İslam dininin devlete verdiği önemi uzun uzadıya yazmaya gerek yok kanaatindeyim.
Peygamberimizin Hicreti, İslam'ı tebliğ ve Müslümanlara vatan arayışı içindir.
İnancımızda Peygamberlikten sonraki mertebe vatan için verilen candır. Yani şehitliktir.
İslam'ın beş şartından ikisinin yani zekât ve haccın şartları bağımsızlıktır.
Devlet malı kutsaldır ve devletin dini adalettir.
* * *
Türk tarihinde de milletin varlığı, devletin bekası için tam bağımsızlık ve adalet hedefi konulmuştur.
Örneğin Orta Asya Türk devletlerini yöneten kişilere hakan, han, kağan denilirdi. Hakanların yanında boy beylerinden oluşan "Toy" (Kurultay) vardı. Geniş yetkilere sahip olan Kurultay, hükümdara danışmanlık yapardı.
Tarih kitaplarından okuduğum kadarıyla o gün, Hakan ve Hakanı denetleyen Kurultayların (ki, bugün buna meclis, hükümet, devlet başkanı diyoruz) görevleri şu şekilde sıralanıyordu;
Türk milletini ekonomik yönden yüksek bir seviyede, barış içinde hür olarak yaşatmak,
Orduya asker yetiştirmek ve orduyu idare etmek,
Töre adı verilen toplumsal kuralları uygulamak,
Dağınık Türk boylarını toplayıp bir çatı altında beraber olmak,
Meclisi toplantıya çağırıp, yönetmek,
Devlet mahkemesine başkanlık etmek, adaletli olmak ve kanunları uygulamak ve de bütün icraatlarını millete hizmet etmek için yapmak.
Devleti yöneten hakanlar ya da kağanlar töreye (kanunlara) uymadıklarında Tanrı ve halk nezdinde saygınlığını kaybederek iktidardan uzaklaştırılırlardı.
* * *
Gerek Müslüman olmadan önce ve gerekse Müslüman olduktan sonra Türklerin yöneticileri, devlet ve millete hizmet ettikleri, adaleti tesis ettikleri, halkın ekonomik refahını sağladıkları ve de askeri gücünü her daim muhafaza ettikleri sürece tam bağımsız olmuş, üç kıtaya bile hükmetmişlerdi.
Ne zamanki devlet yöneticileri milli ve dini vasıflarını kaybetmişler o zaman hem devletlerini, hem de milletlerini esarete atmışlardır.
Bunun son örneği Osmanlı İmparatorluğu'dur. Üç kıtaya hükmeden Osmanlı hükümdarları, devlet yönetiminde milli ve manevi vasıflarını kaybedince Sevr'i imzalamış ve Anadolu'nun işgaline razı olmuştur.
* * *
Hem milli, hem de dini tarihimizi bilen Atatürk, bu milletin esaret altında yaşayamayacağı gerçeği üzerine Milli Mücadeleyi başlatmıştı.
Önünde çok zor engeller vardı. "Ordu yok dediler, kurulur dedi. Para yok dediler, bulunur dedi. Düşman çok dediler, yenilir dedi. Ve… Bütün dedikleri oldu."
Bağımsız bir ekonominin temelini İzmir İktisat Kongresinde attı. Eğitim hamlesi başlattı. Tarım ve hayvancılık için yapılması gerekenleri hemen devreye koydu.
Sanayi hamlesini başlatarak çok kısa zamanda 40'dan fazla fabrika açtı.
Milli sanayi hamlesi ile de bu ülkede yerli uçak üretildi ve göklere yükseldi.
Kurduğu milli ordu zaten bu vatanın ve milletin şah damarıydı.
Meclisi açtı, cumhuriyeti ilan etti. Yıllardır sömürülen halifelik kurumunu kaldırdı, halifeye atfedilen yetkileri Meclis'e verdi.
İşte o Atatürk, hükümetin (devlet yönetimi ve yöneticisinin) tanımını şöyle yapıyordu:
"Bir hükümet iyi midir, fena mıdır? Hangi hükümetin iyi veya fena olduğunu anlamak için, 'Hükümetten amaç nedir?' bunu düşünmek gerekir. Hükümetin iki hedefi vardır.
Biri milletin korunması, ikincisi milletin refahını temin etmek. Bu iki şeyi temin eden hükümet iyi, edemeyen fenadır." (Atatürk'ün S.D.1I, s. 121)
Bu kriterler etrafında dünkü hükümetleri, bugünkü hükümetleri siz tartıya koyun.
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025
- ‘Cebrail dua etti, bende amin dedim’ / 30.03.2025
- Boykot, tehdit ve umut / 29.03.2025