Terör örgütü PKK'ya yönelik soruşturma kapsamında, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gülten Kışanak ve DBP (Demokratik Bölgeler Partisi) Meclis Üyesi Fırat Anlı, gözaltına alındı.
Geç kalınmış bir uygulama ama şimdi sırası mıydı diye sorgulamadan geçemedim!
Geç kalınmış bir yaptırımdı çünkü biz, çok susmuştuk ve suskunluğumuz, yanlış anlaşılmıştı!
Veya -birileri- Türk Milletinin suskunluğunu, fırsat bilerek işlerine geldiği gibi yorumlamışlardı!
Onlar taşkınlık yaptıkça, biz de ısrarla susunca; sükûtumuzu ikrar sanma gafletine düşmüşlerdi!
Hatırlayalım mı nerelerde, ne kadar susmuşuz?
Bayrağımızı yaktılar, sustuk!
Atatürk büstlerini kırdılar, sustuk!
Kongre diye, Başkent'te Bayrağımızı -göstere göstere- atıp çiğnediler, yerine paçavralar salladılar; müdahale etmek üzere görevli kurumlarımız sustular, dolayısıyla biz de susmuş zannedildik!
Sonra sokakları yangın yerine çevirdiler!
Bütün dünyada toplam nüfusları 2,5 milyon olan Ermenileri temsilen, İstanbul'un göbeğinde toplandılar it sürüsü gibi; "Hepimiz Ermeniyiz!" diye hırladılar; yetkililer seyrettiler, biz de ses çıkarmayınca susmuş sayıldık!
İstiklal Marşı okumadılar; uyduruk enternasyonallar okudular, Türk Milletine hakaret eden Kürtçe türküler söyleyip zılgıtlar çektiler, sustuk!
Yol kestiler, sustuk! Baş kestiler, sustuk! Başkaldırdılar, şehirlerimizin altını üstüne getirdiler, sustuk!
Parkları, dersaneleri bombaladılar, diri diri çocuklarımızı yaktılar; araba kundakladılar, belediye otobüslerini yaktılar; sokak ortasında güvenlik güçlerimizin arkadan kafalarına sıktılar; milletvekili sıfatıyla komiser tokatladılar, Belediye Başkanı sıfatıyla Başbakan'a; "Has..tirin! Has..tirin!" çektiler, kırsalda katil teröristlerle kucaklaştılar; sonra gelip Kurucu Gâzi Meclis'te demokrat maskesiyle milliyetsiz milliyetçilerle Meclis'in rengini tamamladılar!
Kameralar önünde söğüştüler, döğüştüler; kulislerde koklaştılar, öpüştüler! Hayretten küçük dilimizi yuttuk, sustuk!
PKK'ya destek amaçlı kap-kaç çeteleri oluşturdular, Türkiye'yi dünya kaçakçılık merkezine dönüştürdüler, sustuk!
Bütün kanunsuzlukları, sabrımızı ölçercesine yaptılar, hem de bizi izlediler! Ne yapacağımızı, nasıl bir tepki vereceğimizi, beklediler!
Baktılar ki; hep susuyoruz, ne yaparlarsa yapsınlar görmüyor, görmezden geliyoruz!
Bu kere alt-üst kimlik gibi uyduruk, yapay gündemlerle beynimizi şişirmeğe başladılar!
Şımardıkça şımardılar!
Vurdular, aldılar; aldılar, vurdular!
İçerde işbirliği, dışarıda ittifaklar yaptılar!
Türk Silahlı Kuvvetlerini derdest ettirdiler! NATO Generalleri maharetiyle millet evlâdı Paşaları, madalyalı Kahramanları, teröristlerin gizli tanıklığıyla yargıladılar!
Genelkurmay Başkanını "Silahlı terör örgütü" elebaşılığı ile itham ettiler!
Her istediklerini alınca, "Ne istediler de vermedik?" nazlanmasıyla muhatap olununca da, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden ve Anayasa'dan Türk adının çıkarılmasını istemeye yeltendiler!
Resmi kurum tabelalarından "T.C." Armasını, kaldırtmayı denediler!
Sustuk!
Yetmedi mi?
Bu kadar edepsizlik fazla olmadı mı?
Sustuysak, yapılanları istihzâ ile gülümseyerek izlediysek; yapılanları, art niyetli komşunun şımarttığı çocuğumuzun yaptığı terbiyesizlikten saydığımızdandır, demedik mi?
Kulağınızdan yakaladık mı Vallahi kökünden sökeriz, diye uyarmadık mı?
Yedi düvel bir olup "Haçlı" adıyla üzerimize geldiğinde korktuk mu ki sizin gibi üç-beş baldırı çıplağın zılgıtından korkalım, diye uyarmadık mı?
Haçlı olup yüzlerce yıl geldiklerinde geri adım attık mı ki, AB ve Haçlı ABD'nin teşvîki ile başkaldırmaya niyetlenen eşkıyadan korkalım!
Çok söyledim ama tekrar söyleyeceğim: Devlet olmanın kuralları vardır. Atalarımız, bu kuralları uygulayarak Devlet oldular ve devletli kaldılar.
Devletli Kalmanın da kuralları vardır! Devlet kalmak istiyorsak -ki Türk Milleti asla devletsiz olamaz- bu kuralları uygulamak ve uygulatmak ta millet olarak bize düşer!
Nedir bu kurallar, hatırlatalım mı?
1- Herkesin güveneceği, âdil yasalar olacak! Kırk bin kişinin katiline özel şartlar uygulayıp, kazara suç işlemiş bir kader kurbanını şiddetle cezalandıran, eşkıyaya demokratik hak tanıyıp Genelkurmay Başkanını silahlı örgüt kurmak(!)la suçlayan yasalarla olmaz!
2- Paramızın değerini kazandırıp, piyasada kendi paramızın gücü sağlanmazsa, vergi toplanamaz! Dolarla, euroyla yapılan alış verişler, kayıt altına alınamaz! Dolarla ifade edilen bütçe millî olmaz! Böyle olunca da millî ekonomi olmaz...
3- Kırsalda ve şehirlerde vatandaş; terörist ve eşkıyayla yüzyüze bırakılırsa, can ve mal güvenliği sağlanmazsa, Mili Ordu oluşturmakta, askerlik çağı geleni silahaltına almakta sıkıntı yaşanır, yani Devletli kalmayı, tehlikeye sokarız!
Kutadgu Bilig'den bir hatırlatma; "Ülkeyi elde tutabilmek için orduya ihtiyaç vardır. Orduyu besleyip donatmak için de çok mal ve servet gerekir. Orduyu besleyip donatacak akçayı bulabilmek için de milletin zengin olması gerekir. Milletin zengin olması için de yöneticiler doğru yasalar koymalıdır. Bunlardan biri ihmal edilecek olursa dördü de işe yaramaz. Dördü de işe yaramaz olunca devlet yönetimi çözülür, ülke yönetimi bozulur." Size de günümüzü ve çare olarak Milli Ekonomi Modeli'ni hatırlatmıyor mu?
Günümüzde devlet yönetimi çözülmüş, ülke yönetimi bozulmuştur!
Sustukça sıra bize gelecek! Sıramız geldiğinde aklımız başımıza gelecek ama -korkarım- geç kalmış olacağız!
Tarihi, hep biz yaptık başkaları yazdılar, doğrudur!
Mütevekkil olalım ama bu teslimiyetçiliğe de tevekkül diyemem ki!...
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN."
Selam, sevgi, dua...
Geç kalınmış bir uygulama ama şimdi sırası mıydı diye sorgulamadan geçemedim!
Geç kalınmış bir yaptırımdı çünkü biz, çok susmuştuk ve suskunluğumuz, yanlış anlaşılmıştı!
Veya -birileri- Türk Milletinin suskunluğunu, fırsat bilerek işlerine geldiği gibi yorumlamışlardı!
Onlar taşkınlık yaptıkça, biz de ısrarla susunca; sükûtumuzu ikrar sanma gafletine düşmüşlerdi!
Hatırlayalım mı nerelerde, ne kadar susmuşuz?
Bayrağımızı yaktılar, sustuk!
Atatürk büstlerini kırdılar, sustuk!
Kongre diye, Başkent'te Bayrağımızı -göstere göstere- atıp çiğnediler, yerine paçavralar salladılar; müdahale etmek üzere görevli kurumlarımız sustular, dolayısıyla biz de susmuş zannedildik!
Sonra sokakları yangın yerine çevirdiler!
Bütün dünyada toplam nüfusları 2,5 milyon olan Ermenileri temsilen, İstanbul'un göbeğinde toplandılar it sürüsü gibi; "Hepimiz Ermeniyiz!" diye hırladılar; yetkililer seyrettiler, biz de ses çıkarmayınca susmuş sayıldık!
İstiklal Marşı okumadılar; uyduruk enternasyonallar okudular, Türk Milletine hakaret eden Kürtçe türküler söyleyip zılgıtlar çektiler, sustuk!
Yol kestiler, sustuk! Baş kestiler, sustuk! Başkaldırdılar, şehirlerimizin altını üstüne getirdiler, sustuk!
Parkları, dersaneleri bombaladılar, diri diri çocuklarımızı yaktılar; araba kundakladılar, belediye otobüslerini yaktılar; sokak ortasında güvenlik güçlerimizin arkadan kafalarına sıktılar; milletvekili sıfatıyla komiser tokatladılar, Belediye Başkanı sıfatıyla Başbakan'a; "Has..tirin! Has..tirin!" çektiler, kırsalda katil teröristlerle kucaklaştılar; sonra gelip Kurucu Gâzi Meclis'te demokrat maskesiyle milliyetsiz milliyetçilerle Meclis'in rengini tamamladılar!
Kameralar önünde söğüştüler, döğüştüler; kulislerde koklaştılar, öpüştüler! Hayretten küçük dilimizi yuttuk, sustuk!
PKK'ya destek amaçlı kap-kaç çeteleri oluşturdular, Türkiye'yi dünya kaçakçılık merkezine dönüştürdüler, sustuk!
Bütün kanunsuzlukları, sabrımızı ölçercesine yaptılar, hem de bizi izlediler! Ne yapacağımızı, nasıl bir tepki vereceğimizi, beklediler!
Baktılar ki; hep susuyoruz, ne yaparlarsa yapsınlar görmüyor, görmezden geliyoruz!
Bu kere alt-üst kimlik gibi uyduruk, yapay gündemlerle beynimizi şişirmeğe başladılar!
Şımardıkça şımardılar!
Vurdular, aldılar; aldılar, vurdular!
İçerde işbirliği, dışarıda ittifaklar yaptılar!
Türk Silahlı Kuvvetlerini derdest ettirdiler! NATO Generalleri maharetiyle millet evlâdı Paşaları, madalyalı Kahramanları, teröristlerin gizli tanıklığıyla yargıladılar!
Genelkurmay Başkanını "Silahlı terör örgütü" elebaşılığı ile itham ettiler!
Her istediklerini alınca, "Ne istediler de vermedik?" nazlanmasıyla muhatap olununca da, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden ve Anayasa'dan Türk adının çıkarılmasını istemeye yeltendiler!
Resmi kurum tabelalarından "T.C." Armasını, kaldırtmayı denediler!
Sustuk!
Yetmedi mi?
Bu kadar edepsizlik fazla olmadı mı?
Sustuysak, yapılanları istihzâ ile gülümseyerek izlediysek; yapılanları, art niyetli komşunun şımarttığı çocuğumuzun yaptığı terbiyesizlikten saydığımızdandır, demedik mi?
Kulağınızdan yakaladık mı Vallahi kökünden sökeriz, diye uyarmadık mı?
Yedi düvel bir olup "Haçlı" adıyla üzerimize geldiğinde korktuk mu ki sizin gibi üç-beş baldırı çıplağın zılgıtından korkalım, diye uyarmadık mı?
Haçlı olup yüzlerce yıl geldiklerinde geri adım attık mı ki, AB ve Haçlı ABD'nin teşvîki ile başkaldırmaya niyetlenen eşkıyadan korkalım!
Çok söyledim ama tekrar söyleyeceğim: Devlet olmanın kuralları vardır. Atalarımız, bu kuralları uygulayarak Devlet oldular ve devletli kaldılar.
Devletli Kalmanın da kuralları vardır! Devlet kalmak istiyorsak -ki Türk Milleti asla devletsiz olamaz- bu kuralları uygulamak ve uygulatmak ta millet olarak bize düşer!
Nedir bu kurallar, hatırlatalım mı?
1- Herkesin güveneceği, âdil yasalar olacak! Kırk bin kişinin katiline özel şartlar uygulayıp, kazara suç işlemiş bir kader kurbanını şiddetle cezalandıran, eşkıyaya demokratik hak tanıyıp Genelkurmay Başkanını silahlı örgüt kurmak(!)la suçlayan yasalarla olmaz!
2- Paramızın değerini kazandırıp, piyasada kendi paramızın gücü sağlanmazsa, vergi toplanamaz! Dolarla, euroyla yapılan alış verişler, kayıt altına alınamaz! Dolarla ifade edilen bütçe millî olmaz! Böyle olunca da millî ekonomi olmaz...
3- Kırsalda ve şehirlerde vatandaş; terörist ve eşkıyayla yüzyüze bırakılırsa, can ve mal güvenliği sağlanmazsa, Mili Ordu oluşturmakta, askerlik çağı geleni silahaltına almakta sıkıntı yaşanır, yani Devletli kalmayı, tehlikeye sokarız!
Kutadgu Bilig'den bir hatırlatma; "Ülkeyi elde tutabilmek için orduya ihtiyaç vardır. Orduyu besleyip donatmak için de çok mal ve servet gerekir. Orduyu besleyip donatacak akçayı bulabilmek için de milletin zengin olması gerekir. Milletin zengin olması için de yöneticiler doğru yasalar koymalıdır. Bunlardan biri ihmal edilecek olursa dördü de işe yaramaz. Dördü de işe yaramaz olunca devlet yönetimi çözülür, ülke yönetimi bozulur." Size de günümüzü ve çare olarak Milli Ekonomi Modeli'ni hatırlatmıyor mu?
Günümüzde devlet yönetimi çözülmüş, ülke yönetimi bozulmuştur!
Sustukça sıra bize gelecek! Sıramız geldiğinde aklımız başımıza gelecek ama -korkarım- geç kalmış olacağız!
Tarihi, hep biz yaptık başkaları yazdılar, doğrudur!
Mütevekkil olalım ama bu teslimiyetçiliğe de tevekkül diyemem ki!...
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN."
Selam, sevgi, dua...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017