ABD'nin Afganistan'a çöreklenme projesi, sadece o yörelere ait tek parçalı yapboz düzeneği değil. 11 Eylül saldırısının ardından oluşan diplomasi mekiğiyle AB ve NATO devletlerinin yanı sıra Rusya, Hindistan, Pakistan ve Özbekistan'ın ikna edilmesi sözkonusu. Her ne kadar politikacılarımız ısrarla görmezlikten gelseler de bu ABD diplomasisi, etrafımızı ateş çemberi ile çevreledi.
ABD'nin Afganistan'daki bombalama gürültüleri arasında Rusya'nın artan Çeçenya katliamı ve ardından Gürcistan'a yönelik ağır baskısı göze çarpmadı bile. Ankara günlerden sonra ayıktı; Rusya'nın Gürcistan üzerindeki baskısı ve sınıra askerlerini yığmasından rahatsızlık duydu. Ne yaparız, ne ederiz, telaşına düştü. Her zaman olduğu gibi işleri arkadan kovalamaya koyulduk.
Yakında aynı telaşa sınır komşumuz Irak konusunda kapılacağımızı öngörmek için herhalde politikacılarımızın başına taş düşmesi lazım. ABD Irak'ı kaşıyor. Şarbonu bahane ediyor, bioterörü öne sürüyor, Ladin bağlantısını ileri atıyor. Bir Allah kulu da çıkıp, hey aziz partner, Irak'a dalmak için Ladin bahanesini öne sürüyorsun, fakat beraber sorti yaptığınız kardeşiniz İngiltere'nin veliaht prensi Charles 11 Eylül saldırısından iki hafta sonra Ladinleri misafir ediyor, Usame'nin kardeşleriyle aynı tastan yiyor ve konutun resmi açıklaması ile bu doğrulanıyor; bu ne hikmettir, demiyor... Ekran arkası gelişmeler ve satır araları, ABD'nin düzeneğinin Afganistan, Pakistan, Çeçenya, Gürcistan, Türkiye, Irak, Kuzey Irak, Kıbrıs ve hatta Ege'mizin dahil olduğu "çok parçalı bir yapboz olduğu" kanaatini her geçen gün kuvvetlendiriyor.
Tüm tarihi misyonumuzu, köklü değerlerimizin bize bahşettiği avantajları bir çırpıda rafa kaldırarak Batı'nın yanında saf tutuğumuz son günlerde bile hala Kıbrıs'ı kaşıyorlar. AB komisyonlarında Türkiye aleyhine düzenlenmiş Kıbrıs raporlarını kabul ediyorlar. Rum kesimini AB'ye sokarak lokmayı tek yutkunuşta götürmek istiyorlar. Fakat politikacılarımız bu hassas noktayı dahi sümenaltına itiyor.
Sağımızda Kuzey Irak ve karton Kürk devletçiği, solumuzda Ege sorunu, yukarıda Rusya'nın 11 Eylül sonrası ABD güdümlü manevraları, aşağıda AB'nin kaşımayı sürdürdüğü Kıbrıs davası... Bütün bunların ülkemizi kuşatan birer ateş çemberi olduğunu kabul etmeyen bir siyasi iradenin "aktif dış stratejiler üretmesi" mümkün değildir.
Etrafımızdaki ateş çemberinin gittikçe daraldığını, ateşin korunun arttığını hisseden yok. Ankara'ya bakıyorsunuz; bizimkiler para derdinde. Başbakan Ecevit, külliyetli dış yardım istiyor. Derviş koşuşturuyor. Global patronlar çok köşeli oynuyor.
Henüz AB tavizlerine karşılık Avrupa Yatırım Bankası'nın (AYB) Türkiye için "bahşettiği" krediler dahi kullanılamıyor. Çünkü AYB'nin kredi şartlarının çıtası, kendi lobilerinin müdavimi olan uluslararası derecelendirme şirketleri tarafından konuyor. Notu onlar veriyor. AYB, Türkiye'den devlet olarak kredi notunun en az BBB, özel sektör için de bu notun A + olmasını istiyor. Bu kredilerden istifade etmek için her türlü tavizi veriyor, yasal düzenlemeleri yapıyoruz; ama bir türlü bu notlara erişemediğimiz için krediler başkalarına kayıyor. Türkiye'ye 2000'de layık görülen tüm kredi miktarı ise 570 milyon Euro; deprem sebebiyle bu düzeye çıkan bu rakam rekormuş.
Ülkeyi bu ekonomik tabloya mahkum ederek çöküşü hızlandırmak bir yana, etraftaki ateş çemberini görmezlikten gelmek tarihi bir vebaldir. Maalesef bu vebale, iktidar ve muhalefetiyle Meclis'teki partilerimizin büyük çoğunluğu ortaktır. Türkiye'nin geleceğinin garantisi milli duruşta ısrarlı samimi kadrolardır. Etrafımızdaki ateş çemberi de ancak bunlarla kırılacaktır. Önümüzdeki seçim bunun sınavı olacaktır.
ABD'nin Afganistan'daki bombalama gürültüleri arasında Rusya'nın artan Çeçenya katliamı ve ardından Gürcistan'a yönelik ağır baskısı göze çarpmadı bile. Ankara günlerden sonra ayıktı; Rusya'nın Gürcistan üzerindeki baskısı ve sınıra askerlerini yığmasından rahatsızlık duydu. Ne yaparız, ne ederiz, telaşına düştü. Her zaman olduğu gibi işleri arkadan kovalamaya koyulduk.
Yakında aynı telaşa sınır komşumuz Irak konusunda kapılacağımızı öngörmek için herhalde politikacılarımızın başına taş düşmesi lazım. ABD Irak'ı kaşıyor. Şarbonu bahane ediyor, bioterörü öne sürüyor, Ladin bağlantısını ileri atıyor. Bir Allah kulu da çıkıp, hey aziz partner, Irak'a dalmak için Ladin bahanesini öne sürüyorsun, fakat beraber sorti yaptığınız kardeşiniz İngiltere'nin veliaht prensi Charles 11 Eylül saldırısından iki hafta sonra Ladinleri misafir ediyor, Usame'nin kardeşleriyle aynı tastan yiyor ve konutun resmi açıklaması ile bu doğrulanıyor; bu ne hikmettir, demiyor... Ekran arkası gelişmeler ve satır araları, ABD'nin düzeneğinin Afganistan, Pakistan, Çeçenya, Gürcistan, Türkiye, Irak, Kuzey Irak, Kıbrıs ve hatta Ege'mizin dahil olduğu "çok parçalı bir yapboz olduğu" kanaatini her geçen gün kuvvetlendiriyor.
Tüm tarihi misyonumuzu, köklü değerlerimizin bize bahşettiği avantajları bir çırpıda rafa kaldırarak Batı'nın yanında saf tutuğumuz son günlerde bile hala Kıbrıs'ı kaşıyorlar. AB komisyonlarında Türkiye aleyhine düzenlenmiş Kıbrıs raporlarını kabul ediyorlar. Rum kesimini AB'ye sokarak lokmayı tek yutkunuşta götürmek istiyorlar. Fakat politikacılarımız bu hassas noktayı dahi sümenaltına itiyor.
Sağımızda Kuzey Irak ve karton Kürk devletçiği, solumuzda Ege sorunu, yukarıda Rusya'nın 11 Eylül sonrası ABD güdümlü manevraları, aşağıda AB'nin kaşımayı sürdürdüğü Kıbrıs davası... Bütün bunların ülkemizi kuşatan birer ateş çemberi olduğunu kabul etmeyen bir siyasi iradenin "aktif dış stratejiler üretmesi" mümkün değildir.
Etrafımızdaki ateş çemberinin gittikçe daraldığını, ateşin korunun arttığını hisseden yok. Ankara'ya bakıyorsunuz; bizimkiler para derdinde. Başbakan Ecevit, külliyetli dış yardım istiyor. Derviş koşuşturuyor. Global patronlar çok köşeli oynuyor.
Henüz AB tavizlerine karşılık Avrupa Yatırım Bankası'nın (AYB) Türkiye için "bahşettiği" krediler dahi kullanılamıyor. Çünkü AYB'nin kredi şartlarının çıtası, kendi lobilerinin müdavimi olan uluslararası derecelendirme şirketleri tarafından konuyor. Notu onlar veriyor. AYB, Türkiye'den devlet olarak kredi notunun en az BBB, özel sektör için de bu notun A + olmasını istiyor. Bu kredilerden istifade etmek için her türlü tavizi veriyor, yasal düzenlemeleri yapıyoruz; ama bir türlü bu notlara erişemediğimiz için krediler başkalarına kayıyor. Türkiye'ye 2000'de layık görülen tüm kredi miktarı ise 570 milyon Euro; deprem sebebiyle bu düzeye çıkan bu rakam rekormuş.
Ülkeyi bu ekonomik tabloya mahkum ederek çöküşü hızlandırmak bir yana, etraftaki ateş çemberini görmezlikten gelmek tarihi bir vebaldir. Maalesef bu vebale, iktidar ve muhalefetiyle Meclis'teki partilerimizin büyük çoğunluğu ortaktır. Türkiye'nin geleceğinin garantisi milli duruşta ısrarlı samimi kadrolardır. Etrafımızdaki ateş çemberi de ancak bunlarla kırılacaktır. Önümüzdeki seçim bunun sınavı olacaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019