Geçtiğimiz hafta Gadir-i Hum Günü'nün 1389. yıldönümünü idrak ettik.
Gadir-i Hum, bildiğimiz gibi, Peygamberimizin İmam Ali'yi Kendinden sonraki halife, imam, idareci, ümmetin işlerinin halledileceği bir merci olarak ilan etmesi olayıdır.
Peygamberimizin Gadir Günü verdiği hutbe İslam tarihinde Gadir-i Hum Hutbesi olarak geçer.
Hutbe çok büyük hikmetler içermektedir. Ancak en önemli kısmı şudur ki:
Peygamberimiz, "Ali Benden sonra sizin imamınız, önderiniz, halifenizdir. Benden sonra da imamet makamı kıyamete kadar O'ndan olan evlatlarımın yani Benim neslimin hakkıdır" buyurmuştur. (Hutbenin tamamı için, Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Ali eseri)
Gadir Günü ümmetin hem manevi hem de maddi işleri bir teminat altına alınmış oldu, yani manevi önderlik ve siyasi anlamdaki idarecilik toplu olarak Hz. Ali'ye ve O'ndan olan peygamber nesline emanet edildi.
Bu o kadar önemli bir meseledir ki, Allahü Teala; "Ey Resulüm! Sana indirileni tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan peygamberliğini ifa etmemiş gibi olursun" (Maide, 67) buyurmak suretiyle bu konunun önemini işaret etmişti. (Burada kastedilen imam Ali'nin hilafetinin ilanıdır.)
Peygamberimiz daha önce birçok kez "Ali canlı Kur'an'dır" buyurmuştur.
Yine peygamberimiz buyurmuştur ki: "Kur'an Ali ile, Ali de Kur'an iledir."
Yani imam Ali, Kur'an'ın manevi sırlarına vakıf bir irşad makamı olduğu gibi, Kur'an'da sınırları çizilen ahkam hükümlerinin (yani miras, evlenme, boşanma, cezalar vs) uygulama hakkına sahip olan devlet başkanı olarak da Gadir Günü ilan edildi.
Fakat daha sonra manevi önderlik ile siyasi liderliğin arası ayrıldı. Ümmetin idarecilik hakkı Allah Resulü tarafından kesin bir şekilde tayin edilmiş olan Hz. Ali'den alındı.
Böylece; Hz. Fatıma'nın beyan ettiği gibi "vahiy asıl noktasından uzaklaştırıldı, başkasının devesi damgalanmış oldu."
Esasen Resulullah maddi ve manevi idareciliği bir bütün olarak Hz. Ali'ye devretmiş ve bunu kesin bir emir olarak tayin ve ilan etmişti.
Peki, sonra ne oldu?
Hilafet bir saltanata dönüştü. İdarecilik hakkı bir saltanat halini aldı. Hz. Ali'nin ifadesiyle, "elden ele dolaştı."
Zaten Resulullah bunu hutbenin bir yerinde beyan ediyor ve "Benden sonra çok yakında imameti padişahlık olarak zulüm ve zorbalık olarak alacaklardır" buyuruyor. (Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Ali, sayfa 366)
İdarecilik bir saltanata dönüşürken, manevi ikaz ve irşad makamı 12 imamla birlikte devam etti.
İmam Ali, hicretten 23 yıl önce dünyaya geldi. İmam Mehdi ise hicretin 255. yılında doğdu.
Yani ilk imam olan Hz. Ali ile, son imam olan İmam Mehdi'nin zamanı arasında geçen hemen hemen 260 yıllık dönemde Ehl-i Beyt imamları ümmetin manevi olarak yetişmesini sağladı. Maddi ilimlerin gelişmesinin önünü açtılar. Özellikle İmam Cafer Sadık'ın yaşadığı dönem, İslam'ın matematik, tıp, astronomi, eczacılık, fitoterapi, kelam, felsefe, sosyoloji, hukuk vs. bir çok konuda zirve yaptığı dönemdir. (Konunun ayrıntıları için Prof. Dr. Haydar Baş'ın İmam Cafer eserine bakılabilir.)
Emevi ve Abbasilerin baskı rejimlerine rağmen imamlar her türlü ilmi gelişmeye imza attılar. Yetiştirdikleri öğrencilerle ve kaleme alınan eserlerle daha sonra Batılı ilim adamlarına temel oluşturdular.
İmamlardan sonra İslam dünyasında yer yer birkaç istisna görülmekle beraber -ki bunlar da Ehl-i Beyt imamlarının bıraktığı ilmi hazineyi takip etmeye çalışanlardır- ilmi hiçbir uyanış olmamıştır.
Bu dönem aynı zamanda insan yetiştirmeye yönelik manevi bir eğitim dönemiydi. 12 imamdan hiç biri mevcut baskıcı idarelerle savaşma yoluna gitmeyip insanı eğitme ve yetiştirme işine odaklanmışlardı.
Yani Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın da davasının temelini oluşturan "iman ve insan" meselesini esas aldılar. Ehl-i Beyt'in haklılığını anlattılar. Manen yetişmiş, güzel ahlak sahibi insanı oluşturmaya uğraştılar.
Çünkü toplumları oluşturan ve ayakta tutan Allah'ı ve nefsini bilen, sabır, şükür, kanaat, tevazu, iffet, haya, cömertlik gibi vasıflara sahip insanı yetiştirmek asıl meseledir.
Siyasi anlamda ise İslam dünyası en parlak yıllarında bile aslında gerçek anlamda Allah Resulü'nün işaret ettiği idare şeklini uygulamayı başaramadı. Gelenek, görenek, örf, adet, anane ve kısmen İslami hükümlerle harmanlanmış farklı idare şekilleri benimsediler. Kafa karışıklığından, idari sıkıntı ve problemlerden, kaostan, zulümden ve başka milletlerin kuklası olmaktan kurtulamadılar.
Çünkü Allah Resulü'nün ifade ettiği adalete dayanan idare şeklinin kullanım kılavuzu Ehl-i Beyt'tir. Bu hak ve yetki Gadir-i Hum Günü, Hz. Ali ve evlatlarına verilmişti. Bu emir aslında çağlar ötesini ve tüm insanlığı kapsayan evrensel bir hitaptır.
Son sözlerimiz Allah Resulü'nün Gadir Hutbesi'nden:
"Ey insanlar! Ben hilafet emrini kıyamet gününe kadar neslime emanet ediyorum. Ben tebliğ etmekle görevli olduğum şeyi tebliğ ettim ki burada hazır olan ve olmayan, dünyaya gelen ve gelmeyen, herkese hüccet olsun. O halde kıyamet gününe kadar burada hazır olanlar olmayanlara ve babalar çocuklarına ulaştırsın."
Resulullah'a ve O'nun pak Ehl-i Beyt'ine salat ve selam olsun!
- GADİR-İ HUM… / 01.08.2021
- İnsan hakları ve Ehl-i Beyt’in duruşu / 19.03.2021
- Papa’nın Irak ziyareti ve doğru adreste buluşmak / 09.03.2021
- Yeni Osmanlıcılık ve eski planlar / 20.03.2018
- Malthus ve sömürgecilik / 02.01.2018
- Dünya Filistin'e karşı neden tepkisiz? / 29.12.2017
- Ortadoğu üzerindeki büyük proje / 26.12.2017
- Tarımın geldiği nokta / 22.12.2017
- Ekonomi insan içindir / 21.12.2017