Dinlerarası Diyalogun kaynak ve maksatlarını anlatmak maksadıyla öncelikle "Dinlerarası Diyalog Vatikan projesidir" adlı bir makale yazmıştık. Yapılan olumlu, olumsuz, eleştirilere ve bazı sorulara yanıt vermek maksadıyla da "Dinlerarası Diyaloga Müslüman'ın bakışı" adlı makale ile konumuza devam etmiştik. Hazır bu konu hakkında yazmaya başlamışken okurlarımızla samimi duygularla sohbet niteliğinde bazı bilgileri paylaşmak istiyorum. Şunu peşinen belirtmekte fayda görmekteyiz; "Dinlerarası Diyalog sapkınlığı ile mücadelemiz hiç bir şahsı, hiçbir camiayı karşımıza alıp düşmanlık beslemek değildir. Diğer makalelerimde de söylediğim gibi İslam itikadına ters düştüğüne inandığımız bu tehlikeli yoldan giden samimi, ancak aldatılmak istenen kimselere Kur'an ve Sünnet çerçevesinde geçekleri göstermek ve haçlı batının önümüze koyduğu bu tuzaktan milletimizi ayıktırmaktır." Gayemizi ortaya koymak için Prof. Dr. Haydar Baş'ın yazdığı özel bir mektuptaki şu ifadeleri aktarmakta fayda görmekteyim: "Malumunuzdur ki, Mü'minlerin birbirlerini sevmeleri, sırat-ı müstakim üzere bulunmaları, varsa noksanlarını telafi edip birbirlerine yardıma olmaları, hakkı tavsiye etmeleri ve gerektiğinde emr-i bi'l ma'rûf nehy-i ani'l-münker yapmaları Hakk'ın emri gereğidir ve bir vecibedir. "Müminler ancak kardeştir" ve kardeşler, birbirine yıkayan iki el gibidirler. Kardeşin kardeş üzerinde hem hakkı hem de sorumluluğu vardır. Eğer bir Mü'min kaderin sevkiyle bir camianın sorumluluğunu taşıyorsa bu sorumluluk, bu vebal daha da artmakta ve önem kazanmaktadır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), "Hepiniz çobansınız ve güttüğünüzden mesûlsünüz" buyurmaktadır. Bu sebepledir ki, birbirimizi lüzum görülen hususlarda aydınlatmak, istişare etmek, varsa bir yanlıştan sakındırmak, üzerimize bir borç olduğu gibi, kardeşlik hukukunun da bir gereğidir." Dinlerarası Diyalog faaliyetleri başladığı ilk zamanlarda Sayın Baş, engin ferasetiyle milletimizi ayıktırmak için çok çaba sarf etmesine rağmen maalesef bir çok din adamı ve kanaat önderi dahil olmak üzere bu mücadelede Onu ve arkadaşlarını yalnız bıraktılar. Zamanla bu faaliyetin milli ve dini bütünlüğümüz üzerinde yaptığı tahribat derinleştikçe bazı kanaat önderleri, din adamları ve aydınlar gerçekleri görmeye başladılar ve vatandaşımızı ayıktırmaya başladılar.Bugün itibariyle Dinlerarası Diyalogun hemen her yönü artık toplumda tartışılmaktadır. Dinlerarası Diyalogun "şartlara uydurulmuş misyonerlik" olduğu milletimiz tarafından anlaşılmaya, yavaş yavaş bazı gazete ve dergilerde, televizyon programlarında ortaya konulmaya başlanmıştır. Bu konudaki mücadelenin fikir babası olan Prof. Dr. Haydar Baş beye millet olarak minnettarız.Meseleye açıklık getirmek maksadıyla Yönümü Arıyorum kitabımızdan birkaç satır aktararak bilgi paylaşımımıza devam delim:"Diyalog uğruna, İslam itikadına sinsi tohumlar ekip yıllarca kimyasını bozmaya çalıştılar. Olayı dışardan seyredenler, "Din, Allah'ın koruması altındadır" deyip seyirci kalırken, Sayın Prof. Dr. Haydar Baş bey daha tehlikenin başlangıcında ciddi ikazlarda bulunmuştu. "Ne olacak bu milletin hâli?", diye sorulduğunda Sayın Baş, "Dinlerarası diyalogun asıl maksadı; millî bütünlüğü sarsmaktır, millî bütünlüğü ortadan kaldırmaktır. Diyalog çalışmaları her ne kadar dinî görülse de esas nedeni millî bütünlüğümüzü, Türk kimliğini tahrip etmektir. Dinlerarası diyalog ülkemizde dinî ve millî bütünlüğümüze öyle zararlar verecek ki, bunu hayal bile edemezsiniz. Tahribat üç aşamalı olacaktır. Önce, kalplerdeki ehl-i kitaba olan sevgisizlik kırılacak, sonra muhiplik (sevgi, muhabbet) dönemi başlayacak, daha sonra da Hıristiyanlaştırma dönemi başlayacaktır. O zaman tahribatın en hızla yayıldığı dönem olacaktır" cevabını vermişti.Tahribatın başlangıcı; önce hahamlı, papazlı iftar yemekleri ile başladı. Adını bile duymadığımız Hıristiyan ve Yahudi din adamlarını milletimizin gündemine soktular. İnsanların düşünce ufuklarına zehirli tohumlar böylece ekildi. Gayr-i Müslim akaidine tepkiler kırıldı, sevgi tohumları ekildi. Toplumun "koruma refleksi" böylece tahrip edilmeye başlandı.Düzenlenen Abant toplantılarıyla insanların gönülleri bulandırıldı, "İbrahimî din" propagandalarıyla zihinler karıştırıldı. "Ilımlı İslam" dediler, "Ehl-i Kitapla ittifak" dediler, yüreklerdeki Tevhit inancını boğmaya çalıştılar. "Akıl-vahiy" polemiği çıkartarak gaybe iman akidesini sarstılar ve böylece bâtıl düşünceleri kitlelere aşıladılar. Sonra da yapılan bu tahribatların adına "hizmet" (!) dediler... Nice saf, temiz gönülleri ifsad ettiler, nice imkânları heba ettiler. Birileri hâlâ daha "dinlerarası diyalog" faaliyetlerinden iyi niyetle bahsediyorsa, bunun arkasında farklı niyetler olduğunu düşünmek gerekmez mi?" (Yönümü Arıyorum, Uğur Kepekçi, sy. 48, Felhan yay., İst., 2011).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- Allah adamıydı Haydar Hocamız / 16.04.2025
- Fikir adamıydı Haydar Hocamız / 15.04.2025
- Haydar Baş Hocamızın 5. Şeb-i Aruz yıldönümü / 14.04.2025
- Kıldığımız namaz, bizi kötülüklerden alıkoymuyorsa? / 12.04.2025
- Namaz kılmak bütün Müslümanlara farzdır / 11.04.2025
- Namaz kulun Allah’a en yakın olduğu haldir / 08.04.2025
- Fatiha suresindeki Allah ile kul arasındaki sır / 07.04.2025
- Ahlak bulaşıcıdır / 05.04.2025
- Şevval ayında yapılacak ibadetler / 03.04.2025
- Bayram bize umut neşe getirsin / 30.03.2025
- Fikir adamıydı Haydar Hocamız / 15.04.2025
- Haydar Baş Hocamızın 5. Şeb-i Aruz yıldönümü / 14.04.2025
- Kıldığımız namaz, bizi kötülüklerden alıkoymuyorsa? / 12.04.2025
- Namaz kılmak bütün Müslümanlara farzdır / 11.04.2025
- Namaz kulun Allah’a en yakın olduğu haldir / 08.04.2025
- Fatiha suresindeki Allah ile kul arasındaki sır / 07.04.2025
- Ahlak bulaşıcıdır / 05.04.2025
- Şevval ayında yapılacak ibadetler / 03.04.2025
- Bayram bize umut neşe getirsin / 30.03.2025