Ermeni sorunu Kars (1921) ve Lozan (1923) antlaşmaları ile sona erdi. Hâlâ hak iddiaları varsa, Ermeni tarafı bu hakları Uluslararası Adalet Divanı'na başvurarak arayabilir. Arşiv belgelerine güvenmedikleri için yargı yönteminden çekiniyorlar.
Hukuki dayanakları olmayan Ermeni kanadı lobileri siyasal açıdan "Ermeni soykırımı" iddiasını her fırsatta Türk Ulusu ve Türkiye aleyhine kullanmaktan geri durmuyorlar.
Ermeni lobisinin yoğun kampanyasına karşın "soykırım" tezinin asılsız olduğunun burada altını çizelim.
Bu noktayı açmak için "kaygı duyan bilim insanları" diye kendini tanıtan bir diaspora grubunun açıklamalarına değinelim. ABD ağırlıklı olan bu grubun içinde 40'a yakın "bilim insanı" var; eski bir terör hükümlüsü Türk de bu listenin başında yer alıyor.
Bu "bilim insanları" "soykırım" tezlerine destek olarak 1948 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Soykırım Suçunu Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi'ni referans aldılar. Aslında bu sözleşme, soykırım tezinin ne denli güçsüz olduğunun açık bir göstergesi. Bu kişilere göre Osmanlı İmparatorluğu zamanında Ermenilere uygulanan "toplu kıyım", sözleşmenin 2.maddesindeki soykırım tanımına uyuyor.
Ne var ki 2.madde, soykırım suçunun oluşması için çok önemli iki koşulu ön görüyor: 1) Eylemin kasıtlı olması, 2) Hedeflenen kitlenin belirli bir ulus, etnik grup, ırk ya da dini topluluğa mensup olması.
Sözü geçen "bilim insanları" işlerine gelmediği için bu iki hükmü görmezlikten geldiler.
Osmanlı devlet arşivleri, Ermenilerin 1915 yılında tehcir (zorunlu göç) kararının o insanların ırk, din ve benzeri özellikleriyle ilişkili olmayıp, sadece o yıllarda birçok cephede yürütülmekte olan savaşın askeri gereksinimleri ile ilgili olduğunu kesin belgelerle ortaya koyar. İsyan eden silahlı Ermeni çeteleri düşman güçlerine yardım ve yataklık yapıyor, Osmanlı ordusunu cephe gerisinden sabote ediyordu. Bu durumda hükümetin müdahalesi kaçınılmazdı.
Başka bir deyişle Ermenilerin göçe zorlanma nedeni, onların dinlerinin ya da ırklarının farklılığından değil, savaş zamanında büyük tehlike arz etmelerinden kaynaklandı. Anadolu'nun Batı kısmında yaşayan Ermeniler güvenlik tehdidi oluşturmadıkları için tehcir kararı dışında tutuldular.
1948 BM Soykırım Sözleşmesi'nin 2.maddesi yukarıdaki gerçekler ışığında değerlendirildiğinde, "soykırım" görüşü çökmektedir.
Sözleşmede bir başka önemli hüküm, 6.maddedir. Bu madde, soykırım suçuyla itham edilen kişilerin ya suçun işlendiği ülkede yetkili bir mahkeme tarafından ya da her iki tarafın da kararına saygı duyacağı uluslararası bir ceza mahkemesi tarafından yargılanmasını ve hüküm giymesini öngörmektedir.
"Ermeni soykırımı" hakkında hiçbir mahkeme kararı bulunmamaktadır.
Birinci Dünya Savaşı'nın galiplerinden İngiltere'nin 144 Osmanlı ileri gelenini, Ermenileri öldürmek iddiasıyla kovuşturmak için kurduğu Malta mahkemeleri, tek bir mahkûmiyet kararı çıkartamadı. Sanıklar arasında sadrazam, bakanlar ve ordu komutanları vardı. Deliller -ki Ermeni kaynaklarına dayanıyordu- yargılama için yetersizdi. ABD arşivlerinde de suç kanıtı bulunamadı.
Tüm Malta tutukluları iki yıl süren araştırmalar sonunda serbest bırakıldılar.
Aradan yüzyılı aşkın zaman geçti, birileri hâlâ Ermeni kartını kullanmaya, din sömürüsü yaparak ve bol finansal imkânları kullanarak soykırım propagandasına devam etmektedir.
Bu safsata ile yeni nesiller zehirlenmektedir. Oysa, olumlu ve barışçı bir tutumla ileriye bakma zamanı gelmiş ve geçmektedir.
Hukuki dayanakları olmayan Ermeni kanadı lobileri siyasal açıdan "Ermeni soykırımı" iddiasını her fırsatta Türk Ulusu ve Türkiye aleyhine kullanmaktan geri durmuyorlar.
Ermeni lobisinin yoğun kampanyasına karşın "soykırım" tezinin asılsız olduğunun burada altını çizelim.
Bu noktayı açmak için "kaygı duyan bilim insanları" diye kendini tanıtan bir diaspora grubunun açıklamalarına değinelim. ABD ağırlıklı olan bu grubun içinde 40'a yakın "bilim insanı" var; eski bir terör hükümlüsü Türk de bu listenin başında yer alıyor.
Bu "bilim insanları" "soykırım" tezlerine destek olarak 1948 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Soykırım Suçunu Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi'ni referans aldılar. Aslında bu sözleşme, soykırım tezinin ne denli güçsüz olduğunun açık bir göstergesi. Bu kişilere göre Osmanlı İmparatorluğu zamanında Ermenilere uygulanan "toplu kıyım", sözleşmenin 2.maddesindeki soykırım tanımına uyuyor.
Ne var ki 2.madde, soykırım suçunun oluşması için çok önemli iki koşulu ön görüyor: 1) Eylemin kasıtlı olması, 2) Hedeflenen kitlenin belirli bir ulus, etnik grup, ırk ya da dini topluluğa mensup olması.
Sözü geçen "bilim insanları" işlerine gelmediği için bu iki hükmü görmezlikten geldiler.
Osmanlı devlet arşivleri, Ermenilerin 1915 yılında tehcir (zorunlu göç) kararının o insanların ırk, din ve benzeri özellikleriyle ilişkili olmayıp, sadece o yıllarda birçok cephede yürütülmekte olan savaşın askeri gereksinimleri ile ilgili olduğunu kesin belgelerle ortaya koyar. İsyan eden silahlı Ermeni çeteleri düşman güçlerine yardım ve yataklık yapıyor, Osmanlı ordusunu cephe gerisinden sabote ediyordu. Bu durumda hükümetin müdahalesi kaçınılmazdı.
Başka bir deyişle Ermenilerin göçe zorlanma nedeni, onların dinlerinin ya da ırklarının farklılığından değil, savaş zamanında büyük tehlike arz etmelerinden kaynaklandı. Anadolu'nun Batı kısmında yaşayan Ermeniler güvenlik tehdidi oluşturmadıkları için tehcir kararı dışında tutuldular.
1948 BM Soykırım Sözleşmesi'nin 2.maddesi yukarıdaki gerçekler ışığında değerlendirildiğinde, "soykırım" görüşü çökmektedir.
Sözleşmede bir başka önemli hüküm, 6.maddedir. Bu madde, soykırım suçuyla itham edilen kişilerin ya suçun işlendiği ülkede yetkili bir mahkeme tarafından ya da her iki tarafın da kararına saygı duyacağı uluslararası bir ceza mahkemesi tarafından yargılanmasını ve hüküm giymesini öngörmektedir.
"Ermeni soykırımı" hakkında hiçbir mahkeme kararı bulunmamaktadır.
Birinci Dünya Savaşı'nın galiplerinden İngiltere'nin 144 Osmanlı ileri gelenini, Ermenileri öldürmek iddiasıyla kovuşturmak için kurduğu Malta mahkemeleri, tek bir mahkûmiyet kararı çıkartamadı. Sanıklar arasında sadrazam, bakanlar ve ordu komutanları vardı. Deliller -ki Ermeni kaynaklarına dayanıyordu- yargılama için yetersizdi. ABD arşivlerinde de suç kanıtı bulunamadı.
Tüm Malta tutukluları iki yıl süren araştırmalar sonunda serbest bırakıldılar.
Aradan yüzyılı aşkın zaman geçti, birileri hâlâ Ermeni kartını kullanmaya, din sömürüsü yaparak ve bol finansal imkânları kullanarak soykırım propagandasına devam etmektedir.
Bu safsata ile yeni nesiller zehirlenmektedir. Oysa, olumlu ve barışçı bir tutumla ileriye bakma zamanı gelmiş ve geçmektedir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023