(…dünden devam)
Bilgin insan çok şey bilebilir. Bizim kültürümüzde bunlara âlim denir. Ama bu hayatta çok şey bilmek önemli olmuyor. Önemli olan bildiklerini hayata geçirebilmektir. Buna irfan deniyor. Bu faaliyeti yapabilen de arif oluyor. Arif insanın, bilgenin söyledikleri ile yaptıkları her zaman uyumludur. Bir kimsenin söyledikleri başka, yaptıkları başka ise o kimse belki âlimdir ama arif değildir. Herkese akıl verir ama kendisi uymaz.
Gelelim yukarıda sorduğumuz sorulara;
İnsan doğruyu bildiği halde neden yapamıyor veya yapmıyor? Çünkü insan yaptığı işi sadece düşünce olarak, bilgi olarak biliyor ama düşünceye, bilgiye duygu eklemediği zaman kişi o bildiğinin gereğini yapamıyor.
Düşünceye, bilgiye, duyguyu eklerse o inanış haline dönüyor. İnanışı tekrar ederse o alışkanlık haline dönüyor. Altı ay veya daha fazla tekrar ederse kişilik haline dönüyor. Bilginin bilgelik haline dönüşmesi için onu eyleme dönüşmesi gerekiyor. Bilgelikte büyük fotoğrafı görmek gerekiyor, kuşatıcı olmak lazım. Bütün evreni görerek karar vermek gerekiyor.
Eğitim ve öğretimde sadece mesleki başarıyı değil aynı zamanda sosyal başarıyı ve duygusal beceriyi de öne çıkarmalıyız. Bilen biri olarak öğretmen bildiklerini karşısındakinin aklına dokunarak, yükleyerek verebilir. Ama bunu öğrenen kişi bu bilgileri duygularına kabul ettiremediği sürece bu bilgilerin hükmü bir sınav süresi kadardır. Sınava girer ve bildiklerinin çoğunu sınavdan sonra unutur. Bu sebeple bilgiyi sadece akla yüklemek yetmiyor, aynı zamanda kalbe, duygulara da taşımak gerekiyor. İşte o zaman tam bir öğrenme gerçekleşir. Bu da ancak bildiklerini benimseyen yaşayan, kimlik ve kişilik sahibi hocalar eliyle olur. Hocasında bilginin müşahhas lığını yani uygulanabilirliğini gören öğrenci artık öğrendiğini yaşamaya başlayacaktır.
Bilgelikte kişi yaptığı işi bilmesi, bildiği işi doğru bir şekilde yapması ve daha sonra doğru işi doğru zamanda, doğru yerde, liyakatli doğru insanlarla yapması çok önemli. İlim önemli, irfan boyutu önemli ama yaptığımız işi doğru yerde ve doğru zamanda yapmak çok daha önemli. Bu da işin hikmet boyutudur. Yani bir bina yapıyorsunuz çok da güzel bir bina, ama kuş uçmaz kervan geçmez bir dağın tepesine yapıyorsunuz, kimseye faydası yok. Bilgelikte yapılan işin hikmetini de gözetmek var… Bilmiyorsan bilene soracaksın. Çünkü bilen geçmişin hafızasını biliyor. Yeni kuşaklara bunun aktarılması gerekiyor. Bilgeden tecrübe aktarımı yapılmalı. Öğrenmeye açık olmalıyız.
İrfanı yakalayan Öğretmenler aslında insanın hayatında bir beyin ve kalp cerrahı gibi hassas bir vazife ifa ediyorlar. Öğretmenler minik yaşta aldıkları beyinlere, dimağlara dokunarak geleceğin bilginlerini, kalplere dokunarak geleceğin irfan sahibi bilgelerini ve ariflerini yetiştiriyorlar. Öğretmenlerimiz adeta cevherleri bulup işleyen sarraflardır. Geleceğin nasıl olacağını da irfan sahibi, hikmet sahibi hocalarımızın varlığının çokluğu veya azlığı belirleyecektir. Bu öğretmenlerimize, hocalarımıza verilecek değer aslında geleceğe ve geleceği emanet edeceğimiz nesillere verilmiş olacaktır.
Öğretmenlerimize sözde değil özde değer verelim.
- Bayram, şeker ve ruhsuzluk / 29.03.2025
- Akıl mı aşk mı? İnsanı insan yapan nedir? / 25.03.2025
- Akıl ve inanç: Haritasız yolculuk olur mu? / 22.03.2025
- Ehlibeyt ve Ramazan: Oruç, sadece bir açlık mıdır? / 21.03.2025
- Boğaz kanla dolu, ama geçilmez! / 18.03.2025
- Unutulan hakikat, kaybolan insanlık / 16.03.2025
- İnsanın, insan-ı kâmil olduğu ay: Ramazan / 14.03.2025
- İstiklal’in sesi: Bir milletin ruhuna kazınan marş / 12.03.2025
- İmam-ı Şafi ve Ehl-i Beyt sevgisi: Bir inanç ve ahlak meselesi / 11.03.2025