Nasıl ki, bireyler arkadaşsız ve dostsuz, aileler komşusuz yaşayamazsa, devletler de ittifaksız olamazlar. Devletlerin ittifak zorunluluğu, her dönemde olmuş, günümüzde ise daha çok artmıştır. Öyle ki, uluslararası ilişkiler, ittifaklar üzerinden yürütülmektedir. Onun içindir ki, ittifaksız devletlerin uluslararası etkinliği sıfıra yakındır.
Osmanlı Devleti'nin yıkılışından sonra Müslümanlar, uluslararası düzeyde etkinliklerini yitirmişlerdir. Bunun nedenini, kendi aralarında ittifak kuramamalarında ve Soğuk Savaş döneminde değişik ittifaklarda yer almalarında aramak gerekir.
Maalesef Müslümanlar, böyle büyük bir hatayı işlemiş ve birbirine rakip, hatta düşman olan ittifaklara bölünmüşlerdir. Bu bölünme, aralarında düşmanca tavır almalara yol açmıştır.
Soğuk Savaş'ın bitmesiyle, o dönemin ittifakları da fiilen çökmüştür. Müslümanlar, bu tarihi fırsat ve imkânı değerlendirmemiş, tam aksine yine eski ittifaklardan medet ummuş ve onlarla birlikte hareket etmeyi sürdürmüşlerdir. Hâlbuki Soğuk Savaş dönemindeki ittifakların etkinlik ve geçerliliğini yitirdiğini, bizzat o ittifakların lider ülkeleri görmüş ve çoktan yeni ittifak arayışlarına girmişlerdir.
Yeni ittifakların kurulmasının kaçınılmaz olduğunu belirten ünlü stratejist Aleksander Dugin diyor ki: "Mevcut uluslararası şartlarda hiçbir güç, hiçbir mücadelede, tek başına galip gelemez." Aleksander Dugin, bu görüşten hareketle Rusya'ya "Avrasyacılık" projesini önermiş ve önerisi Rusya Devlet Başkanı Putin tarafından kabul görmüştür. Daha doğrusu Avrasyacılık projesi, Rusya'nın devlet politikası haline dönüştürülmüştür.
Rusya'nın Avrasyacılık projesine alternatif olarak ABD de "Atlantikçilik" projesini gündeme getirmiştir. İşte dünyanın mücadele ve çatıma merkezinde bu projeler yatmaktadır.
Avrasyacılık projesiyle hedeflenen, Avrasya'daki çeşitli kültür ve medeniyetlere sahip milletleri Rusya himayesi altında toplamaktır. Bazılarına göre Avrasyacılık, eski Çarlık ideolojisini yeniden canlandırmaktır.
Her iki projede de kilit ülke Türkiye'dir. Türkiye, dünya politikasını belirleyici değil, ama değiştirici konumdadır. Bu gerçeği ABD'nin eski başkanlarından Bill Clinton, şu sözlerle ifade etmiştir: "20'nci yüzyılın gidişatını nasıl Osmanlı'nın yıkılışı belirlediyse, 21'nci yüzyılın şekillenmesinde de Türkiye etkin rol oynayacaktır."
Söz konusu etkin rolün Müslümanların lehine oynanması için Türkiye'nin Müslümanların ittifakına öncülük ve önderlik etmesi gerekmektedir. Meselâ, İslâm İşbirliği Teşkilâtı, böyle bir ittifakın oluşmasına zemin teşkil edebilir. Bunun ilk adımı, İslâm ülkelerinin uluslararası düzeyde ortak politika izlemeleridir. Böyle bir politika, ittifaka giden yolun taşlarını döşeyebilir.
İslâm İşbirliği Teşkilâtı'nın 13. İslâm Zirvesi'nden önce, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, "İslâmi Yakınlaşmaya İlişkin Ortak Bildiri" başlıklı bir metin yayınladılar. Bu metinde, "İslâm İşbirliği Teşkilâtı üyesi devletleri, İslami yakınlaşmayı, desteklemeye ve gelecek yıllarda İslâm ümmeti için yeni bir siyasi plâtform olarak değerlendirmeye davet ederiz" denilmiştir. Denilenler çok güzel ve umut verici. Ancak İslâm İşbirliği Teşkilâtı'ndan bu yönde bir karar çıktığına ve irade beyanına şahit olamadık.
Görülen o ki, bu tür bildiri ve toplantılarla sözünü ettiğimiz ittifaka varmak, hele Avrasyacılık ve Atlantikçilik projeleriyle yarışmak imkânsızdır. İşin en kötü yanı ise, Müslümanların ittifakı için bir niyet, amaç ve gayretin olmaması ve dostlar alışverişte görsün misali Müslümanların aldatılması ve oyalanmasıdır.
Osmanlı Devleti'nin yıkılışından sonra Müslümanlar, uluslararası düzeyde etkinliklerini yitirmişlerdir. Bunun nedenini, kendi aralarında ittifak kuramamalarında ve Soğuk Savaş döneminde değişik ittifaklarda yer almalarında aramak gerekir.
Maalesef Müslümanlar, böyle büyük bir hatayı işlemiş ve birbirine rakip, hatta düşman olan ittifaklara bölünmüşlerdir. Bu bölünme, aralarında düşmanca tavır almalara yol açmıştır.
Soğuk Savaş'ın bitmesiyle, o dönemin ittifakları da fiilen çökmüştür. Müslümanlar, bu tarihi fırsat ve imkânı değerlendirmemiş, tam aksine yine eski ittifaklardan medet ummuş ve onlarla birlikte hareket etmeyi sürdürmüşlerdir. Hâlbuki Soğuk Savaş dönemindeki ittifakların etkinlik ve geçerliliğini yitirdiğini, bizzat o ittifakların lider ülkeleri görmüş ve çoktan yeni ittifak arayışlarına girmişlerdir.
Yeni ittifakların kurulmasının kaçınılmaz olduğunu belirten ünlü stratejist Aleksander Dugin diyor ki: "Mevcut uluslararası şartlarda hiçbir güç, hiçbir mücadelede, tek başına galip gelemez." Aleksander Dugin, bu görüşten hareketle Rusya'ya "Avrasyacılık" projesini önermiş ve önerisi Rusya Devlet Başkanı Putin tarafından kabul görmüştür. Daha doğrusu Avrasyacılık projesi, Rusya'nın devlet politikası haline dönüştürülmüştür.
Rusya'nın Avrasyacılık projesine alternatif olarak ABD de "Atlantikçilik" projesini gündeme getirmiştir. İşte dünyanın mücadele ve çatıma merkezinde bu projeler yatmaktadır.
Avrasyacılık projesiyle hedeflenen, Avrasya'daki çeşitli kültür ve medeniyetlere sahip milletleri Rusya himayesi altında toplamaktır. Bazılarına göre Avrasyacılık, eski Çarlık ideolojisini yeniden canlandırmaktır.
Her iki projede de kilit ülke Türkiye'dir. Türkiye, dünya politikasını belirleyici değil, ama değiştirici konumdadır. Bu gerçeği ABD'nin eski başkanlarından Bill Clinton, şu sözlerle ifade etmiştir: "20'nci yüzyılın gidişatını nasıl Osmanlı'nın yıkılışı belirlediyse, 21'nci yüzyılın şekillenmesinde de Türkiye etkin rol oynayacaktır."
Söz konusu etkin rolün Müslümanların lehine oynanması için Türkiye'nin Müslümanların ittifakına öncülük ve önderlik etmesi gerekmektedir. Meselâ, İslâm İşbirliği Teşkilâtı, böyle bir ittifakın oluşmasına zemin teşkil edebilir. Bunun ilk adımı, İslâm ülkelerinin uluslararası düzeyde ortak politika izlemeleridir. Böyle bir politika, ittifaka giden yolun taşlarını döşeyebilir.
İslâm İşbirliği Teşkilâtı'nın 13. İslâm Zirvesi'nden önce, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, "İslâmi Yakınlaşmaya İlişkin Ortak Bildiri" başlıklı bir metin yayınladılar. Bu metinde, "İslâm İşbirliği Teşkilâtı üyesi devletleri, İslami yakınlaşmayı, desteklemeye ve gelecek yıllarda İslâm ümmeti için yeni bir siyasi plâtform olarak değerlendirmeye davet ederiz" denilmiştir. Denilenler çok güzel ve umut verici. Ancak İslâm İşbirliği Teşkilâtı'ndan bu yönde bir karar çıktığına ve irade beyanına şahit olamadık.
Görülen o ki, bu tür bildiri ve toplantılarla sözünü ettiğimiz ittifaka varmak, hele Avrasyacılık ve Atlantikçilik projeleriyle yarışmak imkânsızdır. İşin en kötü yanı ise, Müslümanların ittifakı için bir niyet, amaç ve gayretin olmaması ve dostlar alışverişte görsün misali Müslümanların aldatılması ve oyalanmasıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018