Bugün biraz Nasreddin Hoca ile dimağımız tatlansın istiyorum.
Nüktelerine geçmeden önce de kendisiyle ilgili birkaç gerçeğin altını çizeceğim.
Nasreddin Hoca'yı, her ne kadar nükte ve fıkralarıyla biliyor isek de; gerçekte o, devrinin yüce erenlerinden biridir.
Hoca Nasreddin (v: h. 683/m.1284), Anadolu Selçuklu devrinin Hak dostlarındandır.
Nasreddin Hoca'nın mürşidi ise büyük veli Seyyid Mahmud Hayranî'dir.
Seyyid Hayranî, Horasan erenlerindendir.
Seyyid Mahmud Hayrânî'nin Sulucakaraöyük'e gelerek üç yüz dervişiyle birlikte Hünkâr Hacı Bektaş Veli'ye intisab ettiği belirtilmektedir (Gelibolulu Mustafa Âlî Efendi, Kitâbü't-Târîh-i Künhü'l-Ahbâr, s. 96, Haz.: A.Uğur ve diğerleri, Erciyes Ünv. Yay.)
Köprülüzâde Mehmed Fuad'a göre, Nasreddin Hoca, m.1237-38'de, Akşehir'de büyük şöhret kazanan Seyyid Mahmud Hayrânî ve Seyyid Hacı İbrahim Sultan'a intisab etmek için, babasından devraldığı karye imamlığını Mehmed adlı bir halifesine terk ederek Akşehir'e hicret eder (Köprülüzâde Mehmed Fuad, Nasreddin Hoca, s. 9, Kanaat Kütbhn., İstanbul 1918; S. Sakaoğlu, -A. B. Alptekin, Nasreddin Hoca, s.33, AKM Yay.).
Hoca Nasreddin'in mürşidi Seyyid Mahmud Hayranî, aynı zamanda Balkanların tahta kılıçlı fatihi ve Sarı Saltuk Baba lakabıyla tanınan gönüller sultanı Seyyid Muhammed Buhari (v: h. 697/m.1298) hazretlerini tasavvuf deryasına çeken büyük velidir.
Rivayete göre, Sarı Saltuk Baba, Akşehir'de çobanlık ederken, erenlerden Seyyid Mahmud Hayrânî'ye rastlar. Seyyid Hayrânî ondan biraz süt ister. Sarı Saltuk'un verdiği sütü içip kalanını ona uzatır. Sarı Saltuk, bu sütü içtikten sonra erenlere karışır (Ahmed b. Lütfullah, Câmiü'd-Düvel / Selçuklular Tarihi II, s. 110, İzmir 2001).
Bu bağlamda Kırım'da ve Rumeli'de Tatarları Müslüman yapan Akşehirli bir gazi mürşid/alp eren olarak kabul edilen Sarı Saltuk, Seyyid Mahmud Hayrânî'ın halifesi olarak zikredilir (A. Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, s. 269, Enderun Kitabv.).
Hünkar Hacı Bektaş Veli, Seyyid Mahmud Hayrani, Sarı Saltuk Baba, Seyyid Hacı İbrahim Sultan ve Hoca Nasreddin aynı devrin mana ve gönül sultanlarıdır.
Bu erenlere zaman zaman değineceğim, inşallah. Şimdilik bu kadarla yetinerek Hoca Nasreddin'ın hikmet yüklü fincancının katırları nüktesi ile bitireyim.
Hoca, zifiri karanlık bir gecede mezarlıktan geçerken aniden ayağı kayar ve eski bir mezarın içine düşer.
O anda aklına, geceyi orada bir ölü gibi geçirerek sual meleklerini (Münker-Nekir melekleri) görme fikri gelir.
Biraz tefekkür-i mevt yaparım, der.
Hemen mezarın içine kıvrılır, yatar ve beklemeye başlar.
Bir süre sonra zifiri karanlıkta mezarlığa yaklaşmakta olan fincancı kervanından katırların zil ve çıngırak sesleri, katırcıların naraları, homurtular yükselir.
Fincancı kervanı yaklaştıkça karabasan gibi kabristana çöken seslerden korkan Hoca, "herhalde vakit tamam, kıyamet kopuyor" diye kendi kendine söylenip, âlemde olan-bitene şahit olmak üzere mezarın içinden "Bismillah" diyerek doğrulur.
Bir anda, Hoca'yı, mezarın ortasından kalkan yarı çıplak bir öcü olarak gören katırlar ürker. Kervan birbirine girer. Hortlak görmüş gibi her biri bir tarafa dörtnala kaçışan katırlar, bütün yükleri sırtlarından atar, fincanları zayi ederler. Ortalık kıyamet gibi olur.
Aylarca yol sürüp getirdikleri kervanlarındaki bilumum fincanlarının kırıp dökülmesine öfkelenen fincancılar, sağa-sola koşuştururken Hoca'yı yakalarlar:
- Be adam gecenin bir vakti ne yapıyorsun burada, derler.
Hoca, korkudan kekeleyerek:
- Be be ben öbür dünyadan geldim. Bir bakayım burada işler nasıl gidiyor?
Hoca, henüz meramını tamamlayamadan adamlar Hoca'ya basarlar sopayı, bir güzel pataklarlar.
Bin perişan vaziyette eve dönen Hoca'yı, telaşlı hanımı karşılar:
- Eee, anlat bakalım ne bu halin? Öbür dünya nasıl? Ne var, ne yok?
Hoca Nasreddin, biraz vakurlu biraz
üzgün:
- Hiç bir sıkıntı yok? Ta ki fincancı katırlarını ürkütene kadar!
Fincancı katırlarını ürkütmemek deyimi, o gün bugündür Hoca Nasreddin'den miras kalır.
Nüktelerine geçmeden önce de kendisiyle ilgili birkaç gerçeğin altını çizeceğim.
Nasreddin Hoca'yı, her ne kadar nükte ve fıkralarıyla biliyor isek de; gerçekte o, devrinin yüce erenlerinden biridir.
Hoca Nasreddin (v: h. 683/m.1284), Anadolu Selçuklu devrinin Hak dostlarındandır.
Nasreddin Hoca'nın mürşidi ise büyük veli Seyyid Mahmud Hayranî'dir.
Seyyid Hayranî, Horasan erenlerindendir.
Seyyid Mahmud Hayrânî'nin Sulucakaraöyük'e gelerek üç yüz dervişiyle birlikte Hünkâr Hacı Bektaş Veli'ye intisab ettiği belirtilmektedir (Gelibolulu Mustafa Âlî Efendi, Kitâbü't-Târîh-i Künhü'l-Ahbâr, s. 96, Haz.: A.Uğur ve diğerleri, Erciyes Ünv. Yay.)
Köprülüzâde Mehmed Fuad'a göre, Nasreddin Hoca, m.1237-38'de, Akşehir'de büyük şöhret kazanan Seyyid Mahmud Hayrânî ve Seyyid Hacı İbrahim Sultan'a intisab etmek için, babasından devraldığı karye imamlığını Mehmed adlı bir halifesine terk ederek Akşehir'e hicret eder (Köprülüzâde Mehmed Fuad, Nasreddin Hoca, s. 9, Kanaat Kütbhn., İstanbul 1918; S. Sakaoğlu, -A. B. Alptekin, Nasreddin Hoca, s.33, AKM Yay.).
Hoca Nasreddin'in mürşidi Seyyid Mahmud Hayranî, aynı zamanda Balkanların tahta kılıçlı fatihi ve Sarı Saltuk Baba lakabıyla tanınan gönüller sultanı Seyyid Muhammed Buhari (v: h. 697/m.1298) hazretlerini tasavvuf deryasına çeken büyük velidir.
Rivayete göre, Sarı Saltuk Baba, Akşehir'de çobanlık ederken, erenlerden Seyyid Mahmud Hayrânî'ye rastlar. Seyyid Hayrânî ondan biraz süt ister. Sarı Saltuk'un verdiği sütü içip kalanını ona uzatır. Sarı Saltuk, bu sütü içtikten sonra erenlere karışır (Ahmed b. Lütfullah, Câmiü'd-Düvel / Selçuklular Tarihi II, s. 110, İzmir 2001).
Bu bağlamda Kırım'da ve Rumeli'de Tatarları Müslüman yapan Akşehirli bir gazi mürşid/alp eren olarak kabul edilen Sarı Saltuk, Seyyid Mahmud Hayrânî'ın halifesi olarak zikredilir (A. Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, s. 269, Enderun Kitabv.).
Hünkar Hacı Bektaş Veli, Seyyid Mahmud Hayrani, Sarı Saltuk Baba, Seyyid Hacı İbrahim Sultan ve Hoca Nasreddin aynı devrin mana ve gönül sultanlarıdır.
Bu erenlere zaman zaman değineceğim, inşallah. Şimdilik bu kadarla yetinerek Hoca Nasreddin'ın hikmet yüklü fincancının katırları nüktesi ile bitireyim.
Hoca, zifiri karanlık bir gecede mezarlıktan geçerken aniden ayağı kayar ve eski bir mezarın içine düşer.
O anda aklına, geceyi orada bir ölü gibi geçirerek sual meleklerini (Münker-Nekir melekleri) görme fikri gelir.
Biraz tefekkür-i mevt yaparım, der.
Hemen mezarın içine kıvrılır, yatar ve beklemeye başlar.
Bir süre sonra zifiri karanlıkta mezarlığa yaklaşmakta olan fincancı kervanından katırların zil ve çıngırak sesleri, katırcıların naraları, homurtular yükselir.
Fincancı kervanı yaklaştıkça karabasan gibi kabristana çöken seslerden korkan Hoca, "herhalde vakit tamam, kıyamet kopuyor" diye kendi kendine söylenip, âlemde olan-bitene şahit olmak üzere mezarın içinden "Bismillah" diyerek doğrulur.
Bir anda, Hoca'yı, mezarın ortasından kalkan yarı çıplak bir öcü olarak gören katırlar ürker. Kervan birbirine girer. Hortlak görmüş gibi her biri bir tarafa dörtnala kaçışan katırlar, bütün yükleri sırtlarından atar, fincanları zayi ederler. Ortalık kıyamet gibi olur.
Aylarca yol sürüp getirdikleri kervanlarındaki bilumum fincanlarının kırıp dökülmesine öfkelenen fincancılar, sağa-sola koşuştururken Hoca'yı yakalarlar:
- Be adam gecenin bir vakti ne yapıyorsun burada, derler.
Hoca, korkudan kekeleyerek:
- Be be ben öbür dünyadan geldim. Bir bakayım burada işler nasıl gidiyor?
Hoca, henüz meramını tamamlayamadan adamlar Hoca'ya basarlar sopayı, bir güzel pataklarlar.
Bin perişan vaziyette eve dönen Hoca'yı, telaşlı hanımı karşılar:
- Eee, anlat bakalım ne bu halin? Öbür dünya nasıl? Ne var, ne yok?
Hoca Nasreddin, biraz vakurlu biraz
üzgün:
- Hiç bir sıkıntı yok? Ta ki fincancı katırlarını ürkütene kadar!
Fincancı katırlarını ürkütmemek deyimi, o gün bugündür Hoca Nasreddin'den miras kalır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019