AKP ve MHP'nin Meclis'e taşıdığı "Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi" meşhur adıyla "çoklu baro yasası" önceki gün tartışmalar eşliğinde TBMM Adalet Komisyonu'nda kabul edildi. Halbuki Türkiye'de toplam 81 baro var ve bu baroların 78'i "çoklu baroya hayır" diyerek gerekçelerini bir bir sıralamıştı.
78 baro başkanlığının gazetelere ilan vererek yaptıkları ve "Yaşımıza, güneşe, yağmura ve virüse rağmen ülkemizin dört bir yanından Ankara'ya yürümemizin ve başkentimizin girişinde tarafımıza uygulanan insanlık dışı muameleye rağmen direnmemizin ve kararlı duruşumuzun nedeni" diyerek başlayan ortak açıklamada şu önemli noktaların altı çiziliyordu:
* "Bu metin, bu ülke üzerinde yaşayan, hukuk devletine ve insan onuruna inanan herkese tarihi bir çağrıdır."
* "Baroların yapılarının değiştirilmesi adı altında parçalanma, niteliksizleştirme ve susturulma tehdine karşı bir tepki ama aslında bu tehdidin vatandaşın sesinin kesilmesi, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması karşısında savunmasız bırakılması anlamına gelmesinedir."
* "Baroların bölünmesi, parçalanması, bağımsız savunma yerine siyasete ya da başka ortaklaşmalara dayalı, sesi kısık, cübbesi düğmeli topluluklar yaratacaktır."
* "Cumhuriyet'in ve elbette yargının vazgeçilmez kurumları olan barolar da 'çoklu baro' kisvesi altında yıkıldığında, bu ülke üzerinde yaşayan ve adalete ihtiyaç duyan istisnasız herkes artık sessiz ve kimsesiz kalacaktır."
* "Bizler, aşağıda isimleri yazılı barolar olarak, meslek değerlerimizden vazgeçmeyeceğimizi; meslek örgütümüzün içi boş, sesi kısık, cübbesi düğmeli topluluklara indirgenmesine izin vermeyeceğimizi tarih önünde tüm Türkiye'ye saygı ve büyük bir kararlılıkla arz eder mücadelemize destek vermeye devam ederiz. "
Gördüğünüz gibi, 81 baronun 78'i çoklu baro istemiyor. Baroların bu talebi hiç dikkate alınmadan, bir oldubittiyle, siyasi bir kararla, baroların yapısı değiştirilmeye çalışılıyor.
Yasa teklifinin detaylarına bakıldığında, baroların, bir siyasi partiye ya da siyasi partilerin arka bahçesine dönüştürüleceği, tamamen siyasileşeceği açıktır.
"Senin baron", "benim barom" şeklinde ayrılıkların yaşandığı bir adli ortamda, elbette ki bağımsız, siyaset üstü bir yargı mekanizmasının devamı asla mümkün değildir.
Bakın yasa tasarısı neler getiriyor:
* Avukat sayısı 5 binden fazla olan illerde asgari 2 bin avukatın imzasıyla yeni bir baro kurulabilecek. (Bu adımla özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde birçok baro kurulacak ve ciddi gruplaşmalar yaşanacak, bu büyük bir rekabete dönüşecek. Rekabetin olduğu bir ortamda adalet zuhur etmez, imtiyazlar yaşanır, hukuk diye bir şey kalmaz.)
* Avukat sayısının 2 binin altına düşmesi halinde Türkiye Barolar Birliği (TBB), ilgili baroya yazılı bildirimde bulunacak. 6 ay içinde kuruluş için gerekli olan asgari avukat sayısı sağlanamazsa o baro tasfiye edilecek. (Güç yarışlarının yaşandığı, siyasetin müdahil olduğu çoklu baro sisteminde, muhalif olan baroların tasfiye olması için büyük çalışmalar yaşanacak.)
* Tasfiye işlemleri, son yönetim kurulu tarafından TBB'nin gözetim ve denetimi altında yapılacak. Tasfiye edilen baronun malları TBB'ye geçecek.
* Tüzel kişiliği sona eren baroya kayıtlı avukatlar ve stajyerler, ilan tarihinden itibaren 15 gün içinde o ilde bir baro varsa o baroya, birden fazla baro varsa diledikleri baroya kaydolabilecek. Tüzel kişiliği sona eren baroların devam eden iş ve işlemleri bu baro tarafından yürütülecek. (Ortada paralar dönecek ve avukatlar transfer edilmeye çalışılarak baroların 2 binin altına düşmesi için özel gayretler sarf edilecek. Siyasette bunlar oluyor da siyasallaşan yargıda neden olmasın?)
* Her baro, TBB Genel Kurulu'nda, baro başkanı ile sabit 3 delege ve ilaveten her 5 bin avukat için ilave 1 delegeyle temsil edilecek. (Barolar siyasallaştıkça, doğal olarak TBB de siyasallaşmış oluyor.)
Yasa teklifinde daha birçok madde var ama sadece bu maddeler bile değişiklikle ne tür sonuçların yaşanacağını gözler önüne seriyor.
Adalet Komisyonu üyelerine seslenen ve çoklu baroya karşı çıkan hukukçuların "Cübbeye düğme diktirmeyiz" ifadesi de esasen meseleyi gayet güzel özetliyor.
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın baro sistem değişikliğiyle alakalı açıklamasını yeniden hatırlayalım:
"Hukukçu kimliği taşıyan bir kardeşiniz olarak, Türkiye'de son günlerde çok konuşulan baro sistem değişikliği konusuna değinmek istiyorum... Bugün tek bayrak, tek devlet, tek vatan, tek millet diyerek bunun uğruna Türkiye'de vatandaşımıza adeta demokratik krallığı dikte eden anlayışa ne oluyor ki tek baro yerine 'çoklu baro' demeye başladı? Biz Bağımsız Türkiye Partisi olarak tek baronun arkasında olduğumuzu buradan hukukçu kimliğimle bir kez daha ifade etmek istiyorum."
Adalet mekanizmasının her geçen gün biraz daha siyasallaşmasının getireceği çok önemli sorunlar var. Unutmayalım ki devletler, hukuki ve meşru temeller üzerinde varlıklarını devam ettirebilirler. Hukuki olmak yargının bağımsızlığını, meşru olmak ise, milletin iradesinin ket vurulmadan gerçekten Meclis'te temsil edilmesine bağlıdır.
Yasama, yürütme ve yargı erklerinin bağımsızlığını kaybetmesi, demokrasinin devre dışı kalmasına yol açar. Bu da birçok tehdit ve tehlikeleri beraberinde getirir.
Bugün birçok ülke demokrasi olmadığı gerekçesiyle işgal edilmektedir. Türkiye'ye bakarak salyaları akan küresel güçlere, işgalcilere gerekçe veren adımlardan sakınmalıyız.
- Silah bırakması beklenen PKK, 'özerklik kongresi' yaptı / 29.04.2025
- BTP'nin Karaman Kongresi engellendi: Demokrasiye darbe / 28.04.2025
- Conkbayır'ında "Haka Dansı", anma etkinliği mi, tehdit mi? / 27.04.2025
- İstanbul'daki tüm riskli binalar yeniden inşa edilebilir! / 26.04.2025
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025