Bu devlet, bu millet dün tarihe yön verirken bugün maddi, manevi, ekonomik, siyasi olarak bu vahim hale nasıl geldi gibi bir soru sorulsa ilk cevabım, bu ülkede yıllardır insan ihmal edildiği için, insan milli kimlik sahibi yetiştirilmediği için, insan ihmal edildiği için cevabını veririm.
Oysa inancımızın temeli insandır, insan olabilmektir. Yüce Peygamberimiz (s.a.a) ve şerefli soyu Ehl-i Beyt imamları hayatlarını insan yetiştirme üzerine adeta vakfetmiştir ve başarmıştırlar.
Bu elekten geçen insanlar hem manevi olarak özgürlüğü doya doya yaşadıkları gibi hem de maddi ilimlerle (tıp, astronomi, matematik, sosyal bilimler, mimari gibi) insanlığa kapılar açmışlardır.
Tarihimizde hem manevi, hem dünyevi ilimlerde binlerce örnek isim vardır. Batının bugünkü teknolojik ve bilimsel gelişmesini temelinde bizim medeniyetimizin yetiştirdiği ilim ve bilim insanları vardır. Batı, bizim kültürümüzden aldıkları tezlerle, fikirlerle, bilgilerle bu gelişmeyi yakalamışlardır. Bizler ise maalesef aslımıza sahip çıkmadık, kuru kavgalar ile tarihimize utanılacak noktalar koyduk.
Bugün ise çok farklı bir dünya ile karşı karşıyayız. Her tarafımız kuşatılmış. Maddi ve manevi olarak kimlik kaybı yaşıyoruz. Adeta varoluş, yokoluş arasında sıkışıp kalmış vaziyetteyiz. Ama vahimdir ki, bu halimizin bile farkında değiliz.
İnsanların birbirlerine güvensiz, korku dolu hatta kin ile baktığı şu günlerde içimizden bir insan çıktı. Her liderin, insanımıza farklı kültürlerin yörüngelerini vaat ettiği bir ortamda 40 yıldır, "önce insan" diyen bir lider. Bütün fikir, söylem ve icraatlarını "insan" merkezli olarak fikriyata ve fiiliyata geçiren bir lider. Prof. Dr. Haydar Baş çıktı içimizden.
Sayın Baş'ın bu duruşunun kaynağı Kur'an ve Hz. Peygamber'dir. Sayın Baş, Rahmet-el lil-Alemin adlı eşsiz eserinde, Cuma Suresi 2. Ayeti (Kitapsız kimseler arasından, kendilerine ayetleri okuyan, onları arıtan, onlara Kitabı ve hikmeti öğreten bir Peygamber gönderen O'dur. Onlar, daha önce, şüphesiz apaçık bir sapıklık içinde idiler.) örnek göstererek, Hz. Peygamberin en önemli görevinin eğitim ve öğretim olduğunu ifade eder.
Sayın Baş devamında şöyle diyor; "Peygamberin hayatının en büyük bölümü, bu görevde harcanıyordu: Kitabı ve hikmeti öğretmek; nefs ve ruhları onlarla eğitmek?
Çünkü eğitim ve öğretim olmaksızın siyasî, sosyal, iktisadî, askerî ve ahlâkî? Hayatın hiçbir yanının iyi olmasına imkân yoktur.
Bir millet, yolunu gösterecek bir rehber olmayınca mutlaka sapıtır. İşlerinde düzensizlik hüküm sürer. O milletin her ferdi için ayrı istikamet, ayrı bir tutum ve görüş hâkim olur. Böyle bir toplumun veya ferdin başarı göstermesi mümkün değildir?"
Yine bir başka eserinde ise Sayın Baş şu tespiti yapıyordu; "Eğitim bir milletin var oluşudur. Eğer bir millet kendi doneleri, kendi kültür yapısı, siyaset yapısı, medeniyet yapısıyla insanını kendi yararına, menfaatine kazanmazsa o milletin devlet olarak ayakta kalması asla mümkün olamaz."
Sadece Cumhuriyet tarihine baktığımızda birçok lider geldi geçti. Bu devlet, bu millet için faydalı icraatları olan liderlerde vardır.
Amma! Şu da bir gerçektir ki bu millete, Atatürk'ten sonra yol gösterecek çıkmadı. Eğitimde, bilimde hep taklitçiliğe kaçıldı. Teknoloji üretilecek yerde ithal edilme kolaycılığı yapıldı. Hele hele yer altı zenginliklerimiz devlet ve millet yararına kullanılmadığı gibi yabancılara peşkeş çekilmesi aklen izahı mümkün olamayan bir gerçektir.
Diğer yandan Haçlı zihniyetinin ekonomik sömürüsü yanında başlattığı kültür işgali daha vahim sonuçları bugün önümüze koydu.
Bugün yeni eğitim ve öğretim yılı başladı. Bütün evlatlarımıza ve öğretmenlerimize başarılar diliyorum.
Ama sormak istiyorum; Hangi ölçülere göre eğitim verilecek, öğretim yapılacak ve eğitim-öğretimde hedef ne?
Bu soruların cevabı Sayı Baş'ın vurguladığı şu çerçevede gerçekleşmezse ve eğitim gönül dili ile yapılmazsa yarınlar, bugünden de karanlık olacaktır.
Sayın Baş ne diyordu?
"Eğitim bir milletin var oluşudur. Eğer bir millet kendi doneleri, kendi kültür yapısı, siyaset yapısı, medeniyet yapısıyla insanını kendi yararına, menfaatine kazanmazsa o milletin devlet olarak ayakta kalması asla mümkün olamaz."
Başka?
"Akıl insana verilmiş bir araçtır. İnsan, gönüldür, gönül."
Oysa inancımızın temeli insandır, insan olabilmektir. Yüce Peygamberimiz (s.a.a) ve şerefli soyu Ehl-i Beyt imamları hayatlarını insan yetiştirme üzerine adeta vakfetmiştir ve başarmıştırlar.
Bu elekten geçen insanlar hem manevi olarak özgürlüğü doya doya yaşadıkları gibi hem de maddi ilimlerle (tıp, astronomi, matematik, sosyal bilimler, mimari gibi) insanlığa kapılar açmışlardır.
Tarihimizde hem manevi, hem dünyevi ilimlerde binlerce örnek isim vardır. Batının bugünkü teknolojik ve bilimsel gelişmesini temelinde bizim medeniyetimizin yetiştirdiği ilim ve bilim insanları vardır. Batı, bizim kültürümüzden aldıkları tezlerle, fikirlerle, bilgilerle bu gelişmeyi yakalamışlardır. Bizler ise maalesef aslımıza sahip çıkmadık, kuru kavgalar ile tarihimize utanılacak noktalar koyduk.
Bugün ise çok farklı bir dünya ile karşı karşıyayız. Her tarafımız kuşatılmış. Maddi ve manevi olarak kimlik kaybı yaşıyoruz. Adeta varoluş, yokoluş arasında sıkışıp kalmış vaziyetteyiz. Ama vahimdir ki, bu halimizin bile farkında değiliz.
İnsanların birbirlerine güvensiz, korku dolu hatta kin ile baktığı şu günlerde içimizden bir insan çıktı. Her liderin, insanımıza farklı kültürlerin yörüngelerini vaat ettiği bir ortamda 40 yıldır, "önce insan" diyen bir lider. Bütün fikir, söylem ve icraatlarını "insan" merkezli olarak fikriyata ve fiiliyata geçiren bir lider. Prof. Dr. Haydar Baş çıktı içimizden.
Sayın Baş'ın bu duruşunun kaynağı Kur'an ve Hz. Peygamber'dir. Sayın Baş, Rahmet-el lil-Alemin adlı eşsiz eserinde, Cuma Suresi 2. Ayeti (Kitapsız kimseler arasından, kendilerine ayetleri okuyan, onları arıtan, onlara Kitabı ve hikmeti öğreten bir Peygamber gönderen O'dur. Onlar, daha önce, şüphesiz apaçık bir sapıklık içinde idiler.) örnek göstererek, Hz. Peygamberin en önemli görevinin eğitim ve öğretim olduğunu ifade eder.
Sayın Baş devamında şöyle diyor; "Peygamberin hayatının en büyük bölümü, bu görevde harcanıyordu: Kitabı ve hikmeti öğretmek; nefs ve ruhları onlarla eğitmek?
Çünkü eğitim ve öğretim olmaksızın siyasî, sosyal, iktisadî, askerî ve ahlâkî? Hayatın hiçbir yanının iyi olmasına imkân yoktur.
Bir millet, yolunu gösterecek bir rehber olmayınca mutlaka sapıtır. İşlerinde düzensizlik hüküm sürer. O milletin her ferdi için ayrı istikamet, ayrı bir tutum ve görüş hâkim olur. Böyle bir toplumun veya ferdin başarı göstermesi mümkün değildir?"
Yine bir başka eserinde ise Sayın Baş şu tespiti yapıyordu; "Eğitim bir milletin var oluşudur. Eğer bir millet kendi doneleri, kendi kültür yapısı, siyaset yapısı, medeniyet yapısıyla insanını kendi yararına, menfaatine kazanmazsa o milletin devlet olarak ayakta kalması asla mümkün olamaz."
Sadece Cumhuriyet tarihine baktığımızda birçok lider geldi geçti. Bu devlet, bu millet için faydalı icraatları olan liderlerde vardır.
Amma! Şu da bir gerçektir ki bu millete, Atatürk'ten sonra yol gösterecek çıkmadı. Eğitimde, bilimde hep taklitçiliğe kaçıldı. Teknoloji üretilecek yerde ithal edilme kolaycılığı yapıldı. Hele hele yer altı zenginliklerimiz devlet ve millet yararına kullanılmadığı gibi yabancılara peşkeş çekilmesi aklen izahı mümkün olamayan bir gerçektir.
Diğer yandan Haçlı zihniyetinin ekonomik sömürüsü yanında başlattığı kültür işgali daha vahim sonuçları bugün önümüze koydu.
Bugün yeni eğitim ve öğretim yılı başladı. Bütün evlatlarımıza ve öğretmenlerimize başarılar diliyorum.
Ama sormak istiyorum; Hangi ölçülere göre eğitim verilecek, öğretim yapılacak ve eğitim-öğretimde hedef ne?
Bu soruların cevabı Sayı Baş'ın vurguladığı şu çerçevede gerçekleşmezse ve eğitim gönül dili ile yapılmazsa yarınlar, bugünden de karanlık olacaktır.
Sayın Baş ne diyordu?
"Eğitim bir milletin var oluşudur. Eğer bir millet kendi doneleri, kendi kültür yapısı, siyaset yapısı, medeniyet yapısıyla insanını kendi yararına, menfaatine kazanmazsa o milletin devlet olarak ayakta kalması asla mümkün olamaz."
Başka?
"Akıl insana verilmiş bir araçtır. İnsan, gönüldür, gönül."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025