Bu ülkenin “Kültür Bakanı” ne iş yapar? Nerede bu Kültür Bakanı? Soruları sıklıkla aklıma geliyor. Yeter artık! Bir milletin, bir medeniyetin bu kadar aşağılanmasına, yanlış tanıtılmasına, gerçeklerin saptırılmasına birinci derecede etkili ve yetkili kişi ve kurumların sessizliğine isyan ediyorum ve nerede bu ülkenin Kültür Bakanı? Nerede RTÜK, nerede? Sorularını bir daha soruyorum.
Lut kavminin helakine sebep olan o çirkin fiili işleyenlere, özgürlük ve demokrasi adına 2006’da Antalya’da festival yapma izni ve imkanı veren benim ülkemin “Kültür Bakanı”, tarihimizin açıkça saptırılmasına, horlanmasına tepkisiz kalıyor.
Ya ne bekliyordun! Diyenlere, sizde haklısınız, diyorum.
Gerçi Ertuğrul Günay ve Tayyip Erdoğan’ın aynı eksende, hangi amaçla bir araya geldiklerini hala anlamış da değilim!
Öyle fazla uzatmadan bir iki örnekle asıl gündeme geleceğim. Birileri bilmem nerde beş minare filmi çekti. Filmdeki imamın kızı, bir Hıristiyan erkekle, kilisede evleniyor. İmam mutluluk gözyaşları içinde. Öyle gösteriyorlar…
Sayın Günay! İsteyen istediğine inanır, istediğiyle, istediği yerde evlenir. Ama Müslüman bir kadın kâfirlerle evlenemez. Birde imamın kızı olacak ha! Evlenirse ne olur? Müslüman olamaz. Artı benim dinimin simgelerini, makamlarını vs. kullanamaz. Buna birinci derecede müdahale edecek Kültür Bakanlığıdır. Eğer kültürümüzü biliyorsa!
Sonra malum kanallarda çok dinlilik işleniyor. Adam hem kiliseye, hem camiye gidiyormuş, çok mutlu oluyormuş, kendini (haşa) Allah’a yakın hissediyormuşşşşş… Yine şirin bir kız çocuğu annesine, Müslüman olmayanları soruyor. Annesi onlarında cennete gideceğini vs. anlatıyor vs. vs.
Hadi Zahit Akman fener yapımı ile uğraşıyor, Ey RTÜK başkanı ve üyeleri siz ne yapıyorsunuz? Ey Kültür Bakanlığı! Bu milletin inancında, kültüründe böyle bir anlayış var mıydı? Yoksa bu anlayışı bu millete montalama görevi size mi verildi?
Kültür bir milletim kimliğidir, kişiliğidir. Hafife alınamaz. Sayın Günay! Adam karate filmi çeker, konusu bellidir. Erotik film çeker, onun da konusu bellidir. Adam tarih filmi çekiyor, konu belli 1453. Çağ kapanıp, çağ açılan bir tarih. Adamın tarihten haberi yok, saptırıyor… Ya kültür bakanlığının?
İstanbul’un fethedileceği kesindi. Hadis–i Şerifi biliyorsunuz. Peygamberin övdüğü komutan ve asker peygamberin duruşuna layık komutan ve askerdir. Peki, filmdeki canlandırma öyle mi?
Bir iki ipucu verelim; İstanbul’un fethinde maddi olarak gereken her şey yapılmıştı o zaman. Ama işin birde manevi boyutu vardı? Halit b. Zeyd (Eyüp Sultan ve arkadaşları yani ashab) gerçeği vardı. Fatihin tüm hazırlıklar yapıldıktan sonra hocasından dua istemesi vardı. Fatih Han tarafından; Sultan olmasaydım Ulubatlı Hasan olmak isterdim, övgüsüne layık bir kahraman, binlerce kahraman vardır. Ayasofya’ya girişte papazların titreyişi vardı. Ayasofya’nın bedelinin fazlasıyla (para olarak) ödenmesi vardı. Ve Ayasofya’yı bedeli ödendikten sonra camiye çevrilmesi ve cami harici kullananlara bizzat Fatih Han’ın yaptığı beddua vardı. Ama bu filmde bunların hiçbiri yoktu. Ne vardı?
Kendi 14 yaşında ama imanı 1400 yıllık genç bir kardeşim, heyecanla gittiği filmden yüzü asık bir şekilde geldi. Hayırdır, dedim. Başladı (Anadolu tabiriyle) baştan aşağı saymaya. Hayırdır, diyorum. “Muhammed Resulullah yok bu filmde. Buda diyalog mantığıyla çevrilmiş film. Hatta Osmanlı askerlerini çapkın, sapık gösteren sahneler var” diyor. Şaşırdım ama bekliyordum böyle bir neticeyi.
Ertesi gün toplu paylaşım sitelerinde yorumlara bakıyorum; Bu 14 yaşındaki kardeşimin yakaladığı ana noktayı kimse görememiş. Hele imanı sakal ve cübbeye endeksleyenler olayın çok uzağında. Fatih’in kaskı bilmem kaç köşe, askerler sakalsız artı Amerikan tıraşlı vs. yorumlar yapmışlar. Doğru ama yersiz. Düşünün; Kadının biri denizde boğulmak üzere, çırpınıyor. Sahildekiler, “mayolu, bikinili, ne işi vardı denizde vs” tartışması yapıyor. Bu saç sakal tartışması da aynen öyle. Adamlar milletin itikadını hedef almış, bunlar hala saç, sakal derdinde…
(Arkası yarın)
Lut kavminin helakine sebep olan o çirkin fiili işleyenlere, özgürlük ve demokrasi adına 2006’da Antalya’da festival yapma izni ve imkanı veren benim ülkemin “Kültür Bakanı”, tarihimizin açıkça saptırılmasına, horlanmasına tepkisiz kalıyor.
Ya ne bekliyordun! Diyenlere, sizde haklısınız, diyorum.
Gerçi Ertuğrul Günay ve Tayyip Erdoğan’ın aynı eksende, hangi amaçla bir araya geldiklerini hala anlamış da değilim!
Öyle fazla uzatmadan bir iki örnekle asıl gündeme geleceğim. Birileri bilmem nerde beş minare filmi çekti. Filmdeki imamın kızı, bir Hıristiyan erkekle, kilisede evleniyor. İmam mutluluk gözyaşları içinde. Öyle gösteriyorlar…
Sayın Günay! İsteyen istediğine inanır, istediğiyle, istediği yerde evlenir. Ama Müslüman bir kadın kâfirlerle evlenemez. Birde imamın kızı olacak ha! Evlenirse ne olur? Müslüman olamaz. Artı benim dinimin simgelerini, makamlarını vs. kullanamaz. Buna birinci derecede müdahale edecek Kültür Bakanlığıdır. Eğer kültürümüzü biliyorsa!
Sonra malum kanallarda çok dinlilik işleniyor. Adam hem kiliseye, hem camiye gidiyormuş, çok mutlu oluyormuş, kendini (haşa) Allah’a yakın hissediyormuşşşşş… Yine şirin bir kız çocuğu annesine, Müslüman olmayanları soruyor. Annesi onlarında cennete gideceğini vs. anlatıyor vs. vs.
Hadi Zahit Akman fener yapımı ile uğraşıyor, Ey RTÜK başkanı ve üyeleri siz ne yapıyorsunuz? Ey Kültür Bakanlığı! Bu milletin inancında, kültüründe böyle bir anlayış var mıydı? Yoksa bu anlayışı bu millete montalama görevi size mi verildi?
Kültür bir milletim kimliğidir, kişiliğidir. Hafife alınamaz. Sayın Günay! Adam karate filmi çeker, konusu bellidir. Erotik film çeker, onun da konusu bellidir. Adam tarih filmi çekiyor, konu belli 1453. Çağ kapanıp, çağ açılan bir tarih. Adamın tarihten haberi yok, saptırıyor… Ya kültür bakanlığının?
İstanbul’un fethedileceği kesindi. Hadis–i Şerifi biliyorsunuz. Peygamberin övdüğü komutan ve asker peygamberin duruşuna layık komutan ve askerdir. Peki, filmdeki canlandırma öyle mi?
Bir iki ipucu verelim; İstanbul’un fethinde maddi olarak gereken her şey yapılmıştı o zaman. Ama işin birde manevi boyutu vardı? Halit b. Zeyd (Eyüp Sultan ve arkadaşları yani ashab) gerçeği vardı. Fatihin tüm hazırlıklar yapıldıktan sonra hocasından dua istemesi vardı. Fatih Han tarafından; Sultan olmasaydım Ulubatlı Hasan olmak isterdim, övgüsüne layık bir kahraman, binlerce kahraman vardır. Ayasofya’ya girişte papazların titreyişi vardı. Ayasofya’nın bedelinin fazlasıyla (para olarak) ödenmesi vardı. Ve Ayasofya’yı bedeli ödendikten sonra camiye çevrilmesi ve cami harici kullananlara bizzat Fatih Han’ın yaptığı beddua vardı. Ama bu filmde bunların hiçbiri yoktu. Ne vardı?
Kendi 14 yaşında ama imanı 1400 yıllık genç bir kardeşim, heyecanla gittiği filmden yüzü asık bir şekilde geldi. Hayırdır, dedim. Başladı (Anadolu tabiriyle) baştan aşağı saymaya. Hayırdır, diyorum. “Muhammed Resulullah yok bu filmde. Buda diyalog mantığıyla çevrilmiş film. Hatta Osmanlı askerlerini çapkın, sapık gösteren sahneler var” diyor. Şaşırdım ama bekliyordum böyle bir neticeyi.
Ertesi gün toplu paylaşım sitelerinde yorumlara bakıyorum; Bu 14 yaşındaki kardeşimin yakaladığı ana noktayı kimse görememiş. Hele imanı sakal ve cübbeye endeksleyenler olayın çok uzağında. Fatih’in kaskı bilmem kaç köşe, askerler sakalsız artı Amerikan tıraşlı vs. yorumlar yapmışlar. Doğru ama yersiz. Düşünün; Kadının biri denizde boğulmak üzere, çırpınıyor. Sahildekiler, “mayolu, bikinili, ne işi vardı denizde vs” tartışması yapıyor. Bu saç sakal tartışması da aynen öyle. Adamlar milletin itikadını hedef almış, bunlar hala saç, sakal derdinde…
(Arkası yarın)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025