Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, İngiltere'den yankılanması üzerine halkımızın haberdar olduğu "Hz. Peygamberin sünnetini seleksiyon" çalışmasına dair endişeler yersiz değildir.Bu husustan endişe etmemek, "asıl endişe verici durum" olurdu.Çünkü Diyanet'in "Kur'an Yolu" adlı "tefsir çalışması"ndaki sicili maalesef bozuktur? Söz konusu tefsirdeki Vatikan patentli görüşler ayıklanmadığı veya adı geçen 5 ciltlik telif piyasadan toplatılmadığı müddetçe bu "bozuk sicil" hep var olacaktır.Bu bozuk sicil, "hadis alanındaki" çalışmayı da bağlamaktadır. Yetkililerin beyanına göre zayıf ve mevzu (uydurma) nitelikli hadisler elenerek, yeni bir hadis külliyatı oluşturulacaktır.Bu bağlamda, İslam bilim tarihi ve Hadis Usülü'nun olmazsa olmaz yöntemlerinden olan "cerh ve ta'dil, bu hadis çalışmasının öncüleri ve çalışanları için de bağlayıcı bir usuldur.Cerh; günahkârlık, tedlis (karıştırıcılık), yalancılık gibi sebeplerle bir râvinin, hadis mütehassısları tarafından rivayetlerinin reddedilmesi, ravinin adalet ve zabt yönünden eksikliklerini, zaaflarını tesbit etmek, rivayetlerini iyice tetkik etmek, râviyi, rivâyetin sıhhat ve değerine te'sir edecek noksan sıfatlara nisbet etmektir. Ta'dil ise, bir râviyi rivayetleri kabul olunacak şekilde vasıflandırmak, tanıtmak, râvinin adalet ve zabt sıfatlarını taşıdığına hükmederek rivayetlerinin sıhhatini ortaya koymaktır.Tek bir hadis-i şerifin ravisi (rivayet edeni) bile, bu "cerh ve ta'dil" eleğinden geçirilirken; İslam'ın Kur'an-ı Kerim sonraki ikinci temel kaynağı olan "Hz. Peygamber'in Sünneti"ne dair bütün bir hadis külliyati üzerinde 15 asır sonra işlem yapacak olanlarda böylesi şartların aranamayacağını söylemek, sadece abesle iştigal olmaz, aynı zamanda çok ciddi bir "su-i niyet" göstergesi olur.Bu bağlamda adâlet şartları arasında sayılan İslâm, itikâd, istikamet ve diyanet, sıdk ve mürüvvet, son derece önemlidir. Bu şartların özetle açılımı şöyledir:Gerek ilminde, gerekse amellerinde iman ve İslâm çizgisinde olmaktır. İnanç yönünden sâlim olmaktır. Sâlim bir inanç, itikadın Kur'an ve Sünnet'in beyanlarına uygunluğuyla mümkündür. Bu ise Ehl-i Sünnet ve'l-Cemâat istikametinde olmaktır. İmam Mâlîk ehl-i bid'a'ya mensup kimseden, hiçbir surette hadîs alınamaz kanaatindedir. Ffiilen dînî yaşama esası vardır. Farzları yapması, haramlardan kaçınması diyânetin tamlığını gösterir. Bunlardaki ihmal, terk veya gevşeklik râvinin adaletini cerheder ve rivâyetinin terkine bir sebeb olur. Büyük günahlardan kaçınmak, küçük günahlarda ısrar etmemek anlamında bir takva sahibi olmak gereklidir. Kişinin "adâlet sahibi" sayılabilmesi için, İslâm'dan sonra, ikinci planda aranan vasfı "sıdk"tır. Diğer bir şart ise kişinin ahlâkî yönünü ilgilendirir. Örfen kınanan, hoş karşılanmayan davranışlardan kaçınmaktır. Mahallin geleneklerine, değerlerine, âdetlerine riâyetsizlikler kişinin mürüvvetini zedeler.Bağdâdî, Kifâye'de der ki: "Alimlerden pek çoğu muhaddîs ve şâhidin, dinen mubâh olan birçok şeyden dahi kaçınması gerekir demiştir. Sokakta yiyip içmek, düşüklerle sohbet, yol kenarlarında küçük abdest bozmak (tebevvül), küçük abdest ihtiyacını ayakta gidermek, şakalaşmada ifrât ve mürüvveti zedeleyici kabûl edilen her şey? Bunları yapanın adâleti gider ve şehâdetinin reddi gerekir.İhtiyacı olmadığı halde hadis öğretimi karşılığında ücret alanların rivayetlerine de güvenilmez. Bu adalet sorgulamasının yanı sıra, "metain-i aşere" denilen on noktadan tenkid edilerek ayrı ayrı değerlendirilirler. Bunların beşi "adâlet"i yaralayan, beşi de "zabt"ı yaralayan kusurlardır.Bunlardan biri de "fısk"tır ki, kişinin söz ve fiillerinden küfrü gerektirmeyen bir kısım kötü davranışların sudûrudur. Farzların terki, haramların irtikâbı gibi? Fısk, kişinin adâletini ciddî şekilde örten ve ortadan kaldıran ağır cerhlerden birisidir. Böyle bir kişinin rivayeti münker olarak değerlendirilir.Bir tek hadis rivayeti için bu ve buna benzer onlarca cerh ve ta'dil şartı öngörülüyor. Ne hazindir ki, bugün böylesi bir cerh ve ta'dil eleğinden geçirilmeyen, hatta "tefsir çalışması"nda bizzat gözlemlendiği üzere İslam'ın temel akaid esaslarına ve muamelatına Vatikan Konsili'nin tavsiyelerine göre hiza ve istikamet vermeye kalkışanlara, bütün bir "hadis külliyeti" üzerinde söz hakkı tanınıyor. Bunun ne ilmi, ne de dini hiçbir izahı olamaz.Diyanet bu gidişatından vazgeçerse, gerçekten vazifesini yapmış olacaktır. Diyanet, hadislerden önce kendini ve o hadisler üzerinle işlem yapacak olanları bir "cerh ve ta'dil" e tabi tutsun; kaç kişi kalacak ortada? Müslüman milletimiz, bu kadroyu hele bir görsün... Aksi halde yaptığı işlem elbette "münker" addedilir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019