en üst düzey yöneticileri takip ediyordu. O gün Haydar Baş’ı dinlemeyenler bugün dinlesinler. Çünkü ateş bacayı sardı.
Bugün tartışılan konu terör nasıl önlenir müzakere ile mi, yoksa mücadele ile mi? Terör nasıl ortaya çıktı? Bu terörün arkasında kim var? İktidar mensuplarına sorarsanız Suriye var, diyorlar. Çünkü ABD diyemiyorlar. AB diyemiyorlar. İsrail diyemiyorlar. Ey iktidar meczupları! Bu teröristlerin elindeki silahlarların markası ne? Yoksa onlar da Suriye malımı?
Yıl 1990 Ağustos Birinci Körfez Savaşı başlangıcı Prof. Dr. Haydar Baş, “burada asıl hedef Türkiye’dir. Irak’ı bölecekler. Kürdistan’ı kuracaklar ve Türkiye’yi ona hami yapacaklar” demişti. O gün burun kıvıranlar bugün şehitlerimize üzülmeğe ve ağıt yakmağa hakkı yoktur. Çünkü onlar burunların uçunu göremeyen gaflet, dalalet, hatta ihanet içerisinde bulunanlardır.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak tarih Prof. Dr. Haydar Baş’ı hiç yanıltmadı hep haklı çıkardı. Bize düşen görev bu gerçeklerle yüzleşmektir. Bu hakikati kabul etmektir.
İstesek de istemesek de çözümün adresi Prof. Dr. Haydar Baş ve O’nun kaleme aldığı Milli Ekonomi Modeli’ndedir. Buradan geriye dönüş yok.
Şu ilahi gerçek de bilinsin: “Bela geldikten sonra dua kapıları kapanır.”
Bu bağlamda Sayın Başbakan’a önerimiz çalışma arkadaşlarını gözden geçirsin. Gerçekten bu devleti, bu milleti sevenlerle işbirliği yapsın. Ağzı dualı İnsanlara sırtını çevirmesin. Tövbe kapıları kapanmadan tövbe, dua kapıları kapanmadan dua etsin.
On yıllık AKP iktidarı sonunda iyiye giden hiçbir şey yoktur. Yol, kanalizasyon yapmakla bu ülke düzelmez.
Bu nedenle çözümün adresi AKP değildir. Çözüm Milli Ekonomi Modeli’ndedir. Prof. Dr. Haydar Baş’ın ortaya koyduğu: milli beraberlik ruhunda, Ehl-i Beyt anlayışındadır. Kardeşlik budur, bahar ise bundadır. En önemlisi de Allah’ın (cc) rahmeti buradadır.
Yaptığımızı bilelim. Birbirimizi kandırmayalım.
AKP’nin kurulma sürecinde ve sonrasında tam bir tiyatro oynandı. Sayın Recep Tayip Erdoğan yurtiçi ve yurtdışı bir sürü istişarelerde bulundu. Bu istişarelerin bir kısmına uydu. Bir kısmına uymadı. Memleket lehine olanların birçoğuna maalesef uymadı ya da uyamadı. Belki eleştiri ağır olabilir, ama ne anlama geldiğini izah edeceğim.
Rahmetli Özal ile başlayan özelleştirme, AKP ile son sürat yangından mal kaçırırcasına devam etti. Bir devletin elinde olmasa olmaz olan yüzlerce kurum yabancılara peşkeş çekildi. Bahane bu kurumlar zarar ediyordu. Bugün Avrupa’da iflas etti dediğimiz devletlerin hiçbiri bu kurumlarını özelleştirmedi. Çünkü bu kurumlar olmadan devlet olmaz. Bu güç odakları tarafından Türkiye’nin içi boşaltılmış. Ülkemize her an her şeyi yaptırılabilir durumda. Yoksa Arap Baharı’nda bizim işimiz ne? Müslüman ülkeler Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında tek, tek işgal ediliyor ya da yeniden dizayn ediliyor. Baş aktör Türkiye oluyor. Bu güç odakları istiyor biz yerine getiriyoruz. Komşularımızla düşman edildik. Sıfır sorunlu komşuluktan, sıfır komşularımız oldu. Bu Arap açılımı ya da Arap Baharı İsrail’in ABD’nin işine yarıyor.
İçeride kamu ve sivil kuruluşlar bu güç odakların oyununa gelerek: senin adamın, benim adamım misali ile vatandaşlar birbirine düşman edilmiş, ülke adeta işgal konumuna gelmiş, kardeşlik ruhu öldürülmüş, fitne tohumları ekilmiştir. Birlik ve beraberlik ruhunun temelinin atıldığı en mukaddes kurumlarda camide, okulda, kışlada herkes birbirine düşman edildi.
Genelkurmay Başkanı milletin Genelkurmay Başkanı, başbakan milletin başbakanı olmalıdır. Birilerinin başbakanı, birilerinin Genelkurmay Başkanı olmaz. Birilerinin bakanı olmaz.
Yabancı ajanlar bu kurumlarda cirit atmaktadır. Önce Kürt sorunu; tutmayınca, Milli Birlik ve Beraberlik Projesi oldu. Kardeş kardeşe düşman edildi. Ülke bölünmenin eşiğine getirildi. Ülkede kan gövdeyi götürüyor. Son bir ayda verdiğimiz şehit sayısı belli değil.
Daha önce bu sütunlarda yazdım. Aslanı çakala boğdurmak istiyorlar. Ama siz aslandan yana mısınız, yoksa çakaldan yana mısınız? Duruşunuz çakaldan yana görünüyor. Önce bu imajınızı düzeltmelisiniz.
Birileri istiyor diye milli birlik ve beraberlik olmaz. Bu konuda çalışmak ister, hazırlık ister. Her şeyden önce liyakat ister.
Milli Birlik ve Beraberlik konusunda samimisiniz? Samimi iseniz bu konuda örnek alınacak şahsiyetler var.
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş 1983 yılında başlayarak ülkenin her köşesini dolaşarak milli birlik ve beraberlik konferanslarını verdi. O gün böyle bir tehlike yoktu. Ancak 30 yıl sonrasını görerek, sadece Allah’a hesap verme mantığı ile görevini ifa etti, önlem almağa çalıştı. O gün verdiği konferansları gittiği ilin, ilçenin, kasabanın en üst düzey yöneticileri takip ediyordu. O gün Haydar Baş’ı dinlemeyenler bugün dinlesinler. Çünkü ateş bacayı sardı.
Bugün tartışılan konu terör nasıl önlenir müzakere ile mi, yoksa mücadele ile mi? Terör nasıl ortaya çıktı? Bu terörün arkasında kim var? İktidar mensuplarına sorarsanız Suriye var, diyorlar. Çünkü ABD diyemiyorlar. AB diyemiyorlar. İsrail diyemiyorlar. Ey iktidar meczupları! Bu teröristlerin elindeki silahlarların markası ne? Yoksa onlar da Suriye malımı?
Yıl 1990 Ağustos Birinci Körfez Savaşı başlangıcı Prof. Dr. Haydar Baş, “burada asıl hedef Türkiye’dir. Irak’ı bölecekler. Kürdistan’ı kuracaklar ve Türkiye’yi ona hami yapacaklar” demişti. O gün burun kıvıranlar bugün şehitlerimize üzülmeğe ve ağıt yakmağa hakkı yoktur. Çünkü onlar burunların uçunu göremeyen gaflet, dalalet, hatta ihanet içerisinde bulunanlardır.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak tarih Prof. Dr. Haydar Baş’ı hiç yanıltmadı hep haklı çıkardı. Bize düşen görev bu gerçeklerle yüzleşmektir. Bu hakikati kabul etmektir.
İstesek de istemesek de çözümün adresi Prof. Dr. Haydar Baş ve O’nun kaleme aldığı Milli Ekonomi Modeli’ndedir. Buradan geriye dönüş yok.
Şu ilahi gerçek de bilinsin: “Bela geldikten sonra dua kapıları kapanır.”
Bu bağlamda Sayın Başbakan’a önerimiz çalışma arkadaşlarını gözden geçirsin. Gerçekten bu devleti, bu milleti sevenlerle işbirliği yapsın. Ağzı dualı İnsanlara sırtını çevirmesin. Tövbe kapıları kapanmadan tövbe, dua kapıları kapanmadan dua etsin.
On yıllık AKP iktidarı sonunda iyiye giden hiçbir şey yoktur. Yol, kanalizasyon yapmakla bu ülke düzelmez.
Bu nedenle çözümün adresi AKP değildir. Çözüm Milli Ekonomi Modeli’ndedir. Prof. Dr. Haydar Baş’ın ortaya koyduğu: milli beraberlik ruhunda, Ehl-i Beyt anlayışındadır. Kardeşlik budur, bahar ise bundadır. En önemlisi de Allah’ın (cc) rahmeti buradadır.
Yaptığımızı bilelim. Birbirimizi kandırmayalım.
Mehmet Garaçoğlu / diğer yazıları
- Akil adamlar projesi ve Sevr / 08.04.2013
- Tarih şuuru ve milli kahramanlarımız / 17.03.2013
- Gerçeklerle yüzleşmek / 22.12.2012
- NATO, Rasmussen ve George Sabra / 01.12.2012
- Çözümün adresi AKP değildir / 07.10.2012
- ABD’nin aracıları / 15.08.2012
- Sayın Başbakan Graham Fuller’i dinle! / 29.07.2012
- ABD açısından AKP iktidarının önemi / 19.07.2012
- Akil ve akılsız adamlar / 26.06.2012
- Tarih şuuru ve milli kahramanlarımız / 17.03.2013
- Gerçeklerle yüzleşmek / 22.12.2012
- NATO, Rasmussen ve George Sabra / 01.12.2012
- Çözümün adresi AKP değildir / 07.10.2012
- ABD’nin aracıları / 15.08.2012
- Sayın Başbakan Graham Fuller’i dinle! / 29.07.2012
- ABD açısından AKP iktidarının önemi / 19.07.2012
- Akil ve akılsız adamlar / 26.06.2012