Okullar açıldı, herkes gibi öğretmenler de bir adapte süreci yaşıyor. (Gecikmenin sebebi) İki gündür düşünüyorum aklımdakilerin hangisini yazsam diye. Malum eğitim denilen şey bir okyanus, derinliklerinde binlerce güzelliğin saklı olduğu. Ancak bu okyanus bizim ülkemizde bir iç deniz oluyor ve kıyıya hep çer çöp bırakıyor: Pet şişe, cam şişe, karpuz kabuğu, rengarenk poşetler, terlik, ayakkabı, şort, bluz ve hatta çocuk bezi… -Hepsini deniz kenarından toplamışlığımız var! Konuyu nasıl çevreye bağladım ama. Aslında bir benzetme yapmak, metafor kullanmak istemiştim ancak seçtiğim metafor bile eğitimimizin /eğitimsizliğimizin boyutunu gözler önüne seriyor.-
Her neyse… İşte ben eğitimin hangi ayağını anlatayım diye düşünürken 9.sınıfta öğrencisi olan bir velim aradı ve çocuğunun kitap okumadığından söz etti, bununla ilgili ne yapabileceğini sordu. Velime yapabileceği birkaç şeyi tavsiye ettikten sonra bol bol da teşekkür ettim çünkü kendisi türünün son örneği.
Öyleyse dedim kanayan yaranın bu kısmına tuz basalım zaten yarım kalmış bir konuydu bu.
İnsanlar bir şeyi ya zevk aldıkları ya merak ettikleri ya ihtiyaç duydukları ya da zorunlu oldukları için yaparlar.
Ders çalışmada da durum böyle kitap okumada da.
Kimsenin kitap okumadığı veya her yaş grubuna hitap edecek kitapların olmadığı bir evde çocukların kitap okuma alışkanlığının olması biraz mucizevi bir şey!
Herkesin televizyon izlediği veya sosyal medyada 'like' yaptığı bir ortamda çocuğun odasında kitap okuması ise neredeyse olanaksız bir şey!
Sınav stresinin çocukları hasta ettiği bir ülkede kitap sınavıyla kitap okutmaksa çok isabetli bir şey(!) Her şeyin sınavla olduğu bir ülkede de farklı bir uygulama olamazdı zaten! -Arada meslektaşlarıma da çuvaldızı batırmam gerekiyor, neticede bu ülkedeki anne-babaları da onlar yetiştiriyor.-
Bu kadar ironiden sonra:
Her alışkanlık gibi okuma da küçük yaşta kazandırılır. Hatta o kadar küçük ki anne karnından itibaren. Çünkü bilinçaltı denilen şey anne karnındayken de devrede, delta boyutunda, hamile annelere boşuna klasik müzik dinleyin demiyorlar yani. Sonra bebeklik ve ilk çocukluk dönemi… Bebek/çocuk oyuncakla nasıl iç içeyse kitapla da içi içe olacak. Yani kitap rafta duran, yırtılmaması gereken ve her hafta tozu alınan bir nesne değil, yaşamın içinde bizzat var olmalı. Çocuk kaç yaşında olursa olsun yaşına uygun kitaplar evin her yerinde bulunmalı, dışarıya çıkarken veya yolculuklar için hazırlanan çantaların içine su kadar yedek kıyafet kadar değerli olan kitap da konmalı. Hem anne-baba için, hem çocuk için. Bu kazandırılması gereken müthiş bir alışkanlık: Susuzluğun bedene verdiği zararın aynısını kitapsızlık ruha ve beyne veriyor.
Su içerken susuzluğunu gideren çocuk o suyun insan ve doğa için önemini, suyun yapısını, sudan nelerin üretilebileceğini, suyla gelen mucizeleri, suların neden kirletilmemesi gerektiğini, suyun dünyanın oluşumu ve devamı için önemini, suyun kaldırma kuvvetinin ve gücünün hangi bilimsel çalışmalarda kullanıldığını/ kullanılabileceğini kitaplardan öğreniyor veya muhakeme gücü kazandığı, merak ettiği için kendisi bu çalışmalara imza atıyor.
Yani belli bir yaşa kadar çocuklarımızın sadece bedensel ihtiyaçlarını karşılayalım, sonra biz veya öğretmeni istediği için çocuk kitap okusun, yok öyle şey maalesef. (yarın konuya devam edelim)…
- Ev okulu/okul gerekli mi? / 29.09.2020
- Okullar açılmadan, ziller çalmadan… / 28.08.2020
- Kendimize uygun mesleği seçmek / 30.07.2020
- Meslek seçiminin ilk adımı / 29.07.2020
- YKS gençliği ne alemde? / 21.07.2020
- Hayatın anlamını yakalamak / 19.07.2020
- LGS sonrası ebeveyn tutumları / 09.07.2020
- YKS öncesi / 26.06.2020
- Üstat ve eğitim-II / 25.06.2020